Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Gıda günü ve açlık
Biz açlık hakkında konuşmaya onlar açlıktan ölmeye devam ediyor. Çağımızda saltanatını sürdüren kapitalist düzenin kaçınılmaz sonuçlarından biridir yoksulluk. Açlığın en büyük nedeni de yoksulluğun yeryüzündeki güçlü varlığıdır. Yoksulluk, insanların yeterli gıdaya ulaşmalarının önünü keser. Hem üretim hem de satın alma gücü, baş gösteren yoksullukla birlikte giderek azalır, kaybolur ve bu şekilde insanlar açlık sınırına düşerler.
Bilhassa gelişmekte olan, gelir adaletsizliğinin had safhalarda gezindiği ve kuraklığın pençesindeki ülkelerde her sene milyonlarca bebek, annelerinin yetersiz beslenmesinden ötürü normalin altında kilolarda doğmakta ve her yıl 10 milyonu aşkın çocuk henüz 5 yaşını göremeden hayatından olmaktadır.
12 milyon kişinin açlık sınırında yaşadığı Afrika’da her gün 24 bin kişi ölüyor, açlığa bağlı sebeplerden. Üstelik bu durum tüm dünyada öylesine benimsendi ki, şaşırmıyoruz bile duyduğumuz rakamlar karşısında. Afrikalı demek sadece Afrikalı demek değil artık, aç demek, yoksul demek, kemikleri sayılıyor demek aynı zamanda…
Buna karşın dünyada var olan açlık gerçeğiyle ilgili bilinen ve kulaktan kulağa geçen bir takım yanlışlar vardır. Bu konuda ABD’deki “Besin ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü” uzmanları tarafından hazırlanan “Açlık Konusunda 12 Yanlış İnanış” raporu son derece önemli bir veri.
Söz konusu yanlışlardan en bilineni bir hayli yaygın olan “ortada yeterince gıda kaynağı yok” görüşüdür. Oysaki dünyada her bir insana günde 3.500 kalori sağlamaya yetecek miktarda buğday, pirinç ve diğer hububat türleri yetiştirilmektedir. Açlıkla ilgili bilinen ikinci yanlış gıda kıtlığından doğayı sorumlu tutmaktır.
Gıdaya ulaşma hakkı her bireyin doğuştan sahip olduğu en temel insanlık hakkıdır. Bugün insanların ve toplumların yiyeceğe ulaşamamasının suçlusu doğa değildir. Parası olana yiyecek her zaman vardır. Kabahat, parası olmayanı aç bırakan ekonomik ve toplumsal sistemlerindir. Tıpkı, evsiz insanların soğuktan hayatlarını kaybetmelerinin sorumlusunun hava koşulları olmadığı gibi.
Örneğin Türkiye, coğrafi yapısı itibariyle son derece ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Dört mevsim her türlü gıdanın üretilebildiği, hayvansal üretim açısından önemli potansiyele sahip bir ülkedir.
Ancak bu kaynaklar layığınca değerlendirilemeden heba olup gitmektedir. Bunun sebebi yanlış tarım politikalarının yanında bilinç ve eğitim eksikliğidir. Bu yanlışlıklar ve ülkenin sahip olduğu potansiyellerin değerlendirilememesi, verim düşüklüğü yüzünden ortaya çıkan açık, ithalatla kapatılmaya çalışılsa da bu durum uzun vadede çok daha büyük açlık problemlerine yol açabilir. Zira ülke nüfusumuzun yarısı bugün yoksulluk sınırının, 1 milyondan fazla insanımız da açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor...
Bu noktada gıda israfının da olumsuz etkisi, bilhassa ülkemizde çok büyüktür. Tarlada başlayan üretimden evlerimizde yemek sofralarındaki tüketime kadar her bir aşamada karşılaştığımız israf sorunu, her gün ülkemizde 6 milyon ekmeğin çöpe atılmasıyla, tonlarca meyve-sebzenin tarladan çatala ulaşamadan heba olup gitmesiyle sonuçlanmaktadır. İçinde yaşadığımız kullan-at çağında gıda israfı, üzerine hassasiyetle gidilmesi gereken, varlığımızı tehdit eden önemli bir konudur.
İnanılan diğer bir yanlış ise suçu nüfus yoğunluğuna atmaktır. Hızlı nüfus artışı bugün çok sayıda büyük şehir ve ülke için bir sorundur. Ancak bu, bir açlık nedeni olarak gösterilmemelidir. Besin kaynakları son derece bol olduğu halde açlığın pençesinden kurtulamayan Nijerya, Brezilya ya da Bolivya gibi ülkeleri düşünelim...
Son olarak açlığın yok edilmesinin serbest ticaretin varlığına dayandığını iddia edenler de yine bizi bir diğer yanlış inanışa götürmüşlerdir. Bugün üçüncü dünya ülkelerinin çoğunda ihracat patlamaları yaşanırken açlık sorunu olduğu yerde kalmış, hatta daha da ağırlaşmıştır.
Tüm bu yanlış inanışları, daha fazlasını ve gerçekleri aklımızdan çıkarmadan, gıda güvencesini sürdürülebilir bir yapıyla sağlamanın yolunun, içinde yaşadığımız küresel dünyada ülke yönetimlerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün ortak zeminde buluşup işbirliği içinde yöntem ve çözüm üretmelerinden ve bu üretimlerin hayata geçirilmesinden, yanlış gıda politikalarını ısrarla uygulamaktan vazgeçmekten geçtiğini söylememiz gerekir. Dünya Gıda Günümüz Kutlu Olsun.
\t\t\t\t\t\tSadık Çelik
sadik.celik.gorus@gmail.com
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı