Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Denizlerimizi tüketiyoruz!..

04 Eylül 2010 Cumartesi

Mayıs ayından bu yana devam eden denizlerimizdeki av yasağı 1 Eylül’de sona erdi. Ağlarını onarıp teknelerini av için hazır hale getiren, Türkiye genelinde 60 bin balıkçı, 1900 balıkçı teknesiyle 4 aylık bekleyişin ardından her yıl olduğu gibi bu yıl da “Vira Bismillah” dediler. 1 Eylül’de avlanma yasağı kalktı ama balığın da, balıkçıların da, tüketicilerin de durumu hiç de iç açıcı değil. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de halkımız, uskumruyu Norveç’ten, kalkanı Ukrayna’dan, Bulgaristan’dan, Romanya’dan; barbunu, orfozu Fas’tan, Moritanya’dan; ıstakozu Kanada’dan; sardalye ve mercanı Yunanistan’dan; ahtapot, kalamarı Hindistan ve Pakistan’dan; karidesi Tayland, Endonezya ve Malezya’dan; levrek, lagos, sinarit ve karagözü Kızıldeniz’den, Somali’den, Yemen’den, Güney Afrika’dan, okyanuslardan… Anlayacağınız balık hallerimizde son kalan 3-5 çeşidin dışında bizim denizlerimizden çıkan derya kuzuları değil, ithal balıklar yerini aldılar. Daha karamsarı, bir an önce Türkiye sürdürülebilir balıkçılık politikalarını hayata geçiremezse, şu an elde kalan palamudun, hamsinin, istavritin de nesli tükenecek, bu çeşitleri de ithal etmek zorunda kalacaktır.

29 Mayıs 2010’da bu sütunda ‘Lüferin Soyu Tükeniyor’ başlıklı yazımızda zamansız, yanlış, aşırı ve bilinçsiz avlanma, Karadeniz ve Marmara’daki kirlenme ve mevzuat yetersizliği nedeniyle 10 yıl sonra lüfer görmenin bile hayal olacağını belirtmiştik. Ancak sorunun sadece lüferle sınırlı olmadığı; denizlerimizde son kalan balık çeşitlerimizin kabul edilemez trol avcılığıyla katliam boyutuna ulaşması bugüne kadar kamuoyunun dikkatini çekmemekte, balıkçılığımızın geleceğini tehdit etmektedir. Ülkemizde kişi başına balık tüketimi 8 kg iken, AB’de ise 28 kg’dir. Türkiye yılda 1 milyon ton balık üretebilecek potansiyele sahip iken denizlerimizden 2009 yılında 380 bin ton balık avlanmasıyla yetinilmiştir. Denizlerimizden avlanan balığın yüzde 55’i, yani 204 bin tonu hamsidir. Bunun 114 bin tonu iç tüketime verilmiş, 90 bin ton hamsi ise altyapı ve pazarlama yetersizliğinden yem üretimi için fabrikalara yok pahasına gitmiştir. Hamsi üretimi 2009 yılında bir yıl önceye göre yüzde 26 azaldığı, daha önceki yıllarda da yıllık üretimin sürekli düştüğü, yıllık hamsi üretim endekslerinde görülmektedir. Bu düşüşün en önemli sebepleri arasında gösterilen, yıllardır sürdürülen trol avcılığıdır. Çünkü bu trol avcılığında 450 metreyi aşmaması gereken takımlar 2 bin metreyi bulmakta, gözleri 6 mm olacak yerde 9 mm’yi aşan ağları 80 metre yerine 180 metre derinlere salarak denizde ne var ne yok kazıyarak katliam yapmaktalar. Bu katliamdan da en çok nasibini alan, ne kadar tutulacağı tahmin edilemeyen hamsi vb. balıklar olmuştur. Eğer yakalanan hamsi vb. balıklar taşınamayacak, satılamayacak gibiyse telef edilerek denize dökülmekte. Bu affedilmez, vahim, vahşi avlanma biçimi, hamsi vb’nin soylarının nasıl azaldığını göstermektedir. Balıkçılık denilince akla ilk gelen Karadenizli balıkçılarımız yıllardır bindikleri dalı kestiklerinin nihayet farkına vararak, bu olumsuz gidişe dur demek için; yılda 200 bin ton hamsi avına sınırlama, denetim, kota mutlaka getirilmesi; 30 metreden büyük teknelere ruhsat kesinlikle verilmemesi; av yasağının da 1 Ekim’e kadar uzatılmasının zorunluluğunu vurgulamaktalar. Çünkü Karadeniz’deki balıkların çoğu lüfer, palamut, istavrit, hamsiyle besleniyorlar. Hamsinin yok olmasının bu balıkların da yok olmasına yol açacağını bildiklerinden balıkçılarımız isyan etmekteler. İstanbul Boğazı’nda bir dönem kılıçbalıklarının atladığını, orkinosların oynadığını söyleyen eski İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk; balık sezonunun başlamasıyla Türk balıkçılığının içine düştüğü bataklıktan çıkarılması için çözüm önerilerini şöyle sıralamaktadır:

“1- Gerçekçi av yasaları konulmalı; bugünkü av yasakları katılımcı anlayıştan uzak, bilim insanlarına sorulmadan politikaya araç olacak şekilde düzenlenmektedir. 2- Türkiye’deki balıkçılığın yarısı kayıt dışı; ne kadar balık avlandığının istatistikleri yanlış ve eksik; kim ne kadar balık tutuyor, ne kadar vergi veriyor belli değil. 3- Denizlerde koruma alanları belirlenmeli; özellikle Marmara Denizi adeta balık akvaryumu ve yumurtlama noktası; ona gözümüz gibi bakmalıyız.”

Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olmasını övünerek ifade edenlere balıkçılığımızın içinde bulunduğu bu mevcut durumu ithaf ederken, Türkiye’de balıkçılık sisteminin çöküşünü hazırlayan 1980 sonrası izlenen neoliberal ekonomi politikaları uygulamaktan vazgeçerek sosyal devletin yeniden inşası, Et-Balık Kurumu yeniden canlandırılarak, hayvancılık ve balıkçılığa hak ettiği değerler verilerek iflas önlenmelidir.

sadik.celik@keyveni.com.tr 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları