Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hugo Chavez

09 Mart 2013 Cumartesi

Çelişkilerle dolu dünyamızda bir despot mu yoksa sosyalist devrimci bir kahraman mı tam olarak çözülemeyen, hem Marxist hem dindar, hem darbeci, hem solcu olunabileceğini bize gösteren Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, iki senedir mücadele ettiği kansere yenik düştü.

6 çocuklu, işçi bir aileden gelen ve yoksulluğun her haliyle yetişen Chavez’in, ülkesinde iktidarda kaldığı süre boyunca gerçekleştirdiği reformlar, ekonomi, eğitim ve sağlık alanlarında ülkeyi taşıdığı refah seviyesi ve elbette ABD’ye korkusuzca baş kaldırması, IMF’yi ülkesinden kovması, petrol şirketlerinin büyük kısmını devletleştirmesi, ülke kaynaklarını yoksullara, evsizlere dağıtması, dünyada suç işleme oranı en yüksek ülkelerden biri olan Venezüella’da onun 15 yıllık iktidarı boyunca bu oranların en aza inmesi hem ülkesinde hem de dünyanın gözünde bir kahramana dönüşmesindeki haklılık payını ortaya koymuştur.

Ayrıca aralarında din birliği olmamasına rağmen Mavi Marmara olayında vicdani olarak hayatını kaybeden Müslümanlardan taraf ve İsrail karşıtı duruşu ve protestosu da aynı şekilde takdire şayandır.

Venezüella bugün Latin Amerika’nın en adil gelir dağılımına sahip ülkesiyse, dünyanın en büyük beşinci petrol ihracatçısı konumundaysa ve toplumdaki okur-yazar oranı yüzde 100 seviyesindeyse bu, Latin Amerika’nın ve Fidel Castro’nun gerçek oğlu olmayı hak eden, eşitlik ve bağımsızlık elçisi Chavez’in ve onun fikirlerinin başarısıdır.

 

Kültürel bir kod: Müslüm Gürses

Urfa, Halfeti’de kerpiç bir evde dünyaya gözlerini açtı. Adana’da bir çay bahçesinde 13 yaşında şarkı söylemeye başladığında bir yandan da ayakkabı boyacılığı yapıyordu.
Hayat ona uzun yıllar pek de nazik davranmadı. Ötekilenenlerden, dışlananlardan biri olarak nefes aldığı yaşam onu, horlananların, ezilenlerin müziğini yapmaya ve bu müziğin babası olmaya taşıdı.

Başlarda şehir merkezlerine değil, kentlerin en ücra, en varoş köşelerine doğru yükselirdi sesi; en ücra insanların en derin ızdıraplarını çıkarır koyardı Gülhane’nin orta yerine. Hayat karşısındaki ortak mağlubiyetlerin mağdurları o ızdırapların izlerini vücutlarına işlerlerdi nakış nakış, ellerindeki jiletlerle.

Müslüm Gürses “yapmayın” diyordu, “kıymayın kendinize”; ama onlar dünyaya karşı isyanlarını ve Gürses’e sevgilerini ancak böyle gösterebiliyorlardı.

Damarlarına işleyen acıyı damarlarından dışarıya akıtmak için parmaklarının arasındaki jiletleri kullanıyorlardı.

Tepeden tırnağa keder, baştan aşağı yara, zulüm, kahır. Yaşamı en sahici yanlarından tutan, kederli bir delikanlıydı Müslüm Gürses onlar için ve onun sesinden çıkan acı kendi acıları, kendi haykırışlarıydı.

Sesinden yükselen isyana inat sanki, öfke yoktu içinde. Pek az kişiye nasip olacak kadar alçakgönüllü ve bir o kadar da insancıldı.

Eşi, Muhterem Nur’a hakikatli bir sevgiyle bağlıydı. Ve Muhterem Nur da onun hayattaki en büyük destekçisiydi.

Sur diplerinin, demir parmaklıkların ardının, oto tamirhanelerinde çalışan, köşe başlarında seçilmeyi bekleyen gündelik işçilerin sesi, babası olmuştu.
Müslüm Gürses’i anlamak, tam da toplumun derinini, en dipleri anlamaktı; sınıf çatışmasını, yoksulluğu, yoksunluğu, var olan sistemin ötelediği, ana çarka dahil olamamış, varlıklarını kabul ettirememiş, kovalananları, toplumun ağrıyan kalbini.

Ve sonra milenyumla birlikte sistem, Müslüm Baba’ya da dokundu. Arabesk ve türküden başka pop, rock türlerinde de söylemeye, dönemin pop ikonlarıyla düetler yapmaya başladı. Bu arada en güzel boya, çay derken reklam sektörünün de aranan yüzü haline geldi.

Gülhane’de söylemiyordu artık şarkılarını ve konserlerinde kendini doğrayanların sayısı gün be gün azalıyordu. Jiletleri parmaklarının arasında onun sesi eşliğinde isyanını haykıranlar, acılarının sebebi olarak gördükleri, isyan ettikleri sınıflara kaptırıyorlardı Babaları’nı, kader ortaklarını.

Diğer taraftan eskiden Müslüm Gürses ismini yüzlerindeki aşağılama, horlama ifadeleriyle birlikte zikredenler, onu dinlemeyi kendilerine yakıştıramayanlar bugün onu içlerine almışlar, bağırlarına basmışlardı.

Aslında dünyanın her yerinde burjuva sınıfını etkisine alan değişim rüzgârıydı Gürses’i de içine alan. Sistem artık onu sahipleniyordu.

Ve Müslüm Gürses’in cenazesi en sosyete camii Teşvikiye’den kalktı…


sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları