Örsan K. Öymen

NATO zirvesi

21 Haziran 2021 Pazartesi

Geçen hafta Brüksel’de gerçekleşen NATO zirvesinin en önemli sonuçlarından birisi, Türkiye’deki AKP hükümetinin NATO’ya ve ABD’ye olan mutlak bağlılığını teyit etmesi oldu. 

Böylece, siyasal söylemlerini NATO ve ABD karşıtlığı üzerine kuran bazı odakların AKP’ye verdikleri desteğin çelişkisi bir kere daha ortaya çıktı. CHP’lileri aylardır “Biden’cı” olarak nitelendirenler, bir kere daha ofsayta düştüler. 

“Cumhurbaşkanı” ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Devlet Başkanı Joe Biden ile yaptığı ilk ikili görüşmede, bir ABD devlet başkanının ilk defa sözde Ermeni soykırımını tanımasını gündeme bile getiremediği gibi, “Hamdolsun bu konu gündeme gelmedi” dedi! 

Bu da yetmiyormuş gibi, ABD Afganistan’daki askerlerini geri çekme kararı alırken, AKP hükümetinin yönetimindeki Türkiye, ABD’nin Afganistan’daki taşeronluğunu üstlenmeyi kabul etti!

***

Brüksel’deki NATO zirve toplantısında, Suriye’den Türkiye’ye yönelebilecek sözde tehditler konusunda NATO’nun Türkiye’ye destek vermesi konusunda da anlaşma sağlandı! 

Oysa yakın geçmişte yaşanan tüm olaylar, Suriye’nin Türkiye için değil, ABD’nin ve AKP’nin yönetimindeki Türkiye’nin Suriye için bir tehdit oluşturduğunu açık bir biçimde ortaya koymuştur. ABD ve AKP hükümeti, Suriye’deki rejim karşıtı İslamcı köktendinci silahlı grupları ve teröristleri destekleyerek Suriye’de bir iç savaşın çıkmasına yol açmıştır. Bu konuda Rusya’nın askeri müdahalesi olmasaydı, Suriye bugün parçalanmış ve bölünmüş bir ülke olacaktı. 

NATO’nun bu yaklaşımı, bir yandan Suriye’de yaşanan insanlık trajedisinden ve can kaybından sorumlu olan ABD’nin ve AKP hükümetinin suçlarını örtbas etmeyi, bir yandan da Rusya’ya gözdağı vermeyi amaçlamıştır.

***

NATO zirvesinde, ABD yönetiminin baskılarıyla, Çin’in ve Rusya’nın küresel bir tehdit olarak gösterilmeleri de ayrı bir sorundu. Bu da ABD’deki yöneticilerin kendilerini dünyanın bekçisi olarak gördüklerini bir kere daha teyit etti. ABD’nin dünyanın birçok ülkesinin içişlerine müdahale ettiği gerçeği ortadayken, Rusya’nın ve Çin’in küresel bir tehdit olarak damgalanmaları, ABD emperyalizmini örtbas etmek girişiminden başka bir şey değildir. 

Ayrıca ABD ve NATO içindeki oligarşik ve militarist yapıların yürüttüğü bu stratejinin, Avrupa Birliği kamuoyunda da ABD, AB, Rusya ve Çin arasındaki ekonomik ilişkilerde de kapsamlı bir karşılığı yoktur. 

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin (ECFR) yayımladığı son araştırmaya göre AB’de Rusya’yı AB ile ihtilaf halinde bir ülke olarak görenlerin oranı yüzde 17, rekabet halinde bir ülke olarak görenlerin oranı yüzde 18’dir. Halkın kalan yüzde 35’i Rusya’yı stratejik ortak, yüzde 7’si müttefik olarak görürken, yüzde 23’ü de bu konuda bir fikri olmadığını söylemektedir. Bu durumda AB’de halkın yüzde 65’i, yani çoğunluğu, Rusya’yı ihtilaf veya rekabet içinde oldukları bir ülke olarak görmemektedir. 

Aynı araştırmaya göre, AB’de Çin’i AB ile ihtilaf halinde bir ülke olarak görenlerin oranı yüzde 12, rekabet halinde bir ülke olarak görenlerin oranı yüzde 25’tir. Halkın kalan yüzde 36’sı Çin’i stratejik ortak, yüzde 4’ü müttefik olarak görürken, yüzde 23’ü de bu konuda bir fikri olmadığını söylemektedir. Bu durumda AB’de halkın yüzde 63’ü, yani çoğunluğu, Çin’i ihtilaf veya rekabet içinde oldukları bir ülke olarak görmemektedir. 

Son yılların ithalat ve ihracat verilerine göre de ABD’nin en büyük ticaret ortağı Çin’dir; AB’nin ikinci büyük ticaret ortağı Çin, beşinci büyük ticaret ortağı Rusya’dır; Çin’in en büyük ticaret ortağı ABD’dir, ikinci büyük ticaret ortağı AB’dir; Rusya’nın ikinci büyük ticaret ortağı Almanya’dır, beşinci büyük ticaret ortağı ABD’dir, altıncı büyük ticari ortağı İtalya’dır. 

Atlantikçilerle Avrasyacıları birleştiren ise bu olgulardan uzaklaşmış olmalarıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anormal hükümet 18 Kasım 2024
Emperyalizmin tuzağı 11 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları