Olaylar Ve Görüşler

Termik Santraller Kader mi? - Cenk KAPLANCAN

09 Haziran 2020 Salı

       Dünya artık eski dünya olmayacak. Bu günlerde ülke liderlerinden, yazarlara, toplum önderlerinden, siyasetçilere, bilim adamlarından, sade vatandaşlara kadar en sık duyduğumuz kelime bu sanırım. İyi de bu kelimeyi dillere pelesenk ettirecek kadar önemli ne yaşandı bu birkaç ay içerisinde? İşte bu soruya herkesin ortak cevabı aynı anda Corona Virüs ya da bilimsel adı ile Covid-19 oluyor hemen.

O zaman dünya bu tek cevaba düşen bir sonuca; nasıl, niçin, hangi olaylar, hangi kayıplar, hangi değerlendirmeler bütünü ile ne kadar zamanda ulaştı?İşte konuya giriş yapabileceğimiz en önemli başlık hiç kuşku yok ki Çevre. Çevre kirliliği ve çevreye olan duyarsızlığın insan sağlığı üzerindeki etkileri, insanın en önemli yaşamsal gücü olan bağışıklık sistemi üzerinde yarattığı büyük tahribatı gözler önüne serdi.


İNSANLIK HÂLÂ FARKINDA DEĞİL

İnsanın doğayı tahrip ederken kuşkusuz bu günlere geleceğine dair en ufak bir fikri olmadığı muhakkak. Hele ki tüm dünyanın evlerine hapis olduğu, aylarca tüm dünyanın üretimden, para kazanma hırsından, hayvanlara ve doğaya verdiği zarardan uzak olarak daracık mekânlara sıkıştırılmış olarak yaşayacağını söylemek sanırım hiçbir düşünürün de aklına gelmemiştir.

Tüm bu olumsuzlukların ardından yaşananların ve gelecek yıllarda yaşanacak felaketlerin de bir kestirimini yapmak gerektiği fikri şüphesiz bilim dünyasını artık meşgul edecek en önemli görevdir. İnsanı doğanın içinde yaşayan bir varlık olmaktan çıkarıp, doğanın ve dünyanın efendisi konumuna taşıyan kapitalist ve emperyalist fikir dünyasının, artık haddini bilme ve dünyayı gelecek kuşaklara sağlıklı ve temiz bir ortam yaratarak, teslim etmenin kendilerinin de bir görevi olduğunu anlama zamanı çoktan gelmiştir. Bu görevi algılamalarına yardımcı olacak önemli gelir ve kaynak kayıpları ile bilgi ve bulgu bu gün önlerinde zaten mevcut.

Öncelikle yaşam şartlarını iyileştirmenin yolunun artık temiz enerjiden geçmekte olduğunu anlayan dünya halkları ve artık denizin bitmeye başladığını ciddi para ve sermaye daralması ile anlayan küresel sermaye grupları, yeni ve çevreci çözümlerin aslında kendi menfaatlerine de olduğunu çok acı bir tecrübe ile öğrenmiş bulunuyorlar. 


Bu noktada sanayi ve sermaye çevrelerinin alacağı en önemli karar fosil yakıtların otomotiv ve enerji başta olmak üzere kullanımından süratle uzaklaşılması, bu tür doğal kaynakların daha bilimsel bir materyal olarak kullanılması, özellikle kömürün doğaya ve çevreye zarar veren bir maden olmaktan çıkarılıp, çevre duyarlı bir maden olarak kullanılması ve bunu öne alan yatırımları acilen hayata geçirmeleri olmalıdır.

PARİS ANLAŞMASI VE SON DURUM

Özellikle ülkemizde son yıllarda artış gösteren termik santraller, ülkemizin doğasını ve insan sağlığını etkileyen faktörleri de içinde barındırıyor. Oysa dünyadaki kömürlü termik santrallerin beşte ikisi şimdiden zarar ediyor. Yapılan bazı çalışmalarda, artık yeni kömürlü termik santrallere ihtiyaç olmadığını ve Paris Anlaşması doğrultusunda kapatılmalarının ekonomik açıdan anlamlı olduğunu da ortaya koyuyor.

Yapılan çalışmalarda dünyada işletmede olan kömürlü termik santral kurulu gücünün yüzde 95’ini (1900 GW) ve inşa halindeki kurulu gücün yüzde 90’ını (220GW) teşkil eden 6 bin 685 kömürlü termik santralin gerçekleştirilen ilk kâr analizinde, yatırımcılara, siyasilere ve sivil toplum kuruluşlarına, kömürlü termik santrallerin kapatılması için ekonomik açıdan rasyonel planlar yapması, santrallerin kapatılmaması durumunda ise karşılaşılacak finansal risklerin karşılanamayacak boyutlara varabileceğini, ardı arkasına gelecek iflasların, ekonomik ve sosyal açıdan önü alınamayacak problemleri beraberinde getireceğine dikkat çekilmektedir.

Hatta Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli IPCC’ye göre, küresel ısınmanın 1,5 °C derecede tutulması için 2030 yılına kadar dünyadaki kömürlü termik santrallerin en az yüzde 59’nun kapatılması gerektiğini ve birçok ülkenin de kömürden çıkış tarihini belirlemiş olduğunu belirtmek gerekir.

Öyle ki eski gücünü kaybeden kömür enerjisinin son yıllarının ekonomik ve finansal riskleri bir rapor haline getirilmiş ve yapılan modellemede; Yüksek yakıt maliyetleri yüzünden, küresel kömürlü termik santral kurulu gücünün yüzde 42’sinin kâr edemediğini, 2040 yılında bu oranın yüzde 72’ye kadar çıkabileceğini, mevcut karbon fiyatlandırma ve hava kirliliği düzenlemelerinin maliyetlerini önemli ölçüde arttırırken, alternatif enerji kaynakları olan rüzgâr ve güneş enerjisi fiyatlarının düşmeye devam ediyor olmasının, gelecekte yapılacak tüm yasal ve çevresel etki düzenlemeleri ile kömür enerjisi kâr marjının daha da düşüreceğini işaret etmektedir.

DAHA MALİYETLİ

Bu gün termik santrallerin bacalarına filtre takılması zorunluluğu ile ortaya çıkan işletme kayıpları gösteriyor ki kömürlü termik santrallerin yüzde 35’inin işletmede kalması bile yeni yenilenebilir enerji santralleri kurulmasından daha maliyetli bir iştir. Bu değerlendirmeler ışığında da görülüyor ki 2030 yılı itibarıyla, yeni yenilenebilir enerji santrallerinin kurulması bugün mevcut olan ve planlanan kömürlü termik santrallerin %96’sını çalıştırmaktan daha ucuz olacaktır.

Artık konu; yeni kömür kapasitesine ne kadar yatırım yapacağımızdan ziyade, var olan kurulu gücü zararı en aza indirmek için nasıl en az zararla devre dışı bırakırız fikrini geliştirmeye doğru evrilmektedir. Tabii bu konu beraberinde çok ciddi bir istihdam sorununu da içermektedir.

Bu noktada alternatif iş imkânlarının yaratılması ile yöre halklarının işe erişimlerinin ve devre dışı kalabilecek tesislerde çalışanların sosyal güvence ve iş güvencesi kapsamına alınmasını sağlayan politikaların derhal devreye sokulabilir hazırlıkta olması da bir başka gerekliliktir.

KAPATILMASI ZORUNLU HALE GELECEK

Eğer kömürlü termik santraller, hükümetlerden teşvik almazlar veya çevresel etkiye ilişkin düzenlemelerde gecikme ya da uygulamadan vazgeçme durumu olmadığı takdirde, kapatılması zorunlu hale gelecektir.

Ancak; kömürün uluslararası rekabetten korunduğu piyasalarda nihai yatırım riskini hükümet almak zorunda kalacağından bunun da ileriki vadede sürdürülebilirliği bulunmamaktadır. Zira bu yöntemde hükümet enerji üretim maliyetini onayladığı takdirde yatırımcı bunun maliyetini tüketicilere yansıtacak ve kömüre destek vermek uzun vadede rekabet kuralları ile kamu finansmanını tehdit edecek olup, bu durum karar vericileri, kömür enerjisine teşvik sağlamak ya da tüketicinin ödeyeceği elektrik faturasının fiyatını arttırmak arasında bir tercih noktasına getirecektir.

 
 Şekil-1 / 2000 Yılı Dünya Termik Santral Haritası                 


 
 Şekil-2 / 2019 Yılı Dünya Termik Santral Haritası


 
 Şekil-3 / 2000 Yılı Türkiye Termik Santral Haritası                


 
 Şekil-4 / 2019 Yılı Türkiye Termik Santral Haritası

Yukarıdaki haritada, 95 ülkedeki yaklaşık 3.000 GW’lık güce sahip toplamda yaklaşık 10 bin tane emekli edilen, işletilen ve planlanan kömür santralı yer alıyor. Dünyada 2000’lerden bu yana, kömürlü termik santral kapasitesi iki katına çıkarak 2000 GW’a ulaştı. 200 GW’lık kapasite inşa halinde, 450 GW’lık kapasite ise planlama aşamasında.


LİSTEDE BEŞ TÜRK ŞİRKET

Avrupa Birliği ve ABD’de 200 GW’lık kömürlü termik santral kapasitesi yakın zamanda emekliye ayrıldı ve kapatıldı. 170 GW’lık kapasitenin de 2030 yılına kadar kapatılması gündemdedir.
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1,5°C Özel Raporu açıklanmadan hemen önce, sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan dünyanın en büyük 120 yeni kömürlü termik santral planlayan şirketi listesi yayınladı.

Urgewald ve 28 STK’dan oluşan ortakları tarafından açıklanan listeye göre dünyada yeni kömürlü termik santral planlayan en büyük 120 şirketin arasında beş tane de Türkiye’den şirket bulunmaktadır. Halen Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) planladığı 15 bin 370 MW kurulu güç ile küresel listede yedinci sırada yer alıyor.

Aslında Türkiye’de 2015’de 70’in üzerinde planlanan yeni kömürlü termik santral projesi vardı ancak yerel toplulukların ve sivil toplumun bu projelerin sağlık, geçim kaynakları ve iklim etkilerine karşı verdikleri mücadele neticesinde bu sayının Temmuz 2018’de yaklaşık 50 projeye kadar düştüğü görülmektedir.

Bu düşüşün ardındaki bir başka husus da hükümetin yerel kömür projelerini tercih eden politikasında değişiklik yapması ve bu nedenle yatırımcıların yaşadıkları finansal sıkıntılar da önemli rol oynamaktadır.

Ancak tüm bu vazgeçişlere rağmen ülkemiz halen 38.000 MW’ın üzerinden yeni kömürlü termik santral planlarına ve dünyanın en fazla kömürlü termik santral projesine sahip dördüncü ülkesi konumunda bulunmaktadır.

"VE ZONGULDAK"

Bu projelerde ise açık ara Zonguldak ve çevresi başı çekmektedir. Oysa Covid-19 pandemi sürecinin başlangıcında Cumhurbaşkanı zorunlu önlemleri açıklarken hiç kuşku yok ki herkesin dikkatini çeken bir ayrıntıyı da yüksek perdeden seslendirdi. “Ve Zonguldak”. Hiç kuşku yok ki Cumhurbaşkanının konuşmasında akciğer rahatsızlıklarının yoğun görüldüğü Zonguldak’ın da büyükşehirler gibi riskli il kapsamında değerlendirmesinde Bilim Kurulu ile ilin pandemi ile ilişkisi hakkında uzun zamandır yazıp çizen bilim insanlarının etkisi çok büyük.   

Dünya’nın geçmiş salgın deneyimlerinden hareketle bakıldığında çok doğru olan bu karar ile ilgili bir eleştiri getirmek olası değil ancak Zonguldak’ı bu pozisyona taşıyan tüm süreçlerin de gözden geçirilmesinde çok fayda olduğu kanaatindeyim.

Burada bir tespitin yapılmasında çok yarar var. Zonguldak’ın yaşamakta olduğu sağlık sorununda en önemli pay yıllardır kentin yeraltı kaynaklarından yararlanan fakat kentin gelişimi ve kalkınmasına en ufak fayda sağlamayan politikalar ve tereddütsüz çevre kirliliğidir. Hava, deniz, akarsu ve insan kaynaklı kirliliği ne önlemeyi ne de bu soruna bir bakış açısı geliştirmeyi projelerine dâhil etmeyen karar vericilerin bu ayıpta büyük bir payı var.

Zonguldak’ta hava kirliliğinin en büyük kaynağı çevresinde faaliyet gösteren 7 adet termik santral ve bu sorunu yaklaşık 40 yıldır görmezden gelen ilgili bakanlıklar ve karar verici siyaset kurumudur.

HAVA KİRLİLİĞİ YOĞUN

Zonguldak’taki hava kirliliğinin temel nedenleri içerisinde kentin coğrafi konumunun da etkisinin çok yüksek olduğu da bir hakikat. Yukarıda sunduğumuz haritadan da anlaşılacağı üzere Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Ukrayna, Kuzeybatıdaki Romanya üzerinden hatta Çek Cumhuriyeti ve Balkanların kuzeyinden gelen rüzgârlarla Zonguldak üzerine taşınan hava akımları beraberinde hava kirliliği ve olumsuz atmosferik materyalleri de taşımaktadır.

Özellikle İlde hakim rüzgarın güneydoğu (keşişleme) ve İkinci derecede etkili rüzgar ise kuzeybatı (karayel) yönünde olması bu savımızı da doğrulamaktadır. Bir de buna  Zonguldak’taki en düşük nispi nem oranı yüzde 70, ortalama nispi nem oranın da Yüzde  75 olması eklenince hava kalitesinin ne kadar düşebileceği ve nefes almanın ne kadar zorlaşacağı gözlerden kaçırılmamalıdır.

Özellikle Çevre Mühendisleri Odasının Zonguldak nezdinde yaptığı inceleme ve araştırmalarda ortaya çıkan gerçekler ise çok çarpıcıdır. Öyle ki 2018 yılında, Çatalağzı Belediye Başkanı'nın da talebi üzerine Çevre Mühendisleri Odası’nın Çatalağzı’nda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan yetkili, akredite bir laboratuvara yaptırdığı ölçüm neticesinde elde edilen "Zonguldak - Çatalağzı Hava Kalitesi Değerlendirme Raporu"nda tespit edilen ve cihazlardan çıkan filtrelerin rengi, filtreler üzerinde yapılan araştırmada ise alınan örneklerin kanser yapan ağır metalleri barındıran partikül maddelerden oluşması ve yöre insanının bu maddeleri soluyarak yaşamlarına devam etmesi insanın tüylerini ürperten önemli bir noktaydı.

ÇARPICI RAPOR

Üstelik Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da mobil araç ile aynı bölgede ölçüm yaptırmış ve hazırladığı raporda da açıkça hava kirliliğinin termik santrallerden kaynaklı olduğunu
Çatalağzı Bölgesinde kirlilik vasfı yüksek EK-1 tesisi olarak 2 adet Termik Santralde 7 adet ünite faaliyet göstermektedir. Bu santrallerden 1 tanesi Çatalağzı Elektrik Üretim A.Ş.’ne ait ( 2 Ünite ), Çatalağzı Termik Santrali diğeri ise Eren Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’ne (5 Ünite ) aittir. Bu nedenle Çatalağzı Bölgesinde hem sanayi hem de ısınmadan kaynaklanan hava kirliliği artmaktadır.” rapor saptamasından anlaşılmaktadır.

Zonguldak’ın çevre sorunları bununla da bitmiyordu. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran BOZOĞLU geçen günlerde yayınlanan makalesinde;  Zonguldak’ın Devrek ilçesine bağlı Çaydeğirmeni beldesinde, Çayaltı 1 ve 2 hidroelektrik santrallarının (HES) yapımıyla birlikte bölgede baş gösteren çevre kirliği, özellikle Çayaltı 1 Regülatörü ve HES yapımında, dere üzerine sanayi tipi varillerden bir set oluşturulması sonucu zamanla biriken çöple suyun rengi değişerek, çöp atıklarının köprü altında birikmesi, Devrek Çayı ile Kozludere’nin birleştiği mevkide barajın kurulmuş olmasının deredeki suyu kirlettiğinin ve plastik atıklardan dolayı çöp yığınları oluştuğunu belirten yöre sakinlerinin bu baraj çevre kirliliğinden şikayet ederek, derede balık ölümlerinin yaşandığını hatta buna bir de çevredeki tavuk çiftliklerinin kokusunun karıştığını söylemektedir.

Ayrıca Zonguldak’ın Kozlu İlçesi deniz kıyısında yaşanan ve CHP Zonguldak Milletvekili Deniz YAVUZYILMAZ tarafından TBMM gündemine taşınan çöp yığınları, Zonguldak kent merkezinden geçen Üzülmez ve Çaydamar derelerinden gelen evsel atıkların oluşturduğu kirlilik nedeniyle liman ağzına kurulan çöp bariyerine 24 saatte bir konteyner atık maddenin takıldIğı da ulusal basının gündemine konu olmuştur.

Bu kadar çevre sorununu yaşamakta olan bir bölge için artık karar noktasına gelindiğini düşünmemek için çevre sorunlarını tamamen görmezden gelen bir düşünce yapısına sahip olmak gerekir. Oysa ülkemizde sivil toplumun en duyarlı olduğu konu çevre ve onun toplum katmanlarında yarattığı olumsuzluklardır.

CEVAPLANMASI GEREKEN SORULAR

Dere boylarında kirlilik kaynaklı balık ölümleri, çöp sularının kirlettiği yeraltı kaynak suları, kimyasal atıklarla yıllardır boğuşan Ergene vb. akarsu havzaları ve sulak tarım alanları, termik santrallerin çevreye yaydığı partiküller ve doğal gaz santrallerinin denizden soğutma amacıyla alacakları suyu ısıtarak tekrar denize verilmesi ile su sıcaklığını ve deniz canlılarını olumsuz yönde etkilemesi, katı ve sıvı atık yönetimini başarıyla uygulayamamış yerel yönetimlerin çözümsüzlüğe karşı duyarsızlıkları, özellikle kimya sanayiinde ÇED sürecinin tam anlamıyla uygulanmayıp üretime devam eden işletmeler ile ÇED gerekli değildir ya da geçmişte toplum sağlığı veya çevre faktörü gözetilmeden ÇED olumlu kararları ile lisanslandırılmış, ancak bu günkü mevzuat açısından tekrar değerlendirme veya ÇED sürecinin yenilenmesi gerekli olan fakat halen faaliyetlerine izin verilen inşaat, madencilik ve enerji projelerinin toplumda giderek artan çevre duyarlılığına paralel olarak yeniden analiz edilmesi ve faaliyetlerine ona göre izin verilmesi gerekmez mi?

Bu gün Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Covid-19 ile yoğun bir şekilde uğraşılmakta bir ortamda, hava kirliliğinin azaltılması amacıyla sanayici ve enerji santrallerini çevre duyarlı önlemler konusunda teşvik etmeli ve bu tesislerin denetimlerini de aksatmadan sürdürmelidir.

Yerel yönetimlerin kent  bazlı yönetim planlarını, çevre duyarlı bir mekanizmayı öne alan yaklaşımlarla revize etmeleri, ulaşım planlaması, sağlıklı altyapı ve tevzi planları ile imar ve kentsel tasarımın çevre duyarlı yapılara imkan tanıyan bir plana oturtulması, alternatif enerji kaynaklarına önem veren ve hava kirliliğini önleyici projelere  ve bunların finansmanına ilişkin çalışmalara bir an önce başlaması gerekmektedir.

Zonguldak özelinde ise faaliyette bulunan; kömür lavuar tesisleri, termik santraller, demir çelik sektörüne bağlı tesisler, çimento fabrikası, boru profil tesisleri, orman ürünleri, mobilya, gıda metal ve tekstil sanayi tesislerinin çevre duyarlı hale getirilmesi ise başlıca öncelik ve gerekliliktir. Bölge insanının sağlığına direk etki eden “Ve Zonguldak” noktasına getiren kararlar bütününün yegâne kaynağının bu çevre duyarlılığı olmayan politikaların sonucu ile yıllara sâri sorun yumağı olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır.

CENK KAPLANCAN
İstatistikçi-Yazar




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları