Olaylar Ve Görüşler

Vatanı cennet eden toprağın ziyneti ağaçlar - Salih ÖZBARAN

31 Temmuz 2023 Pazartesi

“Vatanı cennet eden toprağın ziyneti ağaçtır... Vatanı cennet edene karşı bilenen baltalar, vücudumuza değmiş gibi olur, birden bire. Yüreğiniz buz kesilir...”

İçim yanarak hazırladığım ve İzmir’de Yakın Kitabevi tarafından 2018 tarihinde yayımlanan Çaldağı: Kasaba’mdaki Darbe derlemesinin baş taraflarına yerleştirdiğim dizelerdi Mehmet Başaran’dan yansıttığım. Bugünlerde -son yıllarda olduğu gibi- doğanın başına musallat olan baltalar var; yüreğimiz buz kesiyor durmadan. Bir yanda; o baltaları şirket(ler)in kazancını maksimuma çıkarma arzusu için girişilen ağaç katliamına karşı duran Akbelen Ormanı sevdalıları. Öte yanda TOMA’ları arkasına alan, otoriter yönetimin emri altındaki jandarma gücü. İnanılacak gibi değil! Yaratabileceğimiz en kötü uygarlığı yaşamaktayız sanki: İnsan eliyle ve çılgın istekler için; rant açgözlülüğünü sürdürmek için, beton yığınlarıyla doğayı boğmak için.

“Ey ağaç” diye seslenmişti Lyudmila İsaeva “Ağaç için Balat”ında: “Ben bir ağaç tanıyorum, tanyeri kızıllığında // kendi kendini büyüten büyük yalnızlığında // Kuşlara seviniyor ve şafağın söküşüne // ben nasıl seviniyorsam, Tanrı’nın her gününe”. İsaeva, şafakla gelen jandarma güçlerine benzerliği nasıl da içi yanarak dillendirmiş: “Demek ki beklenmedik en katil bir şafakta // Seni de boğazlayacak görülmeyen bir balta”.

Bakınız, ne demişti Recep Tayyip Erdoğan, on yıl önce, başbakanlık yaptığı dönemlerde söyledikleri arasında -özellikle 8 Nisan 2013 tarihinde- Milletler Ormancılık Forumu’nda; Kızılderili atasözünden ilham alarak: “Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hale geldiğinde, işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız”. Bu sözlerden de 3 yıl önce, 13 Şubat 2010 tarihinde yapılan ABD-İslam Dünyası Forumu’nda “yeraltı ve yerüstü zenginlikleri”nin o ülkelere ait olduğunu emperyalistlere karşı haykıran kendisi değil miydi!

Ne var ki o ağaçlar kesildi/kesiliyor, sular kirlendi/kirleniyor, yaşama tanık olduğumuz şu günlerde; fakirliğin tavan yaptığı, yangınların ve sel felaketlerinin ara vermediği yıkımlarla karşı karşıya kaldığımız anlarda; anayasanın/yasaların eli bağlı kaldığı durumlarda; Cumhuriyet değerlerimizin kenara itildiği şu dönemlerde. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün doğa sevgisini, ağaca, yeşile ne denli önem verdiğini ortaya koyan söylemlerden birkaçını hatırlatarak bitirelim yazımızı: Bakınız Afet İnan ne yazmış Hatıralar’da: “O yeşilliğin hasretini İstiklal Harbi boyunca çok çekmişti. Çankaya’ya oturmak için seçmesine âmil birkaç büyük karakavak ağacının bulunması idi. Onların rüzgârlı günlerindeki hışırtısından daima zevk duyardı”. Yeşile ve doğaya hayranlığı yüzünden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Yeşil”ini yinelerdi: “Ben bu rengi taşırım her zaman can köşemde // Yeşil bu... varlık dolu, gök dolu umman dolu // Meyve veren ağaçlar bu çini rengindedir // Bu çini rengindedir bahar, deniz, kır, orman // Bana Tanrı’m gözükür yeşil dediğim zaman”.

EY ÜLKEYİ YÖNETEN MUKTEDİRLER! 

Bir elinde bastonu ve su şişesiyle ağacına sarılmış olan yaşlı kadın, “Burada doğduk, burada öleceğiz” diyen doğa sevdalısı, yıkıma karşı göğsünü siper eden yurtseverlerimiz, hukuk mücadelesi veren köylüler: Tüm bu “toprak çocukları” aşkına ve “himaye-i eşcar” (ağaçları koruma) uğruna durdurun yıkımı! Hatırlayın Kurtuluş Savaşı’nı, aklınızdan çıkarmayın Cumhuriyetin kurucularını, gösteriniz “hayatta en hakiki mürşit” işaretiyle doğrulanabilir veya eleştirilebilir bilgiyi üretenleri! Sıyrılın dogmalardan!

SALİH ÖZBARAN

EMEKLİ TARİH PROFESÖRÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları