Öner Yağcı

Deprem şiirleri

11 Şubat 2023 Cumartesi

Yazık, kendi geleceğini belirlemede hâlâ kararsızlık yaşatılan, ırkçılığın, bağnazlığın, batağında, hümanizmadan, barıştan, kardeşlikten uzak yaşamaya zorlanan bir toplumuz.

Bilim ve akıl yerine kaderi, rantı, imar affını seçenleri yönetici yaparak geleceğine ilişkin kararlarda söz sahibi olma duyarlılığını gösteremeyen bir toplumda, insanların canından olmasına, yaralanmasına, sakatlanmasına, evsiz kalmasına, düşlerinin, umutlarının tükenmesine yol açan deprem de unutulacak mı?

Bir daha acılarını yansıtmaması özlemiyle yazınımızdaki depremle ilgili şiirleri anımsadım.

ACI TABLO

Sümmani’nin “Bu gama müşterek ölüler, sağlar/ Görenler ah edip yürekten ağlar/ Sarsıldı dereler, söküldü bağlar/ Her taraf boğuldu toza dumana” dizelerini de içeren şiiri, 1893 Erzurum Tortum depremini konu eden bir destandır. 

Oğlu Haluk’un doğumunu da anlattığı 1895 İstanbul depremiyle ilgili “Zelzele” adlı şiiri unutulmaz olan Tevfik Fikret, “Verin Zavallılara” adlı şiirinin sonunda çaresizliğe karşı direnen insanı anlatır (1897 Balıkesir depremi): 

“Derin, iniltili çarpıntılarla toprağın göğsü/ üzüntülerini söyler bu acı tabloya;/ Sizin de içiniz acır elbette, değil mi?/ Verin, verin şu yoksul kalan öksüzlere, dullara,/ son verin inlemesine, şu bir yığın insanın!” 

'ERZİNCAN’DA BİR KUŞ VAR'

Âşık Veysel’in 1939 Erzincan depremi için yazdığı şiirde, “Susmuş bülbülleri güller perişan/ Gark olmuş toprağa kalmamış nişan/ Kükredikçe dalgalara karışan/ Hani Fırat ile coşan Erzincan” dizeleri vardır.

Nâzım Hikmet’in Bursa cezaevindeyken “Kesemde verecek şeyim yok. Yüreğimden verdim” notuyla sunduğu, 1939 Erzincan depreminden sonra yazdığı “Erzincan’da bir kuş var/ kanadında gümüş yok./ Gitti yârim gelmedi/ gayrı bunda bir iş yok./ Oy dağlar, dağlar dağlar.../ Aldı ellerine kanlı başını/ karın ortasında Erzincan ağlar...” dizeleriyle başlayan “Kara Haber” adlı şiiri, depremle ilgili unutulmaz şiirlerden biridir.

Nurullah Ataç, “Bazen bir tek mısra ile, üç beş kelime ile bir levha çizmek, bizi birdenbire kavrayıvermek, şüphesiz yalnız büyük sanatkârların işidir” der bu şiir için.

Mustafa Seyit Sutüven, “Erizgân” adlı şiirinde “Bu yuva, bu can kıranı/ Bu tarih günü” der.

Zeki Ömer Defne’nin şiirinin adı “Bu Memleket Böyle Ağlar”dır.

YAZIK Kİ

Rıfat Ilgaz’ın “Herkes yine işinde gücünde,/ herkes yine kendi yerindedir” dizeleriyle biten “Tosya Zelzelesi” (1943) şiiri ve Nedret Gürcan’ın “Depremden Sonra İlk Şiir: Dinar” (1995) şiirinin sonundaki “Ailem sekiz parça!/ Taş taş üstüne bahçe/ Mutfakta sahan bekler/ Merdiven çıkılmayı/ yatak, yorgan, odalar/ Sımsıcak yatılmayı.../ Susuz kaldı çiçekler/ Büktü boynunu büktü/ Büktü Allahım büktü...” dizelerindeki insanlık dramı deprem gerçeğinin şiirleştirilmesidir.

Depremler olmasaydı, bu şiirler yazılmasaydı keşke.

Ama oldu, yazıldı ve ne yazık ki yazılacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni despotizm’ 21 Aralık 2024
Savaş ve insan 14 Aralık 2024
Zaman, savaş ve insan 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları