Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Akil İnsanlar

30 Mart 2013 Cumartesi

Terörün sebep olduğu acıların en büyüklerinin bu ülkenin kadınları, anaları tarafından yaşandığını düşünürsek, kurulacak komisyonda da herkesten çok onların temsil edilmesi önemlidir. Sadece bu nedenle bile komisyonu Akil Adamlar diye isimlendirmek doğru değildir… Akil İnsanların kimler olacağı ile ilgili tahminler günlerdir basın organlarının gündeminde.  İçinden geçilen kritik süreçte toplumu rahatlatmak, onları kaostan, kargaşa ortamından uzak tutmak, süreçle ilgili yıkıcı davranışlara sebebiyet verecek endişe ve soru işaretlerini insanların aklından temizlemek gibi toplumsal psikoloji açısından önemli görevleri yerine getirmesi beklenen insanların toplumda güçlü karşılıkları olan, her kesime hitap eden, toplumu her yönüyle temsil edebilen isimlerden oluşturulması önemli.
30 yıllık karanlık bir tarihten bir şekilde nasibini almış, türlü acılar yaşamış insanların çözüm yolunda buluşturulması gerekmektedir.
Onları dinleyerek, anlayarak, bütünüyle insani boyutlarda acılarını, kaygılarını, birikmişliklerini paylaşarak, temizlenmelerini; nefretlerinden, intikam duygularından arınmalarını ve hepsinin ortak bir barış ve demokrasi zemininde buluşmasını sağlamak için doğru Akil İnsanlara ihtiyaç vardır.
Ancak tüm bunlar yapılırken, Akil İnsanların görev tanımlamasının, hükümet kararlarını, iktidarın her davranışını toplum nezdinde onaylatmaya dönüşmemesi; komisyonun bu anlamda bütünüyle tarafsız ve objektif bir duruş sergilemesi güç, fakat had safhada mühim bir meseldir.
Olayın “yandaş komisyon” algısı yaratmaması gerekmektedir.
 

ÖZÜR

9 vatandaşımızın öldürüldüğü Mavi Marmara katliamının üzerinden 3 sene geçtikten sonra İsrail’den, tarihe somut kanıt olarak geçecek yazılı belgeler yerine telefonla gelen özrün ve İsrail’in Türkiye’yle ilişkilerini onarmak ve yeniden somut zemine dökmek istemesinin altında elbette ki geleceğe yönelik bir takım yatırımlar ve kurgulamalar vardır.
Planların, çıkarların mahiyeti nedir, İsrail’den gelen bu şekilsel özrün ne türden bir karşılığı olacak, İsrail’in değişen Türkiye politikasının altında ne var… yaşayıp göreceğiz.
Ancak ne olursa olsun İsrail’den gelen özür, kendi vatandaşlarının üzerine bomba yağdırdıktan sonra bile özür dilemeyen bir ülke olarak bizi bir hayli etkilemiştir.
İki ülke arasındaki barışın mimarının, Başbakan Erdoğan’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun özrünün akabinde sesini duymak üzere telefona istediği ABD Başkanı Obama olduğunu fark ya da kabul etmemek ise elbette mümkün değildir.
Neticede Türkiye’de geniş bir kesim tarafından İsrail’in özrü adeta zafer naraları arasında kutlandı; olayın topluma lanse edilişinde mübalağa sanatının nimetlerinden sonuna kadar yararlanıldı.
Başkentte büyükşehir belediyesinin kent çapındaki billboardlara Başbakan Erdoğan’ın fotoğrafıyla birlikte “Minnettarız” yazılı afişler astırması gibi abartılı sevinç gösterileri, ortada bir diplomatik başarı varsa bile bunun sahiciliğine darbe vuran gereksiz hareketler olarak belirdi.
Ve bu hareketler, günümüz kapitalist, post-modern düzenin bir sonucu olarak imaj ve algının gerçeğe olan üstünlüğünü vurgulaması açısından ibret vericiydi.
 

İZMİR’İN GÂVURLUĞU, DİNDARLIĞI

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bir açıklama yaptı ve böylece “İzmir dindarlığı” kavramı tartışmaya açılmış oldu. Görmez’in tanımına göre “İzmir dindarlığı farklıydı ve irfan geleneğine ihtiyacı vardı”.  Gavur İzmir demenin dolambaçlı yolu…

İzmir’deki dindarlık seviyesinin hangi ölçütler üzerinden, nasıl ölçüldüğü bir yana; İzmir tipi bir dindarlık tanımlaması ve bu tanım üzerinden eleştirel yorumlarda bulunulması, topyekûn bir kentin dinden uzak olduğu algısını destekleyici bir üslup kullanılması doğru olmamıştır.

Eleştirilerden sonra Diyanet İşleri Başkanı’nın İzmir’in farklı dindarlığı’ndan kastının “İzmir’in daha barışçıl bir dindarlığı olduğu” şeklinde açıklama yapması ise ne yazık ki yeterince inandırıcı olamamıştır.

Sadık Çelik-sadik.celik.gorus@gmail.com

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları