Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Medya ve Medyum!
“Medya” çok kullanılan sözcüklerin başında geliyor. “Medi(y)a”, “medium” sözcüğünün çoğuludur. “Medium” ise “aradaki, ortadaki, aktarıcı” anlamındadır. Genelde “ruhlar” ile “insanlar” arasında iletişimi sağladığına inanılan kişiler için kullanılır. Dolayısıyla “media” sözcüğüne, “gerçek ile düşler arasındaki kurumlar” da denilebilir!
“Medya” sözcüğü, Başbakanlık’a bağlı “Basın-Yayın Genel Müdürlüğü” adlı kurumda “radyo ve televizyon” karşılığında “yayın” olarak Türkçeleşmiştir. Ama her nedense “medya” aşağı, “medya” yukarı gidiyor.
Şimdilerde ise diziler “sezon finali” ile tatile giriyorlar. Sanki bu dizilerin yayıncılarının anaları Fransız! Oysa, bu kişiler bugünlerde mağazaların camlarına baksalardı “mevsim sonu” indirimlerinden “sezon finali”nin ne anlama geldiğini öğrenebilirlerdi!
Cumartesi akşamı Avrupa Futbol Şampiyonası karşılaşmalarını izlerken, “Yahşi Cazibe” adlı diziye de arada sırada göz atıyordum. Bu kez yalnızca “final” sözcüğü vardı. Demek ki dizi “son” bulacaktı.
Bildiğiniz gibi, Azerbaycan’dan gelen Cazibe adlı kadıncağız “kâğıt” üzerinde bir evlilik yapmıştı. Doksan diziyi aşan yayında Cazibe, dürüstlüğüne karşın, eşinin sevgilisinin ve arkadaşlarının üçkâğıtlarına göğüs germiş, zamanla eşi ile aralarında saygın bir sevgi başlamıştı.
Ancak ne var ki “final” bölümünün bir öncesinde, eşinin sosyetik, muhteris bir kadını gebe bıraktığını öğrenince, hiçbir maddi istemde bulunmadan, “anne karnındaki çocuk için özveride” bulunarak, boşanma dilekçesini vererek ülkesine dönmüştü.
Ne var ki “final”de bu “dürüst ve seven kadın” birden “üçkâğıtçı” olmuş, doksan bölüm boyunca üçkâğıtçı olanlar ise “mutlu son” ile evlenmişlerdi. Anlaşılan “medium”, ruhlardan aldığı talimat ile kürtaja gidecek bir yolu tıkayarak dürüst kadını cezalandırmıştı.
Dizinin sorumlusu dün bir gazeteye “Cazibe karakterini istemeden olsa kötü çizmek zorunda kaldık” açıklaması yapmış, “zorunluğun” ne olduğunu söylememişti!
Pazar akşamı Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nden çıkmış, arkadaşlarla Atatürk Bulvarı’na iniyorduk. Yüksel Sokak’ta dev perdede “Behzat Ç” dizisi gösteriliyordu. Birkaç yüz kişi, kadınlı erkekli yerlere oturmuş, dizinin “sezon finalini” izliyordu.
Satıcılardan birine sorduğumda “dört haftadır yalnızca Behzat Ç” dizisinin bu biçimde izlendiğini öğrendim. Başkent Ankara’da perde arkasında dönen tezgâhlar ile sokaktaki adamın karşılaştığı çeşitli polisiye olayları örerek işleyen dizi, gerçekten her kesimde heyecanla izleniyordu.
Pazartesi sabahı gazetelerden “ahlak zabıtası” rolünü üstenen RTÜK adlı kurumun bu diziye 273 bin TL para cezası kestiğini öğrendik.
Erol Güney’in Kedisi!
Cumartesi gecesi kanallar arasında “zapping (kaydırmaca)” yaparken “TRT-Türk”te Erol Güney belgeselinin yayımlandığını görünce, 95 yaşında ölen meslektaşımın ilginç yaşamöyküsünü izlemeye karar verdim.
1914’te Odessa’da bir Yahudi ailenin çocuğu olarak doğduğunda adı Michel Rottenberg idi. Petrolcü olan ailesi 1917 Ekim komünist devriminden sonra İstanbul’a göç ettiğinde Erol Güney adıyla Türk vatandaşlığına geçmişti.
Orhan Veli’yle, Sabahattin Eyüboğlu’yla, Mina Urgan’la, Güzin Dino’yla, Azra Erhat’la arkadaştı. Hasan Âli Yücel’in, Batı klasiklerini Türkçeye kazandırmak için kurduğu “Tercüme Bürosu”nda Orhan Veli, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Lütfü Ay ile birlikte çeşitli çeviriler yapmıştı.
