Öner Yağcı

Beyaz Zambaklar Ülkesinde’nin çağrıştırdığı

10 Ağustos 2024 Cumartesi

Tokat’ta öğretmen okulu öğrencisiyken (1966-69) Köy Enstitüleri gerçeğinin sunduğu ışıkla yeni yeni karşılaşıyorduk.

Bizim Köy’le başlayıp Yılanların Öcü’yle, Karanlığın Kuvveti’yle süren fırtına, bir kitap seline atmıştı bizi.

İnce Memed, Bereketli Topraklar Üzerinde, Cemo, Mavi Sürgün bir ırmaktan bir ırmağa atıyor, okyanuslara kulaç atmamızı sağlıyordu.

Şiir okyanusuyla Nâzım Hikmet, güldürürken düşündüren Aziz Nesin, Kuyucaklı Yusuf’uyla Sabahattin Ali, Kızılırmak gibi coşan Hasan Hüseyin büyük ırmaklar olarak bu akışı hızlandırıyor, bize güç katıyordu.

Günyol’la, Dağlarca’yla buluşuyorduk, Kansu’yla, Suyu Arayan Adam’la, Tonguç’la Türkiye’nin Düzeni’yle...

BİR MÜNAZARA

O dönemde münazaralar yapılırdı ve “Tarihi, kahramanlar mı kitleler mi yaratır” konulu bir münazarada bizim ekip “kitleler” tezini savunacaktı.

Kahramanları savunanların malzemesi boldu, tarih, destanlar hep kahramanlık öyküleriyle doluydu, bizim ekibin neler diyeceğini düşünüyordum.

Köy Enstitülerinde okumuş bir meslek dersleri öğretmenimizin önerdiği Beyaz Zambaklar Ülkesinde’yi okulun kitaplığından alıp gece yarısına kadar bitirdim.

Tolstoy’un ve Carlyle’ın tarihle ilgili düşüncelerinin aktarıldığı bölümü daha bir dikkatle okuyup notlar aldım ve bu notların üzerine kurduğum konuşmamla münazarada tezimizin kazanmasıyla “Gerçekçiler” ekibi mutlu olmuştu.

ZAMBAKLAR’IN GERÇEKLİĞİ

Tarihi, kahramanların değil, tarihi ve tarihteki kahramanları da kitlelerin yarattığı düşüncesi yaşamım boyunca ışık oldu yoluma.

Kitabın içerdiği birçok konuyla okura ışık tuttuğunu algılamaya başladım ve sindire sindire bir kez daha okuduktan sonra teslim ettim kitaplığa.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde’nin bir öğretmen adayını bunca çarpan gerçekliği neydi?

Bizi anlatıyordu sanki, bizim sorunlarımızın üzerine gidiyordu cesurca, akıllıca.

Yurdunu seven, yurdunun insanlarına karşı sorumluluk duyan öğretmen adaylarıydık.

Mademki bu ülkenin aydınlatıcısı olacaktık başka ülkelerin aydınlatıcılarının ülkelerinde neler yaptığı da çok önemli olmalıydı bizim için.

Kitabı okuyunca, temelleri çatırdayan bir binanın nasıl sağlamlaştırıldığını, eskiyenin, yıprananın yerine dayanıklının, yeninin konularak yaşamın nasıl güzelleştirileceğini öğreniyorduk.

Tarihe nesnel ve toplumsal açıdan yaklaşmanın zorunlu olduğunu, toplumların çöküş-yükseliş dönemlerine bakarak üzüntüye ya da sevince kapılmak yerine, tarihte yaşananları doğru algılayarak gözümüzü geleceğe çevirmemizin zorunluluğunu anlıyorduk.

Zambaklar, toplumun ulusal kültürünü niçin koruması gerektiğini, tarih bilincinin önemini kavratıyordu.

KUŞAKTAN KUŞAĞA AKTARIM

Genç yaşta ölümüyle Mustafa Kemal’i ağlatan Mustafa Necati’nin tüm öğretmenlerin okumasını, öğrencilerine okutmasını istediği, 1930’lu yıllardan beri ülkemizde en çok okunan kitaplardan biri olan Beyaz Zambaklar Ülkesi’nin kuşakları nasıl birbirine bağladığını ve niçin günümüzde de hâlâ geçerli bir gerçeklik olduğunu Adnan Binyazar aktardı:

“Köy Enstitüsüne girdiğim yıllarda Grigoriy Petrov’un, şimdiki adıyla Ak Zambaklar Ülkesi ve aynı yazarın Ülkücü Öğretmen adlı kitapları öğrencilerin elinden düşmezdi... Öğrencilik yıllarımda bizi büyüleyen Ak Zambaklar Ülkesi, temeli Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’la atılan; Hürrem Arman, M. Rauf İnan, Şerif Tekben, Edip Balkır gibi öğretmenlerin yönetici olduğu dönemin kitabıydı.” (Cumhuriyet, 31 Mart 2009)

1960’lı yılların Aydınlanması ve 68 kuşağının doğduğu dönemde de bizim kuşağın elinden düşürmediği Beyaz Zambaklar Ülkesinde bugün de niçin başucu kitabı olmasın?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sana ne çocuk! 14 Eylül 2024
İnsan olma bilinci 7 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları