Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ülkemizin gelişememe nedeni
Ülkemizin, AKP döneminde, olumsuz göstergeler dışında, hemen her alanda dünya sıralamasındaki yeri gerilemektedir. Kişilerin, siyasal partilerin bekası açısından değil, ülkemizin kalıcılığı için soruna doğru tanı koyup çözüm yolu bulmamız gerekiyor.
“Geri kalmış ülke yoktur, yeterince gelişememiş, insanların yaşadığı ülkeler vardır” savı, ülkemiz sorununa da çözüm getirebilecek görüştür.
Görece gerileyişimizi görmezden gelerek ya da nedenini, kaynak yetersizliğine, dış güçlerin saldırısına bağlayarak kendimizi avutma yerine, yaptığımız hatalı tercihlerde, yanılgılarda, ayartılara kapılmamızda ararsak, sorunun çözümüne daha sağlıklı yaklaşmış oluruz.
Kamuoyunda yaygın yanlışlardan biri de zengin petrol, doğalgaz yatakları bulunduğunda ülkenin yoksulluktan kurtulacağı, kalkınacağı kanısıdır. Zengin petrol yatakları, bir ülkenin kalkınması için yeterli olsaydı, günümüzde Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Venezüella gelişmiş ülkeler listesinin başlarında yer alırlardı.
Başka bir yanılgı da ülkenin zenginliğinin madenlerden özellikle de kıymetli madenlerden kaynaklandığı kanısıdır. Merkantilist bir yaklaşımla, doğa yıkımı, çevre kirliliği, meraların, tarım arazilerinin yok edilmesi gibi dışsal, toplumsal maliyetler göz ardı edilerek, binlerce maden arama işletme ruhsatı verilmektedir. Zengin altın madeni yatağı bulunsa dahi sağlayacağı yararın, katlanılan sosyal maliyeti karşılayabileceği en azından kuşkuludur. Altın istihracı ile bir ülke kalkınabilse Güney Afrika Cumhuriyeti herhalde gelişmişlikte ilk sırayı alırdı.
Kaynak, parasal sermaye olarak algılandığında, sermaye birikimi yetersizliği gelişmeyi engelleyen ana etken olarak görüldüğünde; sorunun çözümü, yabancı sermayenin, özel sektörün teşvikinde aranmaktadır. Ülkemizde 1954 yılında yürürlüğe giren 6224 sayılı yasa ile yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmekte, nakdi ve ayni sermaye girişi yanı sıra ülkeye ileri teknoloji, know-how, yönetim bilgisi gelişi de beklenmektedir. Yabancı sermaye girişinin ihracata yönelik olmasından çok, iç pazara dönük oluşu, yerli üreticilerin rekabet gücünü azaltması, iç kaynakların büyümeyi hızlandıracak yönde kullanılmasını engellemektedir. Yabancı sermayenin piyasalarda başatlığının artmasının siyasal etkileri de olmakta, ülke üzerinde dış güçlerin baskılarına, tehditlerine yol açmaktadır. Yabancı sermaye, doğrudan yatırım şeklinde de gelse, ülkenin uzun vadede dış yükümlülüğünü, dışarıya sermaye ve kâr transferi olarak artırmaktadır. Teşvik verilirken Osmanlı döneminde yaşananlardan ders alınmadığı gibi, dünyada yabancı sermaye yatırımları ile kalkınmış tek bir ülkenin bulunmadığı gerçeği de dikkate alınmamaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemiz, özel teşebbüsü destekleme yoluyla kalkınma stratejisini denemiş; başarısızlık üzerine KİT’ler oluşturularak planlı şekilde sanayileşmeyi gerçekleştirmeye başarılı şekilde yönelmiştir. 1950 -60 DP döneminde KİT’lerin fiyat politikasıyla, ortaklıklar kurulması yoluyla özel sektör kaynak aktarılarak desteklenmiştir. Özel sektör teşviki 24 Ocak 1980 kararlarıyla daha da hızlandırılmıştır. Özel sektör, vergi bağışıklıklarına, tahsislere, ucuz kredi sağlanmasına, 300 milyar USD’yi aşan dış borçlanmasına karşın; büyük kapasiteli sanayi yatırımlarını gerçekleştirememiş, yeterli ileri teknoloji ürünü üretememiş, imalat sanayiinin de GSMH içindeki payı gerilemiştir. Risklerin iyi yönetilememesi, hatalı yatırım kararları, gösteriş harcamaları, özel sektörün finansal yapısını da bozmuş, ekonomik duraklama ile birlikte özel sektörün yeniden yapılandırma, konkordato talepleri artmıştır. Kriz, işletmeler üzerinde tortu bıraktığından, bu tortunun temizlenmesi, gelecek yıllarda kamuya yeni yükler de getirecektir.
Kaynak, parasal olarak algılandığında 1980 sonrası ülkenin dış borçları 400 milyar USD’den fazla artmış, merkezi idarenin iç borçları bir trilyon TL’yi aşmış, özelleştirmeden en azından 80 milyon USD gelir elde edilmiş ancak kaynaklar kalkınma amacına yönelik olarak kullanılmamış; övünülen köprüler, tüp geçit, havalimanları da “yap işlet devlet” yöntemiyle özel firmalarca yapılmış, devlet özel kesime yeterli kâr garantisi sağlama yükümlülüğü altına girmiştir.
Dünyanın başarılı örnekleri salt doğal kaynakların varlığı ile yabancı sermaye yatırımlarıyla, uluslararası finansal pazarlardan borçlanma ile, özel kesimin teşviki ile kalkınmanın sağlanamayacağını göstermiştir. Bir ülkenin en değerli kaynağı insanı, beşeri sermayesidir. Biz, iktidar tutkusuyla, kişisel çıkar güdüleri ile yalnız maddi kaynaklarımızı değil, beşeri sermayemizi de değerlendiremediğimizden, insan kaynağımızı da heder ettiğimizden kalkınmamızı gerçekleştirememekte, gerileme sürecini gelişme yönüne çevirememekteyiz.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı