Öztin Akgüç

Arayış

21 Ekim 2020 Çarşamba

Aranan, altın madeni, petrol, doğalgaz yatağı değil, etik değerleri olan, kamu yararı gözeten, nitelikli, yetenekli insandır. Ülkenin eksenini ancak nitelikli insan gücü döndürebilir. Ekonomi alanında çözüm için önemli olan reçete yazmak değil; öncelikle, faiz indirimi ile enflasyonu düşürmeye kalkışmayacak, kur-enflasyon geçişkenliğini önemseyecek, Merkez Bankası ve ödemeler dengesi bilançolarını analiz edebilecek, stok azalışını, tüketim artışını ekonomik büyüme olarak sunmayacak, yap işlet alalamasının en pahalı finansman yöntemi olduğunu bilecek, 24 Ocak 1980 Kararlarından bu yana izlenen politikaların hatalı olduğunu kavrayacak, özel çıkarları değil, kamu yararını ençoklamayı amaçlayacak yöneticiyi bulmak gerekir. Başarı için ilk yapılması gereken, işi yürütecek, yetenekli, nitelikli kişiyi, kişileri görevlendirmektir. Konumlarının gerektirdiği niteliklere sahip olmayan kişiler, düzgün giden, gidebilecek işleri de bozarlar. Bu olgu, yalnız ekonomi yönetimi için değil, siyasal alanda da bankacılık ve özel sektör yönetiminde de gerçekleşir. 

1955 yılında Maliye Bakanlığı Hesap Uzman Yardımcısı olarak başladığım çalışma yaşamımda insan davranışları hakkında gözlemlerim oldu, değer yargıları oluştu. Yine de haksızlık yapmamak kaygısıyla insan tanıma amacıyla olanak buldukça, yandaş olarak tanımlanan TV kanallarını, düzenlenen tartışmalı oturumlara çağrılan kişileri izliyorum. Tam yandaş TV kanallarının propaganda etkisi, izleyici, dinleyici sayısı kısıtlı, izleyenler de aynı görüşü paylaştığından, zayıf kalmaktadır. Amaç; Sayın Erdoğan’ı, AKP’yi desteklemek, mevcut düzeni savunmak, başarılı göstermek, bu yönde bir inanç oluşturmak, destekçi sayısını artırmak olduğunda, yandaş yayınlar yetersiz kalmaktadır. Bu yetersizliği gidermek için propaganda etkisi olabilecek kanallara ihtiyaç duyulmakta, örtülü yandaş kanallar geliştirilmekte, bazı kanallara da bu tür görevler verilmektedir. 

Örtülü yandaş kanalların nihai amacı, Erdoğan’ı, AKP’yi, kurulu düzeni desteklemek, başarılı oldukları izlenimini yaratmak benimsetmek, karşıt görüşte olanları da bu yönde etkilemektir. Bu kanallar, etkili olabilmek için tarafsız, bağımsız görünmek alalamasıyla muhalefete yayınlarında yer vermekte, düzenledikleri toplantılara farklı görüşte olan kişileri de çağırmaktadırlar. Tartışmalarda, bilgilendirmede nihai amaca ters düşecek bir izlenim yaratılması, Erdoğan propagandası yerine muhalefetin desteklenmesi olur ki böyle bir sonuç TV kanalının da sonu demektir. TV kanalları böyle bir “kazanın” olmaması için, sahneleri ona göre ayarlamakta, çağırılanlar özenle seçilmekte, icazetli demirbaş konuşmacılar bulundurulmakta, tartışma yönlendirilmekte, amaca uygun sorular sorulmaktadır. Toplantılara katılanların, çağrılanların bu gerçeği, TV’nin nihai amacını bilmeleri gerekir. 

Örtülü yandaş kanallarda da tersine ayırım, seleksiyon yaşanmakta; bilgili, kişiliği gelişmiş, daha nesnel davranabilen sunucular dışlanmakta; düzene etkili eleştiri yapabilecek kişiler toplantılara çağırılmamakta, etkili olabilecek bir kişi çağrıldığında da o kişiye izlenen programlarda bir daha yer verilmemektedir. 

Yandaş olarak bilinen TV’lerde de “yanlış seçim” yapılabilmekte; bilgili, vakur, onurlu bir ses işitilebilmektedir. Böyle bir “kaza”nın farkına varıldığında bir cızırtı ile bağlantı kopmakta, ahenk kesilmektedir. Programı yöneten, teknik neden diye özür dilemekte, sesi kesilen kişiyi tekrar arayacağını söylemekte, doğal olarak o kişi bir daha aranmamaktadır. 

Tersine ayırım, iyinin tasfiyesi, yaygın yalakalık, kozmetik, makyajcı yönetim anlayışı, süslü rakamlar, orta gelir tuzağından kurtulamamamıza yol açmaktadır. Türkiye 1980’den bu yana 400 milyar USD’den fazla dış borca, iki trilyon TL’ye ulaşan iç borçlanmaya, 80 milyar USD dolayında özelleştirme gelirine karşın bir atılım yapamamış; dünya sıralamasındaki yeri, ekonomi alanında da gerilemiştir. Orta gelirli grubun alt kümesine giren ülkemizin, GSMH sıralamasındaki yeri de 16’ncılıktan 19’uncu sıraya düşmüştür. “Ekonomik başarılarımız” devam ettiği sürece 20’ler grubunun dışında kalmamız olasılığı yüksektir. 

Altın madeni, petrol kuyusu, doğalgaz bulmakla, yabancı sermaye yatırımı ile dış kaynakla kalkınmış tek bir ülke yoktur. Ekonomi tarihi böyle bir olay yazmamıştır. 

Sinoplu Diyojen’in günümüzden 2 bin 500 yıl önce Atina sokaklarında gündüz gözüyle elinde fener insan arayışını yadırgamamak, anımsamak gerekir. Diyojen’in arayışı sürmekte; arayış, ülkenin gerçek zenginliğinin nitelikli insan kaynağı olduğu gerçeği anlaşılıncaya dek de sürecektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları