Öner Yağcı

‘Hitit Güneşi’

18 Nisan 2020 Cumartesi

Her şeyin simgelere, harflere, rakamlara dönüştürüldüğü bir dünyaya, duyarsızlığa, korku toplumuna sürükleniyoruz. Bir virüs insanlığı tutsak alıyor. Dünya savaşı gibi. Ölü sayısı, ağır yaralılar, tedavi görenler, iyileşenler, cephelerde sağlıkçılar... Yalnızca rakam. Hepsi insan oysa!

Sırça Köşk’ü (Sabahattin Ali), Babil Kulesi’ni (Orhan Kemal) anımsadım. Korkudan Korkmak (Aziz Nesin) geldi aklıma. Geleceğin toplumunu anlatan 1984’ü (George Orwell) bir daha düşündüm. Karanlık bir geleceğin aktarıldığı Fahrenheit 451’deki (Ray Bradbury) robotlaşmış toplumun ürperten gerçekliğiyle üşüdüm.

Şair, oyun yazarı

Turgay Nar’ın 1995’te yazdığı, 1997’de Bursa Devlet Tiyatrosu’nda oynanan, Hitit ve Babil dönemleri söylencelerinden günümüze gelen bir kurguyla oluşturduğu Hitit Güneşi oyununu anımsadım.

1980’li yılların sonunda başlayarak Hatıra Foturafı, Yüz Yapraklı Ateş, Kuzgun ve Gölgesi adlı şiir kitaplarıyla Mezopotamya fırtınası estiren Nar’ın şiiri için Osman Şahin, “Şiirlerinde, geçmişin soruları ile günümüzün sorunları arasında bir koşutluk kurar... Sözcüklerinin sinir liflerini, eski Mezopotamya, Ön Asya söylenceleri ile destanların köklerine daldırır” demişti.

1990’lı yıllarda oyun yazarlığına da yönelen Nar, halkın ortak rüyalarını, korkularını, tarih boyunca despotizmin yükselişini anlattı. Mitolojiden tarihsel olaylara göndermelerle, çeşitli imgelerle insanı aktardı. “Anadolu tiyatrosu ateşinde yükselen bir har” denildi onun için.

Mitolojiden bugüne

Dede Korkut öyküsünden işlediği Tepegöz’de bireysel zayıflığın toplumun bütününü nasıl bağlayacağını anlattı. Çöplük’te çürüyen, kokuşan topluma; Gizler Çarşısı’nda kimliksizleştirme ve gözetim toplumuna dikkat çekti. Divane Ağaç: Yunus Emre’de insani değerleri, Anadolu kültürünün temellerini oyunlaştırdı. Şehrazat’ın Oyunu’nda iktidar tutkusuna, tiranlaşmaya, Kuyu’da kadim kardeşlik hesaplaşmasına, Terzi Makası’nda bireyin toplumsal yalnızlığına dikkat çekti. Can Ateşinde Kanatlar: Mevlâna’da insanların birliğini, iktidar-sanatçı çatışmasını günümüze getirdi.

Hitit Güneşi

1935’te Alacahöyük’teki kazılarda bulunan, Güneş Kursu’na, 1956’da Sabahattin Eyuboğlu-Mazhar İpşiroğlu’nun çektiği belgeselden sonra “Hitit Güneşi” denildi.

Nar, Hitit Güneşi oyununu kıtlığın, vebanın önünün alınamadığı, halkın sürekli yakındığı bir dönemde Hitit Kralı Suppiluliuma’nın insanları doğrudan kendisi gözetlemek için, yükseldikçe güneşi kapatacak büyük bir gözetleme kulesi yaptırmasına yaslandırıyor. Kral, egemenliğini sürdürmek için halkı korku altında tutmak, karanlığa alıştırmak amacındadır. Karanlığa alıştırılan halk bir gün güneşe kavuşacağı umudunu yitirmemek, onu belleklerinde diri tutmak için zamanın ruhunu taşlara işleyen yontucudan bir Güneş Yontusu yapmasını ister. Yontucu, kralın karşı çıkmasına karşın yontuyu yapınca idam edilir. Güneş Yontusu kulede taş yerine kullanılır. Kraliçe bir yarasa doğurunca paniği artan halk, boğuntudan kurtulmak için Güneş Yontusunu kuleden çekip sökünce yıkılmaz sanılan kule yerle bir olur. Halk yeniden güneşe kavuşur.

‘Nisan’dan

15 Nisan Dünya Sanat Günü, sanatın insandan uzaklaştırıldığı bir gün oldu.

Köy Enstitülerinin 80. kuruluş yıldönümünde Yücel ve Tonguç başta tüm yaratıcıları ve ruhunu yaşatanları selamlarken daha önceki yılların “Nisan”ında aramızdan koparılan Bedrettin Cömert ve Ümit Kaftancıoğlu ile sonsuzluğa giden Ruşen Hakkı, Alpay Kabacalı, Suut Kemal Yetkin, Oktay Rifat, Oktay Sinanoğlu, Kemal Tahir, Âşık İhsani, Güngör Gençay, Mustafa Akdağ’ı saygıyla anıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni despotizm’ 21 Aralık 2024
Savaş ve insan 14 Aralık 2024
Zaman, savaş ve insan 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları