Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Öğretmen (20.11.2010)

20 Kasım 2010 Cumartesi

Sadece bizim değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanma felsefesi temelleri üzerinde yükselmesinde de onların emeği göz ardı edilemez. Hepimiz için ayrı bir öneme sahip olması gereken 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayarak sözü onlardan birine bırakalım: Artvinli öğretmen Kirman Topçu’ya. Kendisi gibi öğretmen olan yeğeni Ayhan Topçu’nun dilinden, bir eğitimcinin, Doğu’nun, değişimin, cesaretin, azmin ve ışığın öyküsü.

“Yıl 1964… Trabzon’un Of ilçesi Hayrat bucağına bağlı bir dağ köyüne geldik. Öğretmendi amcam. Artvin Öğretmen Okulu mezunuydu. Üçüncü yılıydı meslekte. Beni de yanına almıştı; ilkokula başlayacaktım. O okutacaktı.

İki derslik, küçük bir idare odası ve öğretmen lojmanı olan taş duvarlı bir binaydı okul. Sanki terk edilmiş ya da hiç kullanılmamış hissi veriyordu insana. İşe koyuldu amcam… Marangoz gibiydi; duvarcı gibiydi; camcı gibiydi… Gündüzleri onarım yapıyor, okulun öğretmen lojmanının içini dışını kireçle badanalıyor; akşamları Orhan Kemal, Mahmut Makal ve de büyük bir zevkle Fakir Baykurt okuyordu. Ne de olsa öğretmen okulunda Fakir Baykurt’ un öğrencisi olma onurunu yaşamış...

Aradan geçen bir-iki hafta içinde okula uğrayan köylülerden bazılarının ‘Hocam boşuna bu kadar uğraşmayın talebe gelmez buraya’ dediğini hatırlıyorum. Sonradan öğrendik ki, okul yapılalı beş-altı yıldan fazla olmuş; öğretmen de gelmiş ancak köylüler çocuklarını yıllardır okul yerine Kuran kurslarına gönderdikleri için okulda eğitim öğretim yapılamamış.

Muhtar imam ve köyün ileri gelenleriyle içten sağlıklı ve samimi bir iletişim kuran yeni öğretmen Kirman Topçu neticede köylüleri ikna etti. Okulun iki dersliği de öğrencisine kavuştu. Okula başlayanların büyük çoğunluğu 14-15 yaşın üstündeydi. Tutucu bir yapının egemen olduğu bu yörede kız ve erkek öğrencilerin bir arada, aynı sınıfta okumalarına, aynı bahçede birlikte oynamalarına ilk başlarda gelen olumsuz tepkileri de zaman içinde aşmayı becerdi.

Kısa sürede köyün dostluğunu ve güvenini kazandı. ‘Cami cemaati’yle de ‘kahve cemaati’yle de aynı saygı /sevgi ekseninde bir diyalog oluşturdu. Eğitimsizliğin yanı sıra çok yaygın olarak görülen silah taşıma ve bulundurma alışkanlığının da etkisiyle oluşmuş husumet ve düşmanlıklar çocuklar arasında da (aile büyüklerinin tembih ve telkini sonucu olduğu çok açık!) sürdürülüyordu. Genç öğretmen bu sorunu da çözmeyi başardı; öğrencilere sevgiyle, barış içinde birlikte yaşamanın hazzını tattırdı.

İkinci yıl okula bir öğretmen daha atandı. Üçüncü yıl okulda ikili (çift tedrisata) öğretime geçildi. Öğretmen sayısı dörde çıktı. Beşinci sınıfı bitirdiğim 1969 yılında oradan ayrıldık. Öğretmen Kirman Topçu’yu, bir baba, bir oğul, bir ağabey ve bir kardeş uğurlar gibi uğurladılar.

15 yıl sora 1984’te, o köye tekrar gittiğimde Kirman Topçu adı bir efsane gibiydi. Köyde beş tane ilkokul olduğunu, bunlardan ikisinin yanında ortaokul da açıldığını söylediler.

Evet o bir öğretmendi! Cumhuriyetin öğretmeniydi; köy çocuğuydu; öğretmen okulunun güneşinden almıştı ışığını. Bilinci Atatürkçü düşünceyle ışımış, ufku ulusaldan evrensele uzanan bilgiyle aydınlanmıştı. Yüreğinin kılcalları Yunus’tan, Karacaoğlan’dan, Mevlana’dan akıp gelen insan sevgisi ve hoşgörünün ipeğiyle örülmüştü. Çalışkandı, üretkendi, önderdi, sorun çözen, soran sorgulayandı. Mücadeleden kaçmayan, aklın ve bilginin rehberliğinde korkmadan, cesaretle, doğruluğuna inandığı yola baş koymuş bir Atatürkçü, bir devrimci öğretmendi o.

Çalıştığı ve yaşadığı çevreyi aydınlatabilme, İnsan gibi insan, adam gibi adam olmaya aday bireyler yetiştirebilme idealine adanmış bir hayat felsefesinin temelinde yatan işte bu aydınlanmacı bilinçti.

Bağımsız, başı dik özgürce yaşamayı insan olabilmenin ‘olmazsa olmaz koşulu’ olarak bilincine kazımamışsa; onur, gurur, namus ve şeref gibi değerleri içselleştirip yüreğinin derinliklerine işleyememişse; ‘Özgürlük ve bağımsızlık bir kez kazanılıp sonsuza dek yaşatılamaz; onu her nesil her gün yeniden kazanmalıdır!’ özdeyişini idrak edememişse kişi, öğretmen (olamamıştır düşüncesindeyim!) olmasın.”

Anadolu aydınlanmasına emek vermiş ve vermekte olan, her türlü baskı ve yıldırma politikalarına rağmen bu uğurda mücadele etmiş ve etmekten vazgeçmeyen, sabırlı, cefakâr ve fedakâr tüm isimsiz, yurtsever eğitimcilerimize ithaf olunur.

sadik.celik@keyveni.com.tr



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları