Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bal ölümsüzlük iksiri midir?

17 Aralık 2011 Cumartesi

Neticede üzerinde en çok oyun oynanan, sahteciliğin hüküm sürdüğü balın 1 kilogramı için, haklı olarak doğalını talep eden fakat doğalına bile kuşkuyla yaklaşmak zorunda kalan insanlardan 2000 TL istenebilen bir coğrafyada buluyoruz kendimizi.

Dünya bal üretiminde ilk sıralarda yer alan Türkiye’de doğanın kendi dinamikleriyle üretilen bu gıda maddesi için biçilen abartılı fiyatlar insanı dehşete düşürüyor. Dünya arı ırkının yüzde 20’sine, ballı bitkilerin de yüzde 75’ine ev sahipliği yapan Anadolu topraklarında balcılık simyacılıkla, bal fiyatları pırlanta fiyatlarıyla yarışır hale geldi.

Örneğin adını üretildiği yayladan alan, ilan ettikleri fiyatlar üzerinden (620 TL) sorulduğunda “adı var balı yok” kooperatiflerde bulunamayan dünyaca ünlü Anzer balı İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki ünlü şarküteri ve bal dükkânlarında 1500-2000 TL’ye bulunabiliyor… Diğer yandan hem adı hem fiyatı olan, hiç değilse söylenen fiyata kendisi de bulunabilen organik Çamlıhemşin balı 520 lira, Ayder balı ise 200 liranın üzerinde alıcı buluyor. Konuyla ilgili Çamlıhemşin Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mustafa Kestioğlu ile konuşuyoruz ve Kestioğlu bize ürettikleri ‘Organik Çamlıhemşin Balı’nın fiyatının neden bu kadar yüksek olduğunu açıklıyor. Üç temel gerekçe gösteriyor Kestioğlu; 1400 rakımlı Kaçkar Dağları’nın üretim bölgesi olması; organik üretim yapılması ve 2000 yılında Roma’da yapılan yarışmada, Çamlıhemşin Bal üreticisi Veli Gülas’ın ürettiği balın, dünyanın en iyi balı unvanını hak ederek birincilik ödülünü kazanması. Az şey değil bunlar, diyor Mustafa Kestioğlu. Balı bal olarak değil, ilaç olarak düşünmeliyiz diye de ekliyor. Çok bal var ama güvenilirini bulmak mesele…

Yine Çamlıhemşin’de bal üretimi yapan Behçet Gülas ise farklı düşünüyor; her malın bir ederi vardır diyor Behçet Bey. “Bizim balımız daha iyi yarışı üzerinden kaliteyi fiyatla ölçmeye kalkışmak doğru değildir. İnsanlara yediremedikten sonra üretim yapmanın da bir anlamı kalmaz. Sonuçta bal ölümsüzlük iksiri, gençlik şerbeti değil. Bal sigaranın tersidir. Hiç sigara içmemiş bir insan bir dal sigarayla kansere yakalanmaz. Hayatında hiç bal yememiş ölüm döşeğindeki bir hastaya da tek seferde 150 kilo bal yedirseniz bile onu kurtaramazsınız…” Yorumlar böyle, karar ise her zamanki gibi bizim.

Yeni operasyonun adı reyting

Reyting üzerinden dönen 3 milyar liralık bir pasta var. Aslında mesele hangi dizinin ne kadar izlendiği değil de bu pastanın kimler arasında nasıl paylaşıldığı. Reyting denen hadise ve reytingi belirlediğine inanılan 2500 hane bu yüzden önemli; reytingler üzerinde oynanan oyunlar bu yüzden bu kadar ses getirdi. Son yıllarda gerçekleştirilen büyük çaplı operasyonlara alışık olmamıza rağmen reyting operasyonunun bizi bu kadar heyecanlandırması da bundan.

Pastanın bu kadar büyük olduğu yerde yolsuzluğun, adaletsizlik çarklarının, hileli düzeneklerin dönmeye başlamaması ne yazık ki pek mümkün değil. Pastadan biraz daha büyük bir dilim yemek isteyen ve bu uğurda hak yemekten, adaletsizliğin kılıcı olmaktan çekinmeyen kişi veya kurumlar harekete geçiyor ve yolsuzluk da bu noktada başlıyor. Sonuçta birileri haksız kazanç elde ederken birçok televizyon kanalı, program yapımcısı ile reklam dünyası ve elbette ki halk da kandırılan sınıfın mağdurları oluyor.

‘Karakolda Ayna Var, Kız Kolunda Damga Var’


Suçlu yalnızca elleri bağlanarak savunmasız bırakılan bir kadına dayak atan iki polis değil, dayağın atılmasına seyirci kalan, içeride yaşananlar görülmesin diye karakolun perdesini kapatan diğer polisler, Fevziye Cengiz’in bedenindeki darp izlerini ciddiye almayan doktor ve el birliğiyle bu işkenceyi örtbas etmeye çalışanlardır aynı zamanda.

Olayın daha da üzücü tarafı, canımızın, malımızın korunmasından mesul, yeri geldiğinde başkalarının canını korumak için kendi canını ortaya koyabilen, böylesine kutsal olması gereken bir mesleğe sahip polislerin insanlara, üstelik kadınlara yönelik bu kadar kolay ve sık şiddet uygulayabilmeleri… Bunu yapmalarına izin verilmesi…

Üzerine bir de, hiçbir sebebin mazur gösterilemeyeceği, hiçbir “damga”nın hafifletici neden sayılamayacağı böyle bir olayda şiddet gören kişiyi suçlu çıkarma girişimleri. Aralarındaki çürük elmaları çıkarmak, mesleklerini lekeleyecek davranışlarda bulunanları aralarından ayıklamak yerine onları kollamaları, savunmaları.

Yıllarca sistematik işkenceyle savaşan Türkiye artık karanlık geçmişinden ve kötü alışkanlıklarından tamamen sıyrılmalıdır. Bu konuda bir nebze de olsa yol kat ettiği bilinen ülkemizde o üzücü günlere ve yok edici alışkanlıkların sürdürülmesine ya da yeniden doğmasına geçit verilmemelidir.

sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları