Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Rıfat Ilgaz

07 Temmuz 2012 Cumartesi

Yaşamına toplumcu çizgiyle paralel olarak şiirden mizaha, çocuk kitaplarından romana birçok farklı türde eseri sığdırmış; Dünya Savaşları, nice darbeler, depremler görmüş bu toprakların en sancılı dönüşümlerine tanıklık etmiş dev bir çınar, aslında yaşayan ve hep yaşayacak olan. 

Kimimizin gençliğine, kimimizin çocukluğuna ait ama hepimizin bildiği, tanıdığı Hababam Sınıfı’nın, Güdük Necmilerin, İnek Şabanların yaratıcısı… Yedi kardeşin en küçüğü. İlk şiirini lisedeyken hayalinde yarattığı, aşık olduğu sevgilisine yazdı. O edebiyata girdi, dünya savaşa.

Sahip olduğu ve dile getirmekten korkmadığı fikirleri, görüşleri ve bu fikirler doğrultusunda oynattığı kalemi ile cesareti yüzünden 30’lu yaşlarda tanıştığı adliye kapıları ve hapishane parmaklıkları onu mesleğinden, sağlığından ve eşinden etmiş olsa da o yine mizah silahını kullanmaktan vazgeçmedi ülkedeki gidişatı eleştirmek için.

Edebiyat dünyasının Paşa’sı oldu. Markopaşası… Türkiye’nin en çalkantılı döneminde sırtlandı mizah işini. Dolayısıyla defalarca tutuklandı, sürüldü. Hapisler ve sürgünler yüzünden çok sevdiği öğretmenliği bile sürdüremedi. Yaşamı ve kalemiyle hayatın içinde dipdiri kalabildi. Sözünü esirgemedi hayatın budağından.

Türkçe sevdalısı oldu. Yalın diliyle güzel Türkçemizi biraz daha güzelleştirdi. Onun, “Sev Türkçeni, çocuğum/dilini sevenleri sev” çağrısı kulağımızdan silinmedi. Yerelden evrensele ulaşan çizgide, Türk Edebiyatı’na en insancıl soluğuyla can verdi.
Hep mücadeleyle geçti hayatı. Bu ülkenin en önemli virajlarında karanlığa da, umuda da tanıklık etti. Hem kendi ülkesinin hem de dünyanın atmosferini imrenilesi bir bilinç ve duyarlılıkla kavradı, eserlerini de böyle kurdu.

Karışık, kanlı zamanlardı. Sokaklar kan gölüne dönmüşken, memleket insanının elindeki silahlar memleketin kendi gazetecisine, kendi bilim adamına, kendi yazarına kadar uzanmışken, aydınlar üzerindeki baskılar her geçen gün artarak devam ederken, yaşadığı evin önünde “Rıfat Ilgaz’ı bu apartmandan çıkartın, yoksa bina taranacak” yazılı pankartı görmesine rağmen direndi Ilgaz ve o karanlıkları da atlattı.

Girdiği her sıkıntıdan inancı, yurt sevgisi, ve yazarlık aşkıyla çıkabildi. Her şeye rağmen yaşamaya devam ediyordu, vazgeçmemişti ömür denen çileli yolculuktan da 2 Temmuz 1993’e dayanamadı yüreği işte. Madımak’ta vicdanların kurban edildiği o otelin içinde 33 kişiden biri de Asım Bezirci’ydi... Yakın dostuydu Ilgaz’ın, çok sevgili can dostu.  Sivas Katliamı’ndan 5 gün sonra yaşama veda etti ve Asım Bezirci’nin yanına defnedildi Zincirlikuyu mezarlığında…
Son Şiirim’de söyler;

“Elim birine değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!”
der ve son anlarında bile insan için bir şeyler yapma kaygısını dile getirir en dahiyane sözcüklerle. Elin değiyor bize Rıfat Ilgaz, merak etme. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları