Olaylar Ve Görüşler

Yüksek öğrenimde vahşi ücretleme - Prof. Dr. Mustafa Altıntaş

14 Ağustos 2024 Çarşamba

Türkiye’de iki tür yükseköğretim kurumu vardır. Biri devlet tarafından, yasa ile kurulan, kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip “üniversiteler”; ötekisi ise kazanç amacına yönelik olmamak koşulu ile, yasada gösterilen usullere göre, vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine bağlı kurulabilen “yükseköğretim kurumları”dır.

Eğer anayasayı ciddiye alırsak vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları; “kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe” sahip kurumlardan olmadıklarından üniversite olarak adlandırılamazlar. Anayasanın 130. maddesinde yer alan “Yükseköğretim Kurumları ve Üst Kuruluşları”, Cumhuriyetin temel organlarından “Yürütme Organı” içinde “İdare” başlığı altında yer almaktadır. Vakıflar tarafından kurulacak yükseköğretim kurumlarının üniversite sayılamayacağının bir başka kural, anayasanın, “D. Kamu Hizmeti Görevlileriyle İlgili Hükümler” başlığı altında yer alan 128’inci maddesindeki “Genel İlkeler”dir. Vakıf yükseköğretim kurumları, TOBB çatısı altında “Türkiye Yükseköğretim Meclisi” olarak yer almaktadır. Konumuz, vakıf yükseköğretim kurumları ücretleri olduğundan, şimdilik bu tartışmayı burada kesiyorum.

2024-25 akademik yılına ilişkin yükseköğretim kurumlarına seçme sınavları sonlanmasından sonra, merkezi yerleştirme dışında kalacak öğrenci adaylarının yönelebilecekleri vakıf yükseköğretim kurumlarının ücret tarifeleri, toplumun gündeminin ilk sıralarına yerleşti. Yıllık ücretin milyona varması, vakıf yükseköğretim kurumlarını “ticari işletmeye”, öğrencileri ise “müşteriye” dönüştürmesi başat sorun olarak karşımıza çıktı. 44 yılını üniversitede geçirmiş biri olarak bu sorunun üzerine eğilme gereğini duydum.

Yükseköğretim, anayasanın 130. maddesine göre, “harca” konu bir kamu hizmeti olarak tanımlanmasına karşın, 27/11/1992 günlü 2843 sayılı “Yükseköğretim Kurumlarında İkili Öğretim Yapılması Yasası” ile “Öğrenim Ücreti/ Paralı Sistem” getirilmiştir. İkinci öğrenim ücretinin tabanı, normal-örgün öğretim için belirlenen “cari hizmet maliyetlerinin yarısından az olamaz” olarak tanımlanmıştır.

‘EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRI’

Harç, öğrenim ücreti ayrılığı, 13/02/2011 günlü 6111 sayılı yasanın 172. maddesi ile ortadan kaldırılırken 2547 sayılı yasanın 46. maddesi, “Cari hizmet maliyetinin hesaplanması, öğrenci katkı payları ve öğrenim ücretleri” olarak yeni baştan yazılmıştır. Bu maddeye göre, yükseköğretim kurumlarındaki tüm öğrencilerden her bir dönem için birinci öğretimde “öğrenci katkı payı”, ikinci öğretim, açık ve uzaktan öğretimde ise “öğrenim ücreti” alınır. Bunlar ise Yükseköğretim Kurulu’nca hesaplanan “öğrenci başına düşen cari hizmet maliyetleri” göz önünde bulundurularak her yıl haziran ayı sonuna kadar, devlet tarafından karşılanacak kısım da içinde olmak üzere, cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. “2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılında Yükseköğretim Kurumlarında Cari Hizmet Maliyetlerine Öğrenci Katkısı Olarak Alınacak Katkı Payları ve Öğretim Ücretlerinin Tespitine Dair 8703 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı”, 02.07. 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Karara, “Merkezi Yerleştirme Esaslarına Göre, Yükseköğretim Kurumlarına Yerleştirilen Öğrencilerin Öğrenci Katkı Payını, Öğrenim Ücretlerini” içeren iki cetvel eklendi.

Karara göre, 2024-2025 eğitim-öğretim yılında öğrenimini sürdüren ya da yeni kayıt yaptıracak birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden öğrenci katkı payı alınmayacak, tümünü devlet karşılayacaktır. Öncelikle bunun anayasanın “yasa önünde eşitlik ilkesine” aykırı olduğunu not düşelim. Bir başka çarpıklık uzaktan öğretim ve ikinci öğretim programında karşımıza çıkmaktadır. Öğretim, öğrenim ücretinin, öğrenci cari hizmet maliyetinin yüzde 50’sinden az olmamasında karşımıza çıkmaktadır. Oysa öğrenci katkı payı, öğrenci cari hizmet maliyetinin yüzde 10’unu çok ender aşmaktadır. Birinci öğretimde, hukuk, iktisat programı için öğrenci katkı payı 1.334 TL iken uzaktan ve ikinci öğretim öğrenim ücretleri 4 bin 998 TL’dir.

İkincisi ve güncel sorun olan vakıf yükseköğretim kurumlarının “müşterisi” olanlara uygulanan fahiş fiyattır. Bu, anayasanın başlangıcında “her Türk yurttaşının, ...onurlu bir yaşam sürdürme ve özdeksel ve tinsel varlığını... geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” ilkesine aykırılık oluşturmaktır.

ÖNERİ

Vakıf yükseköğretim kurumlarının kazanç amacı güdemeyeceği anayasa md.130’da ve 2547 sayılı yasada yer almış bulunmaktadır. Vakıf, Türk Uygarlık Yasası’na göre, gerçek ya da tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleri ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. Ve vakıf yükseköğretim kurumları, dolaylı biçimde “kamu tüzel kişiliğe” terfi ettirilmişler, resmi plaka taşır kılınmışlardır. Bu nedenle, ücret tarifelerinin, üniversitelerdeki “cari hizmet maliyeti”ne eşdeğer kılınması ve bunun öğrenci ile vakıf tüzel kişiliği arasında paylaşılması gerekir.

Örneğin 2024-2025 öğretim yılı için fakültelerin cari hizmet maliyetleri 67 bin 288 TL ile tıp ilk sıradadır. Buna öğrencinin katkısı, 2 bin 557 TL’dir. Aradaki farkı devlet ödemektedir. Aynı tarife, vakıf yükseköğretim kurumları tarafından da uygulanmalı, cari hizmet maliyetinin devlete düşen kısmı ise vakıfça karşılanmalıdır. TC Anayasası’nda yazdığı gibi, sosyal hukuk devleti ise yükseköğretim alanındaki kurumlaşma ve kurallaştırmalarını yeniden kurgulaması gerekmektedir.

PROF. DR. MUSTAFA ALTINTAŞ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları