Öner Yağcı

Anarken

27 Şubat 2021 Cumartesi

Amin Maalouf, Empedokles’in Dostları romanıyla ilgili olarak kendisiyle söyleşi yapan Gamze Akdemir’e, “İnsanlığın yanlış yolda olduğu ve büyük ihtimalle büyük bir felakete doğru sürüklendiği” gerçeğinin hem denemelerinde hem romanlarında hep olacağını söylüyor (Cumhuriyet Kitap, 25 Şubat).

İnsanlık yanlış yolda giderken ve büyük bir felakete sürüklenirken Maalouf, “bunu umutsuzca önlemek” için yazdığını söylüyor.

Bu felaketi önlemek için dünyanın her yerinde ve ülkemizde de ömrünü verenler vardı, olacak.

ÖMRÜNÜ VERENLER

Ölüm yıldönümünde andığımız “İlk Meclis”in tanığı, “Hocaların Hocası”, 1942’den beri Cumhuriyet’in ikinci sayfasının köşe yazarı Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun ömrü, böyle bir ömürdü (1904-1992).

Başını yere eğmeyen Sabahattin Ali’nin, onun doğum günü olan 25 Şubat’ta geçen yıl aramızdan ayrılan, Sol ve Onur Yayınları’yla, onlarca kitabıyla özgürlük, eşitlik, sömürüsüz bir dünya ve insan hakları savaşımcısı olan Muzaffer İlhan Erdost’un ömrü, ülkemizin sürüklendiği felaketi önleme çabasıyla geçmişti.

ÇIĞIR AÇAN DEVRİMCİ

Dün, herhangi bir gün olan 26 Şubat’ta aramızdan ayrılanları düşündüm. Anladım ki yaşanan her gün çok şey öğretiyor insana.

1961’de kaybettiğimiz Hasan Âli Yücel, Atatürk’ün çağdaşlaşma atılımının ışığını alnında ilk duyumsayan, bu doğrultuda düşünsel ve eylemsel öncü adımlar atan ilk Cumhuriyet aydınlarından biri olarak Köy Enstitüleri başta olmak üzere eğitimimizde çığır açan atılımları gerçekleştiren efsane Milli Eğitim Bakanı’ydı.

Ömrünü Türk Rönesansı’nı oluşturmaya adamış, “Bende korku arama” diyerek yaşamıştı. Alev Coşkun, Aydınlanma Devrimcisi adlı kitabında onu şöyle tanımladı: “Siyasetin tıkandığı ve kirlendiği bir dönemde kendisine yapılan türlü saldırılara karşın yolundan dönmeyen bir devrimci ve gerçek bir Atatürkçü…”

KIZILIRMAK’LA GELEN

Gazi Eğitim Enstitüsü’nü 1950’de bitirip öğretmenliğe başladıysa da siyasal eylemleri gerekçesiyle öğretmenlikten atılan, tutuklanan, hüküm giyen Hasan Hüseyin, 1960’lı yıllarda, “Susarak haykıranların öfkesiyle” fırtına estirdi.

68 kuşağının dilinden düşmeyen Kızılırmak’ta öfkeyi coşkuyla bütünleştirdi. “Ekilir ekin geliriz/ ezilir un geliriz/ bir gider bin geliriz/ beni vurmak kurtuluş mu?” deyişi, bilinçli kalabalıklarda direncin simgesi oldu. Şiiri, özgürlük kavgasıyla, yurtseverlik, Türkçe duyarlılığı ve sanatın toplumsal işlevi bilinciyle sarmalanan bir fırtınaydı.  “Elbet bir bildiği var bu çocukların” deyip yaşamı, yarını, gençliği; “Bu dünya kalmayacak haramilere!” diyerek umudu, direnci, dayanışmayı savundu hep.

HALKIN ÖĞRETMENİ OLDULAR

Okuma Uğraşı, Çağdaş Düşünce, Çeviri: Dillerin Dili, Sözün Ötesi gibi deneme ve incelemeleri, onlarca çevirisi olan, çeviribilimin bir bilim dalı olarak tanınmasını sağlayan Akşit Göktürk, bilimin ışığından vazgeçmedi hiç.

2013’te kaybettiğimiz Ahmet Nergiz’le 1969’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, geleceğin öğretmenleri olarak emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bayrak açmıştık. Onunla, bizi biz yapan kavganın değerlerini paylaştık hep. Yürüyeceğiz Türküler Söyleyerek’te şiir ve resimleriyle 68’i selamladı. Sonsuza Rüzgârdı ’68 (H. Hüseyin Yalvaç ve Bahrem Yıldız’la birlikte) ortak kitabımızdı. Düşmeden Koşabilmek’te mücadelesini, dostluklarını damıttı. Ömrünce kuşağının değerlerini savundu.

Ortak yönleri öğretmen olmaktı; halkın öğretmeni oldular, Cumhuriyete borç ödediler. Bükülmediler, örnek oldular. İnsanlığın felakete sürüklenmesini önlemeye çalıştılar ömürleriyle…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anadolu'nun seçimi 30 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları