Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şekerin Tadı Bozulmasın

06 Şubat 2010 Cumartesi

Özelleştirmelerde sıra, neo-liberal ekonomik politikalarla haraç mezat satılan eldeki son KİT’lere kadar geldi. Bu nedenle devletin şeker fabrikalarını verimli çalıştırmadığı, şekerde rekabet gücünün sağlanamadığı, Türkiye’de şekerin Japonya’dan sonra en pahalı ülke olduğu gibi türlü türlü bahanelerle özelleştirmeler haklı çıkartılmaya çalışılıyor. Oysa İngiliz araştırma kuruluşu LMC’nin araştırmasına göre Japonya da dahil olmak üzere Türkiye şeker fiyatından yüksek olan birçok Avrupa ülkesi var. Aynı TEKEL’de olduğu gibi özelleştirmelerin; fabrikaları daha verimli çalıştıracağı, ekonomiye olumlu katkı sağlayacağı iddiaları ortada. Ancak daha önceki örneklerinden bildiğimiz üzere özelleştirilen işletmeler bir bir kapatılarak kapılarına kilit vuruldu ve bu durum ülke ekonomisinde onarılamaz yaralar açtı. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi yalnızca ekonomik sıkıntılar yaratmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumsal birtakım sıkıntıları da beraberinde getirecek. Daha önce TEKEL’de ve çimento fabrikalarında yaşadığımız örneklerden yola çıkarak biliyoruz ki bugün şeker fabrikalarını alan şirketler bir süre sonra bunları yabancılara devredecekler. Böylelikle şeker fabrikalarının çoğu bir bir kapanacak. Yerine GDO’lu mısırlardan mısır şurubu (fruktoz) üretilecek. Bir tarafta şeker fabrikalarının özelleştirilme haberlerini okuduğumuz şu günlerde diğer tarafta GDO yönetmeliğinin üç ayda üçüncü düzenlemeyle çok daha esnek bir hal aldığını endişeyle takip ediyoruz. Maalesef özellikle Amerika’nın çıkarları, zehirli GDO’ların halk sağlığına olduğu kadar şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de etkisi olduğunu açıkça gösteriyor.

Türkiye tarımında piyasayı üretici ve tüketici lehine düzenlemek amacıyla destekleme alımı yapan, üreticilere girdi sağlayan tarımsal KİT’ler, 80’lerden bu yana hızla özelleştirilerek kapatılıyor. Türkiye’de 80’li yılların başından beri uygulanan politikalar gösteriyor ki Batı ülkeleri kendi ekonomik krizlerinden sıyrılmak için gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini özelleştirmeler yoluyla kendi denetimleri altına almaya çalışmaktadırlar. 1980’lere kadar tarımsal KİT’lerin de katkısıyla Türkiye tarımda kendine yeten bir üretime sahipken, 2000’li yıllara gelindiğinde Türkiye tarım ürünlerini dıştan alan bir ülke konumuna gelmiştir. Bu olumsuzluğun başlıca nedeni tarımsal KİT’lerin aşamalı olarak özelleştirilerek tasfiye edilmesidir. Bunun sonucunda Türkiye tarımsal üretimde dışa bağımlı hale gelmiştir. Şeker fabrikalarının şekerin pahalılığı bahane gösterilerek özelleştirilmesini buna örnek gösterebiliriz.

Öte yandan, şekerde arz fazlası var denerek pancar üretiminin kısıtlandığı sırada pancar şekerine rakip olan mısır şurubunun üretimi arttı. Mısır nişastasından elde edilen fruktoz sanayide kullanılıyor çünkü oldukça ucuz. Bizden başka ülkelerde de aynı durum ortaya çıktı ancak devletler şeker sanayilerini korumak adına mısır şurubuna kota koydular. Bizde ise şekerpancarı üreticisini korumak bir yana, şeker üretimine kota konuyor. Önceleri yıllık toplam üretim hedefinin yüzde 90’ı pancar şekeri, yüzde 10’u mısır şurubu olarak kararlaştırılmıştı. Daha sonra mısır şurubu üreticileri özellikle ABD’nin baskısı üzerine yüzde 10’luk kotayı yüzde 15’e yükseltti. Hem enzimi hem mısırı GDO’lu olan mısır şurubu sağlığa son derece zararlı. Obezitenin en büyük nedenlerinden biri olarak gösterilen mısır şurubu (fruktoz) kanda çabuk emildiğinden açlık hissi uyandırıyor. Bu yüzden ABD’de bazı eyaletlerde halkın yarısından çoğu obeziteyle savaşıyor. Tüm bunlara bakacak olursak ABD’nin ortalama en yüksek milli gelirle dünyada en kötü beslenen toplum olduğunu söylememiz yanlış olmaz.

Sonuçta Türkiye’nin şeker politikasında gıda ve tahıl piyasalarının devlerinin (Monsanto, Cargill, Archer Daniels Midland gibi tekellerin) hâkimiyeti ve tam kontrolü özelleştirmeler sayesinde sağlanabilir. GDO yönetmeliğinin acilen çıkış tarihi ile şeker fabrikalarının beşinin bir bütün halinde satışa çıkarılmasının tarihlerinin yakınlığı tesadüf olmayabilir. Ayrıca şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak hiçbir derde deva olmayacağı gibi halk sağlığını da olumsuz yönde etkileyecektir. Yapılması gereken ekonomik bahanelerin ardına saklanmadan, mantıklı kararlar alıp özellikle tarım gibi sonsuz verimliliğe sahip bir alanda ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarmaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları