Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Biri Soney 'Öteki' Zekeriya...
Uzun süre gündemdeki yerini koruduktan, üzerinde birbirinden farklı yorumlar yapıldıktan sonra nihayet geçen hafta sonu gerçekleştirilen CHP Kurultayı’nın öncesinde olduğu gibi sonrasında da çok şey yazılıp söylendi, söyleniyor; haliyle akıllarımızı ve köşelerimizi meşgul etti; etmeye de devam edecek. Bu durumdan kaynaklanan bir gecikmeyle de olsa Hıristiyan kız-Müslüman delikanlının hikâyesinden bahsetmek istiyorum bu köşede, yangından arta kalan, hâlâ dumanı tütse de küllenmek üzere olan bir kor parçasını unutmamak, unutturmamak üzere.
İstanbul’da Hıristiyan bir kızla Müslüman bir gencin aşkı… Biri 29 diğeri 26 yaşında. Ölümüne aşkları… Sonu ölümle biten aşkları… Öldüren aşkları...
Zekeriya Batmanlı, Arap kökenli bir ailenin oğlu. Aslında büyük dedeleri Hıristiyanmış. Bundan 70 sene evvel Müslümanlığa geçmişler… Zekeriya kuyumculuk yapıyordu; evlenmek istediği kızın parmağına takacağı yüzüğü kendi dükkânından getirmiştir belki de. Soney Mardinli, Ermeni bir ailenin kızı. Kendi aşkına deva bulamayan bir eczacı. Altı ay önce Zekeriya hastalandı, eczaneye gitti; ilacının ismi Soney’miş; orada öğrendi. İki genç birbirine âşık oldu. Evlenmek istedi. Soney Hıristiyan, Zekeriya Müslüman; ikisi de insan. Kızın ailesi Hıristiyan damat istedi, Zekeriya Müslüman. Soney’in ailesi “olmaz” dedi. “Kör olasın Suzan, Suzi”. Vazgeçmediler, mücadele ettiler. İkna edemediler aileyi. Son çare olarak gizlice nikâh masasına oturdular. Fatih Evlendirme Dairesi’ne gittiler; Soney’in üzerinde siyah bir elbise vardı.
“Köprü altı kapkara Suzan gel beni ara Saçlarıma kumlar dolmuş Tarak getir de tara”
Memura “evet” diyerek girdikleri dünyaevi mezarları oldu. Soney’in Müslüman bir adamla evlenmesini, kilisede düğün yapmamasını “onur, şeref ve törelerine” yakıştıramayan ailede ‘onur kurtarıcılık’ görevini ağabey üstlendi. 10 günlük karı-koca arabalarında, kafalarına sıkılan birer “kör” kurşunla öldürüldü. Görev tamamlandı. Onur kurtarıldı.
Ermeni kilisesi üst rahibinin yüreği yandı; “İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyoruz, biz de şaşırmış durumdayız, adını bile koyamıyoruz” dedi. Oysa adını koymuşlar; “kız davası değil, din davası”. Dinler arası cinayet. Cemaat isyan etti, “Yok bizim böyle töremiz!” Artık var; gözümüz aydın. Cenaze namazını kıldıran imam da hoşgörü mesajı verdi: “Farklı dinlere mensup da olsak kardeşlik üzere sevgi bağını kuvvetlendirerek yaşamayı Allah nasip etsin. Bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir.”
Başımız sağolsun.
Bu noktada, yayımlandığı günden beri basının büyük ilgisini çeken bir araştırma sonucundan da bahsetmekte yarar görüyorum.
Mersin Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre, Türkler ve Kürtler arasındaki sosyal mesafe açılıyormuş. 1998’de Mersin’deki Kürtlerin yüzde 12.8’i “Türkle evlenirim” derken bu oran 2002’de yüzde 6.3’e, 2007’de yüzde 0.4’e, bu yıl ise yüzde 0’a gerilemiş. Yani 2010’da yapılan son ankette hiçbir Kürt katılımcı, “Türkle evlenirim” seçeneğini işaretlememiş. 1998’deki ilk ankette “Kürtle evlenirim” diyen Türklerin oranı ise yüzde 26.9’muş. Bu oran da 2002’de yüzde 14.9’a, 2007’de yüzde 7’ye, bu yıl da yüzde 1.3’e gerilemiş.
Evet. Mesafe açılıyor.
Ötekileştirme, bizden bir veya birçok açıdan farklı olan kişi ve grupları dışlamak, yabancılaştırmak, hatta düşman haline getirmektir. Bir başka deyişle ötekileştirme; kimlik bakımından bize benzemeyeni “öteki” ilan etme olarak karşımıza çıkmaktadır. İyi, güzel, cici olan “biz” karşısında aleyhe çalışılması gereken “öteki” vardır. Amaç çoğu zaman öteki olanı zayıflatmak ve iktidarı asla ona kaptırmamaktır. Ancak bu durumun toplumda risk ve korku algısını arttırarak insanları şiddete ve suç işlemeye teşvik ettiği gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir.
Toplumsal gruplar arasındaki her türlü farklılık (boy, kilo, ten rengi, cinsiyet, din, etnisite, mezhep, meslek, gelir düzeyi, bölge, kent, semt... vs.) ötekileştirmenin konusu olabilmektedir.
Kimliksel farklılıkları bir tür toplumsal zenginlikten ziyade kendi varoluşuna bir tehdit olarak algılama eğilimi beraberinde içe kapanmayı, koruma refleksinin devreye girmesini ve nihayet ötekileşmeyi getirir. “İnsanoğlu, kültürel çeşitliliğin etkisiyle ayırımcılığı sürekli olarak yeniden üretmektedir.”
Tek bir ülke, farklı hayatlar. Bir yanda, örneğin farklı kültür, sanat ürünleri ve/veya akademik çalışmalar aracılığıyla birlik-beraberlik çatısı altında çok renkli bir mozaiği var etme çabası; hoşgörü üzerinden geleceğe umutlu gözlerle bakanların dünyası. Diğer yanda ayrımcılığın ve ‘öteki’ne duyulan nefretin dozunun artmaya devam ettiği ve bu nefretten “beslenenlerin” sürmesini istediği iç karartıcı bir dünya…
Hangi dinden, dilden, ırktan, renkten olduğumuz, yani bizi biz yapan değerler, ait olduğumuz toplumsal kimlikler var olma nedenlerimizdir. Ancak bir arada yaşamanın olmazsa olmazı “saygı duymak”, “kabul etmek” değil midir?.. Farklılıklarımızla, bir arada, birbirimizi çoğaltarak yaşayabileceğimiz ortak bir geleceğe inanmalıyız. Bize düşen bu karşılıklı ötekileştiren ve ötekileştirilenlerin ruh haline asla teslim olmadan bu topraklardaki ortak yaşam iradesini galip getirmektir. Birlikte yaşamanın koşulu ise birlikte var olabilmekten başka bir şey değildir!..
* Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı
sadik.celik@keyveni.com.tr
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!