Güney 1950’lerde Fransız Haber Ajansı’nın Türkiye muhabiri idi. Adnan Menderes, 1953 seçimlerinden sonra demokratik ilkelerden uzaklaştığında Güney’e “Yumurta kırmadan omlet yapılmaz” diyerek DP’nin geleceğini de özetlemişti.
Menderes, aynı aylarda Reuters Haber Ajansı’nın temsilcisi Gerald Long’u da sınır dışı ederken, Güney’i de “casusluk, komünistlik” suçlaması ile Türk vatandaşlığından çıkarıp Yozgat’a sürmüştü. Güney, İsrail’e göç etmek zorunda kalmıştı. Fransa’da, ABD’de, İsrail’de ve İstanbul’da Şalom gazetesinin muhabirliklerini yapmıştı.
Long’un sınır dışı edilmesinden sonra Reuters, Türkiye’deki bürosunu kapattı. Long, Reuters’e “genel yayın yönetmeni” olunca ilk işi Türkiye’de büroyu açmak oldu. Bu büroyu, 1 Ocak 1972’de yeniden açmak bana nasip oldu. Bugün Ankara ve İstanbul bürolarında onlarca kişi çalışıyor.
Orhan Veli’nin, Güney’in 22 yıl yaşayan “Edibe” adlı kedisine yazdığı bir şiir şöyledir: “Çıkar mısın bahar günü sokağa,/ İşte böyle olursun./ Böyle yattığın yerde/ Düşünür düşünür,/ Durursun.”
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu, Tel Aviv’e atandığında güven mektubunu sunmadan önce, ilk ziyaretini yeniden Türk vatandaşlığı verilen Güney’e yapmıştı.
Belgeseli izlerken, Türkiye’nin 50-60 yıl öncesine de dönüyor, o günler ile bugünler arasında Silivri’deki meslektaşlarımla olan benzerlikleri düşünüyordum. Bir ara, İsrail’de açtığı mağazada Türk hatıra eşyası satan kızı ile söyleşiye geçildi. Güney’in kızı, sattığı “dansöz” giysisi içinde dans etmeye başladı, ancak görüntü dondu kaldı! Devreye ahlak zabıtası değil, TRT’nin “sansürü” girmiş, “finali” de makaslamıştı!
Karagün… Karayün…
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Yunanistan, Rusya’yı 1-0 yenerek eledi. Golü Giorgos Karagounis (35) attı. Türkçenin temel kurallarından biri, Latin harfli olmayan dillerdeki sözcüklerin okunduğu gibi yazılmasını öngörür.
Basınımızın “Karagounis” diye yazması yanlıştır. Doğrusu “Karagünis” olmalıydı. Bu sözcüğün ne anlama geldiğini araştıralım. Yunanların kökenlerini soyadlarından anlamak olasıdır.
Türkiye’nin Ege bölgesindeki Rumlar ya da kıyıya yakın adalarda yaşayan Yunanların soyadları genellikle “-is” ile sona erer. Örneğin eski başbakan Kostas Simit-is gibi…
Doğu Karadeniz kıyısındaki Pontus kökenlilerin soyadları ise “-idis” takısını alır. Ünlü futbolcu İlyas Sefer-idis gibi…
Girit Adası’ndaki Yunanların soyadları ise çoğunlukla “-akis” olarak biter. Ünlü besteci Mikis Teodor-akis gibi…
Konya, Kayseri yöresinden göçenlerin soyadlarında “-oglu” takısı görülür. Örneğin 2. Dünya Savaşında Almanlar ile işbirliği yapan Yunan Başbakanı Yeorgios (Yorgo) Çolak-oğlu gibi…
Mora Yarımadası’ndakiler “oğlu” anlamına gelen “-pulos” takısını eklerler. Eski Savunma Bakanı Akis Çuhaco-pulos gibi… Türkçeye “çuhacının oğlu” diye de çevrilebilir.
Şimdi gelelim Yunanistan’a galibiyeti getiren Giorgos Karagounis’e… Türk dil kurallarına göre onun yazılışı Yeorgios (Yorgo) Karagünis olmalı. Anlamı ise “Karagün” ya da “Karayün” olarak düşünülebilir. Larissa bölgesindeki bu soyadı her iki anlamda da kullanılmaktadır. Karayün yöredeki genel kullanımı ile “karakürk” olarak da değerlendiriliyor. İki komşu ülkenin tarihsel bağlantıları daima ilginçtir...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!