Öztin Akgüç

Enflasyon sorununun çözümü

13 Ekim 2021 Çarşamba

Enflasyon sorununun çözümü için, iktisadın bilim olduğu; en tehlikeli riskin de yönetim olduğu, sorunların yönetim hatalarından kaynaklandığı, ağırlaştığı gerçeğinden hareket etmek gerekir.

Çözüm için olayların nedenine öncelikle doğru tanı koymak, faiz indirimiyle, tanzim satış mağazaları açmakla enflasyon sorununun çözülemeyeceğini öngörmek gerekir.

Ülkede süreğen enflasyonun temel nedenleri; sürekli cari işlemler hesabı açığı, dış borçlanma, bütçe dengesizliği, uygun maliyetle yeterli üretim yapılamaması, verim artışının yavaşlığıdır.

Ülke, II. Dünya Savaşı sonrasından bu yana ekonomik krizin derinleştiği yıllar dışında, sürekli cari işlemler açığı vermekte, açığın dış borçlanmayla fonlanması sonucu TL’nin değer yitirmesi, ekonomiyi devalüasyon - enflasyon sarmalına sokmaktadır. Ulusal parası konvertıbl olmayan “ithalat/GSYH oranı” yüksek ülkelerde devalüasyon - enflasyon geçişkenliği daha etkilidir. Döviz kuru yükselişi, enerji başta olmak üzere dayanıksız tüketim mallarına derhal, girdi olarak kullanılan ara mallarının maliyetinin artışı nedeniyle bir zaman aralığıyla, sermaye mallarında da amortisman yoluyla daha uzun sürede fiyatlara yansır. Parası konvertıbl olmayan bir ülke, cari işlemler açığı sürdüğü sürece enflasyonu kontrol altına alamaz; cari işlemler açığını azaltmak için yatırım ve üretim politikasını değiştirmek zorundadır. Cari işlemler dengesini, yalnız dış ticaret açığı değil, yüksek maliyetli dış borç artışı ve yabancı sermaye kâr payı transferi nedeniyle yatırım hesabı açığı da bozmaktadır. Döviz kuru istikrarı sağlanmadan, ekonomik istikrar sağlanamaz.

Ülkenin kronik bir sorunu da bütçe açığıdır. Bütçe açığının iç ve dış borçlanma ile finansmanı, Hazine’nin faiz yükünü artırmakta, ekonomiyi bütçe açığı-borçlanma kısırdöngüsüne sokmaktadır. Bütçe açığının azaltılması, enflasyon sorununun çözümünün diğer bir önkoşuludur. Bütçe açığını azaltmak için, yalnız gereksiz cari kamu harcamalarını kısmak, keyfi savurganlığı önlemek yeterli olmayıp vergi artırıcı önlemlerin alınması, borçlanma politikasının da iyileştirilmesi gerekir. Kamu borçlarının ağırlığını ölçmede, “devlet borç tutarı/GSYH oranı” yeterli ölçü değildir. AB EURO Bölgesi’nde borç oranı yüzde 60 referans ölçüsü olmakla beraber, çoğu ülkede, borcun vadesi 30 yıla kadar uzadığından ve faiz oranı da düşük olduğundan, borç oranının referans ölçüsünü aşması sorun yaratmamaktadır. Bizim gibi borç vadesi kısa, faiz oranı yüksek ülkelerde, borç ağırlığının ölçüsü olarak “faiz gideri/ vergi gelirleri oranı” daha anlamlıdır. Bu oranı düşürücü, vadeyi uzatıcı, faiz yükünü hafifletici politika izlenmelidir.

Siyasal, ideolojik nedenlerle, yandaşa kaynak aktarma güdüsü ile bozulmuş vergi yapısının düzeltilmesi de ayrı bir zorunluktur. Asgari ücretten gelir vergisi alınmaması, enerji, zorunlu gıda ve sağlık ürünlerinde KDV oranının sıfıra indirilmesi, vergi adaleti gereği de haklı öneriler, taleplerdir. Ancak bütçe açığının boyutu, mevcut vergi yapısı, bu haklı taleplerin kısa sürede gerçekleştirilmesine olanak vermemektedir. Buna zorunlu çaresizlik de diyebiliriz. Enflasyon sorununun çözümü için servet vergisi önerilmektedir. Geçmiş deneyimler servet vergisi uygulamasının sorunlu olabileceğini göstermektedir. II. Dünya Savaşı yıllarında gerekli savunma harcamalarını karşılamak, enflasyonu önlemek gibi haklı nedenlerle konulan Varlık Vergisi uygulamasının dedikoduları, abartılı söylemleri hâlâ sürmektedir. Bu gereksinimi kısmen karşılamak üzere, geniş bir mükellef kitlesini kapsayan servet bildirimi, mükelleflere geçmiş dönemler vergi matrahını cezasız düzeltmek hakkı da tanınarak yeniden uygulamaya konulmalıdır. Gelir dağılımını bozan, kaynak israfına yol açan, vergi gelirlerini azaltan, sermaye lehine olan vergi istisnaları ile siyasal nedenlerle tanınan vergi muafiyetleri kaldırılmalıdır. İktidarın değişimi ile başlatılması gerekli hesap sorma sonucu belirlenecek haksız edinimlerin Hazine’ye intikali de kısmen servet vergisi etkisi yapabilir.

Enflasyonu önlemenin en etkili yolu, verimliliği ve uygun maliyetle mal ve hizmet üretimini artırmaktır. Özelleştirme ve yabancı sermayeyi teşvik alalamasıyla ulusal üretim tesislerinin yok edilmesi enflasyonun diğer bir nedenidir. Montaj ürünleri hatta ürün maketleri kamuoyuna, yerli ve milli ürün olarak sunulmaktadır. KİT’ler kurarak ulusal sanayiyi yeniden geliştirmek, montaj sanayisini yerli sanayiye dönüştürmek, üretimi artırmak için gereklidir. Övünme ve övgülere karşı ülkemizin, gerek GSYH gerek kişi başına gelir ölçülerine göre dünya sıralamasındaki yerinin gerilemesi, üretim yetersizliğinin sonucu ve kanıtıdır.

Enflasyon, fiyat yüksekliği değil, fiyatların yükselme sürecine girişidir. Yüksek olarak nitelendirilen fiyat istikrarlı olabilir. Hayat pahalılığı, yüksek fiyatın değil, reel gelirlerin azalması sonucudur. Gelirler, enflasyondan daha hızlı hatta aynı hızla arttığında ürünün, fiyatının yükselmesinin, tüketicinin bütçesi içindeki payının artmaması hatta düşmesi nedeniyle hayat pahalılığı oluşmaz. Enflasyona ezdirmiyoruz alalamasıyla, enflasyonun yükü sabit gelirlilerle emekçiler üzerine yıkıldığından, gelir dağılımı daha da bozulmakta, bu kesim yoksulluk sınırında hatta altında yaşarken, bazı kesim ve kişiler enflasyondan yararlanarak servetlerini artırmaktadır. Hayat pahalılığını önlemek için yapılması gereken reel gelirleri artırmak, gelir artışını enflasyon hızının üstüne çıkarmaktır.

Sorunu yaratanlardan, ağırlaştıranlardan, parçası olanlardan çözüm beklemenin akılcı bir yönü yoktur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları