Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

IŞİD ve Türkiye

14 Haziran 2014 Cumartesi

Hıristiyanlığın bundan 400-500 yıl önce yaşayıp çözdüğü mezhep savaşları bugün Müslüman dünyasının belini büküyor. Bölgedeki varlığı adeta körük işlevi gören petrolle birlikte daha da alevlenen din ve mezhep savaşları demokrasi karnesi zayıf, laikliğin işlemediği Ortadoğu’yu kasıp kavuruyor ve ne yazık ki yaşananlar, patlak verme ihtimali bulunan daha şiddetli savaşların yanında devede kulak… Devlet otoritesinin ve güvenliğin her geçen gün biraz daha yerle yeksan olduğu, iktidar boşluklarında kaynayıp duran, kan ve gözyaşıyla sulanan Ortadoğu, özellikle de Irak ve Suriye, uzunca bir süredir radikal grupların ve terör örgütlerinin varlıklarını güçlendirmeleri, kitle tabanlarını genişletmeleri için adeta bir vaha durumunda.
IŞİD’in doğumu büyük oranda, baba ve oğul Bush yönetimindeki ABD’nin Irak işgaliyle bölgede başlayan karmaşa ve iktidar boşluğuna dayanıyor. Bugün Ortadoğu’daki ateşi söndürmek için ABD’yi bölgeye çağıranlar, bölgedeki yangının zaten büyük oranda dün İngilizlerin, bugün ABD’nin eseri olduğu gerçeğini de unutmamalılar. Başta El Kaide’ye bağlı olarak ortaya çıkan ve köktendinci bir karaktere sahip örgüt daha sonra El Kaide’den koparak bağımsızlığını ilan etmişti. Saddam rejiminin yıkılışının ardından Irak’ta Şii mezhepçi, tek adamcı bir politika izleyen Maliki’nin katı yönetimi Sünni tabanlı örgüte sempatiyi ve katılımı hızla artırdı. Suriye’de 2011’de başlayan ve mezhepler üzerinden yaşanan iç savaş da IŞİD için verimli bir yaşam alanı yarattı. Yani IŞİD’i Maliki ile Esad elbirliğiyle cana kana getirdi diyebiliriz.
Tam bu eksende, Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili birkaç çift laf etmek gerekir. Atatürk döneminin, Anadolu’yu din ve mezhep kavgalarından uzak tutmak için laiklikle temelleri atılmış Cumhuriyetiyle birlikte “yurtta sulh, cihanda sulh” zemininde sürdürülen iç ve dış politikası yerine, ironik bir biçimde herkesle kavgalı olmamız sonucunu doğuran “komşularla sıfır sorun” politikasının takip edilmesiyle “değerli yalnızlığa” mahkûm edildik son 12 yıldır. Fakat bu mezhepçilik temelleri üzerine oturtulmaya çalışılan, yeni Osmanlıcılık hayalleriyle süslenen dış politikanın nasıl iflas edeceğini biz ta başından beri görüyorduk, iktidar sahipleri de bunu şimdi görüyordur diye umuyoruz. Zira hükümetin takip ettiği “Esad’ı devirecek her yol mubahtır” mantığına dayanan tutumun ve bir diktatöre karşı bile olsa terör örgütlerine bir biçimde destek vermenin yanlışlığına hep beraber şahit oluyoruz. Söz konusu anlayışla sınırlarımızın adeta kevgire çevrilmesi bölgede IŞİD gibi terör oluşumlarına doğrudan ya da dolaylı da olsa ciddi katkılar sağlamıştır. Son bir yıldır aklımız başımıza gelmiş ve bu politikayı terk etmiş gibi görünsek de, IŞİD’in, Musul’u alıp oradaki başkonsolosluğumuzu işgal ederek onlarca vatandaşımızı rehin almasıyla birlikte, atılan o yanlış dış politika adımlarının telafisinin artık ne yazık ki çok uzağına düştüğümüzü görüyoruz.
Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirmesiyle birlikte örgüt, artık Suriye ve Irak’ta çok geniş bir alanda etkin bir aktör haline gelmiştir. Böylece dünyada İslam üzerinden vahşet üreten en barbar örgütlerden biri olan IŞİD tek başına Türkiye’nin en önemli komşularından ve itinayla ithal ettiği potansiyel iç sorunlarından biri haline gelmiştir! Öyle ki artık sayıları ülkemizde de küçümsenmeyecek düzeye ulaşan bu örgüt üyelerinin varlığı, her geçen gün örgüte yeni sempatizanlar kazandırıldığı ve bu üyelerin üzerinde yaşadığımız topraklardan Ortadoğu’ya geçerek orada savaştıkları bilinmektedir.
Peki, şimdi paçamızı bu bataklıktan sıyırmak için hangi adımları atacağız? Komşularla sıfır sorun fantezisinden uyanma vakti geldi de geçiyor... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun artık diline pelesenk ettiği “kimse Türkiye’nin sabrını ve gücünü test etmeye kalkmasın” çıkışı dış mihrakların gözünü korkutup, gücümüzü onlara kanıtlayıp tehlikenin bertaraf edilmesi için yeterli olacak mı acaba?
Akla ziyan şeyler yaşayan ve fakat egemen akılların idaresindeki Ortadoğu’ya bir türlü uğramayan aklıselimin çözemediğini ancak zamanın çözmesini beklememiz gerekecek artık ne acıdır ki.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları