Olaylar Ve Görüşler

Toprağın üstü mü, altı mı? - Duran GÜLDEMİR

01 Ağustos 2021 Pazar

“Kardaş senin dediklerin yok,/ Halay çekilen toprak bu toprak değil./ Çık hele Anadolu’ya,/ Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı,/ O kadar uzak değil.”

Yıllardır hep beğenerek okuduğumuz Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Kızılırmak Kıyıları” adlı bu şiiri, dünün sıkıntılarını anlatmakla kalmıyor bugünü de yansıtıyor adeta. Bugün söylenmiş gibi duygularımıza tercüman oluyor.

Şiirin tümü anlatmak istediklerimi fazlasıyla anlatıyor aslında. Ben, bir yurttaş duyarlılığı içinde, bugün yaşananlardan sadece birkaçına dikkat çekmek istedim. Ele aldığım konuyu, bir özeleştiri süzgecinden geçirerek değerlendirmek istedim açıkçası.

Aradan yıllar geçmiş, kağnılar tarihe karışmış ama sorunlar değişerek bugün farklı biçimlere bürünmüş. Seçimden seçime hatırlanan, gerçekten hiç de uzak olmayan o köyler, kasabalar seçim sonrasında hep unutulmuş, çoğu kaderine terk edilmiş.

Marmara Denizi’ndeki kirliliğin, Rize’deki sel felaketinin güncelliğini koruduğu şu son günlerde Anadolu’nun o sorunlarını dile getirmek ne kadar ilgi çeker bilmiyorum ama bütün bunlar doğusuyla batısıyla, ortak sıkıntılarımız. Şunu çok iyi biliyoruz ki Marmara’da, Rize’de yaşanan bu felaketler o ihmallerin sonucudur. Bugün ülkemizin daha birçok yerinde yaşanan benzer sorunlar da hep o ihmallerin sonucu değil midir?

GAFLET SESSİZLİĞİ

Bütün bunlar daha bizim görebildiklerimiz. Ya göremediklerimiz ya bilmediklerimiz? Ne yazık ki benzerleri Karasu (Fırat) Havzası’nda ve yakın çevresinde de yaşanmaktadır. Erzincan’ın İliç ve Kemaliye, Sivas’ın Divriği ilçelerinde yaşananlar yakından görüp tanık olduklarımız. Her birinin kendine has o güzelliklerinin giderek yok edildiğini üzülerek görmekteyiz.

O yemyeşil bağlarını bahçelerini, şırıl şırıl akan sularını hatırlayınca neleri kaybettiğimizi bugün daha iyi anlıyoruz. Hele de o ıssız dağlarda, özgürce koşup çocukluğunuzu doyasıya yaşamışsanız onun tarif edilemez o güzelliği aklınızdan hiç çıkmıyor.

Evet unutamadık bir türlü. İş güç ekmek derdi ile uzak kaldığımız o topraklardan kopsak da unutamadık oraları. Sadece havasına, suyuna değil dağına taşına bile hasret kaldık. Nerede bir memleket türküsü duysak onu dilimizden düşürmedik. Çiçeklerin, böceklerin, kuşların, derelerin, nehirlerin fotoğraflarını çekip videolarını paylaşıp özlem giderdik. Düğün bayram ya da bir tatil dolayısıyla gidip gördüğümüz o topraklar üzerinde yapılan HES’leri, barajları görünce önce çok sevindik. Kupkuru dediğimiz o dağlardan taşlardan madenler çıkarılacak da tarlamız, bağımız bahçemiz, evimiz değerlenecek diye ne hayaller kurduk. Bir süre sonra da yemyeşil bağlarımızın yerini beton yığınları alınca “gelişiyoruz” diye buna da ses çıkarmadık.

SORUMLULUKLA YÜZLEŞMEK

Bütün bunların sonunda sularımız kurudu, o tertemiz havamız kirlendi. Geriye sadece dağlarımız kaldı ama oralar da sahipsiz bırakıldı. “Toprağın üstü altından daha değerlidir” diyen birkaç kişiye de hep kuşkuyla baktık. Onları yapayalnız bıraktık. İşin sonunun böyle olacağını hiç düşünmedik. Hadi diyelim ki biz sade vatandaşlar bunu göremedik, bu işin içinde olan, her fırsatta memleket sevdalısı olduğunu söyleyen o büyüklerimiz de mi bütün bu olanları görmüyordu? Elbette gördüler, hepsinin hesabı kitabı yapılmıştı ama çıkarlar her zamanki gibi ön plandaydı. Bu hep böyle oluyordu zaten. Büyük sıkıntıların yaşandığı şu korona günlerinin, insanoğluna verdiği ders açık: Kimsenin, “Bunlar beni ilgilendirmez” deme lüksü yoktur. Yetkili yetkisiz herkesin, suyuna, havasına, çiçeğine ve böceğine sahip çıkma zamanıdır artık.

“Dicle kenarında kurdun kaptığı koyundan” hepimizin sorumlu olduğu gerçeğiyle yüz yüzeyiz çünkü.

DURAN GÜLDEMİR

EĞİTİMCİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları