Öner Yağcı

Yazarın sorumluluğu

20 Ekim 2018 Cumartesi

Dünyanın gidişini, yaşama hakkından başlayıp her hakkı ve özgürlüğü yok eden, doğayı, insanı, zamanı, kazanılmış değerleri kirleten, tüketen bir egemenlik belirliyor. İnsanların bağnaz ve barbar kalabalıklara dönüştürülmesi yaşanırken, insanca seslere, tüm sanatçıların oluşturduğu görkemli bir orkestraya gerek duyuyor insanlık. Saltikov Şçedrin’in “vicdan kayboldu” çığlığını yüreğinden aktarmak zorundadır günümüzün yazarı. Yazar suskunsa vay haline dünyanın. Eksiktir ve eksik olduğu için de yanlıştır.

Günümüzde yazarın sorumluluğu ne olabilir?
“Sanatın gücünü bildiğimiz içindir ki, sorumluluğumuz büyük” diyor Anna Seghers. İnsanın bulduğu, gerçeği kavratan güçlü bir makinedir yazarın elindeki. Bu makine paslanmak üzere bir köşeye bırakılabilir, oyuncak haline de getirilebilir istenirse ama doğrusu, yakışanı, insanın bu makineyi bulma nedenine, işlevine göre kullanmasıdır. Yazar yaşamdaki değişimin nasıl olduğunu açıklamalıdır. Yazarın yapacağı şey kalmadı demek, yaşamı ve insanı yadsımaktır. Durumu saptamak, değişimi anlatmak yazarın, değişimin yasasını anlamak okuyanın gereksinimidir.
Yazara, tüketimin pompalandığı bir düzeni onaylamak ahlaksızlığı yakışmaz. Tüketmek için değil, üretmek, yaratmak için var olmuştur o.
Yazarı yazar yapan dildir. Dil, kirletilen değerlerimizin başında geliyorsa yazarlar da kirleniyor demektir. “Dinin dili” diye Arapça, “tüketimin dili” diye İngilizce alkışlanıp baş tacı edilirken Türkçe ile seslenen yazarın aşağılanması için her şey yapılıyor. Yapan da “medya” denilen etkili, güçlü bir araç. Ve çağdaşlıktan uzak bir sentez, Türk-İslam aldatmacası ülkemizi karanlıklara taşıyor. Irkçılık, dincilik, şovenlik, bağnazlık yeni yetişen kuşakları ahtapot gibi sarıyor. Barbar kolların tutsağı ediliyoruz. Yazar, bu kolları kırmadıkça ne yazar?
Emin Özdemir Dilin Öte Yakası’nda şöyle diyordu: “Yüreğimizdeki teli titretmeyen, içimizde bir sarsıntı ve titreşim yaratmayan şiirler, romanlar, öyküler ya da oyunlar derinlemesine bir etki bırakmazlar üzerimizde.” Yazar, gücünün bilincindeyse ve gerçek yazarsa yaşamın aydınlığını çoğaltabilir. Yeter ki, buna inansın, bu bilinçle öğrensin, öğretsin, umut versin, aydınlatsın. En umutsuz ve kararsız günlerde bile, insanlara yalnız olmadığını söylesin. Louis Aragon’un dediği gibi, “Yüreğimize su serpmeyip tersine, bizi uyandıran ve kimi zaman, sırf bu yüzden, insanı tedirgin eden bir gerçeklik” günümüz yazarının silahı olmalı. Yazarın kalemi, yaşatılan gerçekliği sanatıyla yoğurarak insanların bilinçleriyle algılamalarına hizmet etmezse neye yarar?
Toplumuna karşı sorumluluk duyan yazarın aktarması gereken insan, kadın, çocuk hakları, aydınlanma, laiklik, bağımsızlık, demokrasi, sosyal devlet gibi çağdaş bir toplumun değerleridir. “Dünyayı ödünç aldığımız çocuklarımız” dinliyor. Bir yazar ne söyleyecek onlara? Politikacıların medyayla, mafyayla, baskı güçleriyle, yasayla yok ettiği insanlık değerlerini yazacak. Gerçeği söyleyecek bizim yazarımız bizim gerçeğimizi yazacak. Bizim gerçeğimiz? Nâzım Hikmet söylemiş: “İnsanlarım, ah benim insanlarım, yalanla besliyorlar seni.”
Yalana karşı gerçek. İşte yazar.
Aziz Nesin’le bitirelim: “Yazar, başta kendi olmak üzere okurlarını, kendilerini ve koşullarını değiştirmeye özendirmelidir yapıtlarıyla. Kötülüklerden sorumluyuz. Kötü bir şeyi değiştirmek zorundayız. Yazar değiştiremez, ama insanlara değiştirme isteği ve özlemi verir. Ve yazarın sorumluluğu bu.”
Günümüzde yazarın sorumluluğu bunlar olmalı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni despotizm’ 21 Aralık 2024
Savaş ve insan 14 Aralık 2024
Zaman, savaş ve insan 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları