Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

28 Şubat'ın akla getirdikleri

14 Nisan 2012 Cumartesi

28 Şubat’ın ilk halkası olan Batı Çalışma Grubuyla başlayan soruşturmanın genişleyerek devam edeceğini de tahmin edebiliyoruz. Ancak bunun, Ergenekon benzeri davalarda olduğu gibi cadı avı şeklinde gerçekleşmemesini, hukuka ve insan haklarına saygılı bir biçimde, öç almadan, rövanşist duygulara kapılmadan, hiç değilse bu sefer biraz “özenle”, vicdanlar kanatılmadan, sadece suçluların cezalandırılması şeklinde gerçekleşmesini bekliyoruz, ümit ediyoruz… Sürecin özenle takip edilmesi gerektiğini söyleyen Bülent Arınç’ın açıklamalarını da bunun bir işareti olarak algılamak istiyoruz. 

Ancak, ülkeyi 28 Şubat’a taşıyan süreç de asla es geçilmemelidir. 28 Şubat’ın aslında 12 Eylül’le uygulamaya sokulan 24 Ocak kararlarının devamı olduğunu söylemek zorlama olmayacaktır.  24 Ocak kararlarını algılamadan, dolayısıyla sadece 28 Şubat’ı bir “başlangıç” vesilesi yaparak o gün yaşananları doğru bir biçimde anlamak, yargılamak ve yüzleşmek mümkün değildir.

 

Suriye sınavı

Erdoğan’ın bundan sadece 1 sene evvel “kardeşim” dediği Esad için bugün söyledikleri, hafta içinde sınırda yaşananların ardından yaptığı açıklamada kullandığı kelimeler hassasiyetin yüksek olduğu böylesine kritik bir zamanda savaş mesajları taşıması açısından oldukça tehlikelidir. Sınırda yaşanan olaylara karşılık vermek üzere askeri bir hareketin düşünüldüğü izlenimi yaratıldı ki bu Türkiye’nin sert tutumunu ve bu yöndeki imajını pekiştiren son derece riskli bir fotoğraftır.

Esad Annan’a yazılı güvence verdi ve buna göre ateşkes başladı. Ancak bugün için korunan sükunet, disiplinsiz hareket eden muhalif gruplar yönünden gelebilecek ufak bir kıvılcımla, küçük bir provokasyonla bozulabilir. Bu nedenle Annan Planına alternatif olarak bir B palanının düşünülmesinin önemi büyük…

Batı’nın çözüm olarak, Suriye’deki muhalefete askeri yardımda bulunma fikri ise her şeyden önce hem Suriye içinde silahların daha şiddetli patlamasına, daha çok kan dökülmesine, hem de bölgenin sıcak çatışma içine sürüklenmesine sebep olacaktır. İşte bu yüzden soğukkanlılık, böylesine kriz anlarına kurban verilmemesi gereken güçlü bir silah olmalıdır. Bilhassa Türkiye için. Batı’da başlatılan kara propagandaya kapılarak adımlar atmaktan şiddetle kaçınmamız gereken bir sınavdan geçiyoruz.

ABD, bir büyük yalanla girdiği Irak’tan çıktığında geride harabeyi andıran bir ülke, yüz binlerce ölü ve gözyaşı bırakmıştı. Bugün, her ne kadar yaklaşan seçimleri herhangi bir askeri müdahalede bulunmadan atlatmayı düşünen Obama Suriye’ye girmekten kaçınsa da benzer senaryoların gelecekte Suriye’de gerçekleşmeyeceğinin garantisi yok. Bu ortamda Türkiye’yi ateşe çekmek isteyenlerin oyununa gelmek, “gerekeni yapalım”, dersini verelim, vuralım kıralım zihniyetiyle hareket etmek doğru bir adım olmayacaktır.

 

Vasfı düşürülen Deniz Feneri

Almanya’da “asrın bağış yolsuzluğu” olarak isimlendirilen Deniz Feneri soruşturması, üç savcının dosyadan el çektirilmesi ve haklarında dava açılmasından 8 ay sonra tamamlandı. İddianameden çıkan sürpriz, Almanların “esas patron” dedikleri şüpheliler hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, örgüte üye olmak suçlamalarına yer verilmemesi oldu. İddianamede adı geçen 20 sanık arasında Zahit Akman ve Zekeriya Karaman'ın yanı sıra Almanya'daki davada hüküm giyen 3 sanık da var ancak 'örgüt' ve 'dolandırıcılık' suçlaması yok.

Halbuki dosyadan alınan savcılar geçen sene mahkemeye gönderdikleri sevk yazısında bu isimlerin Deniz Feneri derneğinin yardım amacıyla topladığı paraları şahsi olarak kullanmak amacıyla örgüt kurup yönettiklerine ve bunu gizlemek için yardım belgeleri üzerinde sahtecilik yaptıklarına dair belgeler eşliğinde tespitte bulunmuştu. Savcıların değişmesiyle suçun niteliğinin de değiştiği davada iddianameye göre şüpheliler için artık sadece ehliyetini kötüye kullanmak, özel belgede sahtecilik gibi suçlamalar var. Bir başka deyişle suçun vasfı düşürülüyor…

HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu Deniz Feneri iddianamesine tepkisini Twitter aracılığıyla gösterdi ve “Bu dava yargıya müdahale örneği” olarak akıllara kazındı” dedi. Bekaroğlu’nun, yazdığı tweete karşılık “CHP’ye vagon oluyorsunuz” diye cevap veren bir takipçisine verdiği yanıt ise oldukça düşündürücüydü: “Milletin malına sahip çıkmak CHP’nin işi, biz susalım, öyle mi?”.

Deniz Feneri davasından el çektirilen savcılar hakkında istenen ceza, davanın sanıklarına istenen cezadan daha fazla… Savcılar, şüphelilerden önce yargılanır ve cezaları verilirse şaşırır mıyız acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Görünüşe bakılırsa yine bir şeylerin üzeri örtülüyor başkentin karanlık sokaklarında, halının altına süpürülüyor suçlar, günahlar… Adaletin gücü yerine gücün adaleti mi bu işleyen yoksa?           
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları