Öztin Akgüç

Ortadoğu’nun paylaşılması

09 Ekim 2019 Çarşamba

Ortadoğu, enerji kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip oluşu, üç kıta arası geçiş yolu üzerinde bulunması, jeopolitik konumu, Kuzey Afrika ülkeleri ile birlikte beş yüz milyonu aşkın nüfusuyla büyük bir pazar oluşturması nedeniyle, emperyal güçlerin tek başına hegemonya kurmaya, olmazsa paylaşmaya kalkıştıkları bir bölgedir.
Ortadoğu’nun emperyal güçler arasında paylaşılması 1. Dünya Savaşı öncesi planlanmış, savaş sonrası Almanya’nın devreden çıkmasıyla gerçekleştirilmiştir. Savaşın en belirgin sonucu, Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılmasıdır. Savaşın sona ermesinden önce İngiltere - Fransa, Sykes - Picot Anlaşması’yla Ortadoğu’yu aralarında bölüşme konusunda uzlaşmışlardır. Başlangıçta Rusya’ya da pay verilmesi öngörülmüş, ancak Rusya’da devrim olması üzerine Rusya’ya Ortadoğu’da düşen pay, İngiltere - Fransa arasında bölüşülmüştür.
2. Dünya Savaşı sonrası, İngiltere gücünü yitirmiş, İngiliz İmparatorluğu da dağılma sürecine girmiş, ABD yeni bir emperyal güç olarak uluslararası sahnede belirmiş, Ortadoğu’da İngiltere’nin yerini almış; İngiltere de ABD’ye yol gösterici, yönlendirici kamarilla rolü üstlenmiştir.
ABD’nin Ortadoğu’da hegemonya kurma planı, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) 1970’li yılların sonlarında uygulamaya başladığı söylenebilir. Proje, sonra Kuzey Afrika ülkelerini kapsayacak şekilde genişletilmiş BOP, GOP’a (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) dönüştürülmüştür. Proje, Kuzey Afrika’dan Hazar’a kadar uzanan alanda ülkeler arasında ekonomik işbirliği kurulması, oluşturulacak uluslar üstü kurumlarla da ekonomik - ticari anlaşmalar yapılarak bölgenin ABD’nin denetimi, hegemonyası altına alınmasını amaçlar.
Ülkeler arası birleşmeler için dil, tarih, kültür birliği, coğrafi yakınlık yanı sıra siyasal düzen, ekonomik yapı benzerliği, uzlaşısı da gereklidir. Bölge için siyasal düzen, ekonomik yapı örneği olarak Türkiye pilot uygulama olarak seçilmiştir. Ekonomik model, serbest pazar ekonomisi, siyasal düzen de ılımlı İslamdır.
Projenin ekonomik modeli, 24 Ocak 1980 kararları olarak açıklandıktan sonra, 12 Eylül askeri darbesi ile uygulamaya konulmuştur.
Siyasal model ılımlı İslamı kamuoyuna benimsetebilmek için Türk-İslam sentezi formül bulunarak, günümüzdeki Cumhur İttifakı’nın nüvesi de oluşturulmuştur.
Siyasal İslam”ı yaşama geçirebilmek için de, siyasal partiler kapatılarak, kısıtlı, vetolu bir seçimle Turgut Özal desteklenerek iktidara getirildi. ABD’nin Ortadoğu’ya yerleşmesi için bir savaş gerektiğinden, Irakİran savaşı tahrik edilerek bu iki ülkenin askeri açıdan zayıf düşmesi sağlandı. Ardından Saddam’ın ABD’nin iğvasına kapılarak Kuveyt’i işgale kalkışması, ABD’ye istediği fırsatı yarattı.
Birinci Körfez krizi sırasında ABD, Irak’ı işgale hazırlanırken, ülkeye kuzeyinden girmeyi de planlamış, Türkiye’nin yol açacağını da öngörmüştü. Nitekim T. Özal, “bir koyup üç alacağız” gerekçesiyle savaş müdahil olmak istemiş. Savaşa çığırtkanlığının yapıldığı sırada, dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay, T. Özal’ın müdahil olma isteğine karşı çıkarak istifasıyla, istenenlerin devlet anlayışıyla bağdaşmadığını gerekçe göstererek o tarihlerde olaya bulaşmamızı engellemiştir. Torumtay gibi yurtsever, ileri görüşlü, özverili kişilere minnet borcumuz vardır.
Türkiye, bulaşmadan Birinci Körfez krizini atlamıştır, ama ABD GOP’tan, ılımlı siyasal İslam modelini yaşama geçirmekten vazgeçmemiştir. 28 Şubat, postmodern darbesiyle Necmettin Erbakan’nın devre dışı bırakılması, AKP’nin kuruluşu, IMF kllavuzluğunda ekonominin krize sokuluşu, krizin en derin yerinde Sayın Bahçeli’nin erken seçim ısrarı, AKP’nin garip bir seçim sistemi sonucu yüzde 34 oyla iktidara gelişi, Sayın, Erdoğan’nın projenin eşbaşkanı olarak belirlenmesi, Suriye bataklığına sürüklenmemiz, sürecin kilometre taşları olmuştur.
Günümüzde Ortadoğu sahnesinde emperyal güç olarak ABD ve Rusya görülmektedir. Çin, uluslararası oyuncu olacaksa bu sahnede kesinlikle rol alacaktır. Almanya’nın, AB’nin de bölgenin tümüyle ABD’nin güdümüne girmesine karşı çıkacağı açıktır. Rekabet emperyal güçler arasında olacak; hiçbir güç rakibinin üstünlük sağlayarak kendisine zarar vermesine müsaade etmeyecektir. Türkiye bu çatışmada taraflardan birinin yanında yer almamalıdır. Tarafsızlık, bağımsızlığı, bataklıktan kurtulmayı da getirecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları