Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Prof. Dr. Erhan Karaesmen - Cumhuriyetin direnişçi delikanlılarına saygıyla
Ali Sirmen’in vefatı Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal olgusunun büyülendirici ve coşkulandırıcı yönlerini yeniden düşünmemize yol açtı. Türk toplumunun Cumhuriyet olgusuna evrilişinde her yaştan insanın katkı verdiği bilinegelirdi. 1950’lere kadar uzanan bir ilk Cumhuriyet döneminde cephelerde şehit düşme kavramında buluşan, düşünce ve duyguların payı ağırlıklıydı. Daha sonraki dönemlerde ise düşünsel ve eylemsel etkinliklerin sorumluluğunu taşıma, farklı bir ulusal görev olarak kendini gösteriyordu.
“Mert Cumhuriyet delikanlıları” Cumhuriyetin kuruluş ve gelişme dönemlerinde gerektiğinde canlarını feda etme uğruna bir ülkü birliğinde buluşmayı ve iş görmeyi başarmışlardı. O dönemde, gerçekleştirilen işlerin bireysel ve toplumsal huzur vericiliği, ülke tarihinin en olumlu ve geleceğe yönelik umut verici eylemlerini kapsamaktadır. Ondan sonra gelen çeyrek yüzyıllarda bu eylemleri planlayarak uygulama alanına koyacak genç kuşakların da eğitsel hazırlığı yapılıyordu. Çağdaş Cumhuriyetin gidebileceği kadar gönüllük seferberliği söz konusuydu. Bu oluşumu sırtlayıp götürecek kuşakların “Cumhuriyet sevdalılığı” düşüncesi ve duygusuyla harman edilerek kucaklaşması gerekliydi. Cumhuriyet gönüllülüğü ulusal ve insani bir görevdi. Aynı zamanda bir sevda idi. Gönül ve akıl orada katıksız bir yanyanalık sergileyecekti.
Bu anlayış ülke içinde alınan üst düzey eğitime bir disiplin ve belli bir düzey getirirken bilgilenmede ve eğitimde uluslararası ortamlara geçiş gayretlerini de kolaylaştırıyordu.
PARİS’İN EVRENSEL RENKLİLİĞİ
Ali Sirmen ile Paris uluslararası üst eğitim yüksek lisans/doktora programlarında rastlaşmamız, o anlamda bir tesadüf değildi. Aynı dönemde, adını hatırladıkça hep rahmetle andığımız, Ahmet Taner Kışlalı ile de Paris’in evrensel renkliliği, zengin akademik ve ileri uzmanlık çerçevesinde rastlaştığımız olurdu. Ali’nin ve Ahmet Taner’in de iki üç yaş büyüğü olarak Paris’teki işleri kolaylayıp farklı ülkelerin değişik kentlerinde de yaşam sürdürme şansı bulduğumda günün birinde hep birlikte Türkiye’de buluşup Cumhuriyet sevdalılığı görevini yerine getireceğimiz kaderlerimizde yazılıymış; ve öyle oldu.
1970’lerde Türkiye’nin akademik çalışma ve uzmanlaşma ortamlarında birlikte iş görür olduk. Kurum olarak “Cumhuriyete bağlılığımız” Ali Sirmen ile beni Cumhuriyet adı taşıyan bir yayın organında da yan yana getirdi. Uğur Mumcu farklı bir yaşam yörüngesi çizerek Cumhuriyet direnişçiliği ve gözeticiliği yolunda mutlak bir birliktelik yaratarak Ali ve Ahmet Taner’in büyük yoldaşlığını yaptı. Ülkenin ve ulusun kıt koşulları içinde kendini kurtarma şansı bulmuş genç yurttaşlar olarak bizler Cumhuriyet gönüllülüğüne çoktan hazırdık. Diğer bazı dönemlerde olduğu gibi 1970’lerin akışı içinde de ülkede, yurt ve insan sevgisiyle yoğrulmuş olmanın bedelleri vardı. Ali bunu yıllarca süren işkenceli bir mahpusluk bedeliyle ödedi; bu satırların yazarı ise çok daha ucuz atlatılmış cezalarla, akademik ilerleme ve kamu yöneticiliği alanlarındaki görevlerinin yaşatılması gibi olumsuzluklarla uğraştı durdu. Sevgili Ahmet Taner’in ve Uğur Mumcu’nun geri ve gerici insanlık dışı komplolarla değişik zamanlarda aramızdan çok erken koparılışları, bu cezaların en ağırıydı.
Cumhuriyet aydınlığı Ali Sirmen’in temsil ettiği akılcı ve aydınlık bir geleceğe ülkeyi ve ulusu hazırlamaktaki görevini yerine getirmeye alabildiğine dikkat ve özen gösterdi. Cumhuriyet sevdalısı olmanın tüm gereklerini yerine getirdi. Ali’nin ve de Uğur’un da gidişiyle, çok büyük bir boşluk oluştuğunu büyük üzüntüyle gözlemekteyiz.
Burada dile getirilen görüşlerin genişletilmiş ve politik çeşitlilik anlamı kazanmış bir boyutu da “Cumhuriyetin koruyucu ve direnici müfrezelerini” ortaya çıkarma konumuydu. Aralarında çok kuvvetli bir dostluk ilişkisi de bulunan ve her ikisi de kültürlü esprilerle zenginleştirilmiş harika Türkçe yazan ve konuşan Uğur Mumcu ve Ali Sirmen bu “müfreze” kavramını ilk kez ortaya attıklarında mutlu bir rastlantıyla ben de yanlarındaydım.
YAŞAM MÜCADELESİ
Müfreze geçici olarak bir araya geliş davranışı gibi gözüken ancak, son derece kararlı ve disiplinli bir olguydu. Bireysel olarak her biri ayrı ayrı birer Cumhuriyet projesi olarak yaşam mücadelesine hazırlanmış Cumhuriyet delikanlılarının zorluklara karşı olağanüstü bir direniş gücü gösterişlerinin öyküsüydü. Ali’nin aramızdan ayrılışıyla Türk yakın tarihinin bu olağanüstü direniş öyküsünden bir sayfa daha eksildi gitti. Aydınlattıkları yolda yol almaya devam ederek anılarıyla yaşayacağız, onları ve Cumhuriyetimizi hep yaşatacağız.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ölüm nedeni belli oldu
- İstanbul'da metro yangını
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!
- 'Vız gelir tırıs gider'
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!
- 'O saraya, ben davaya’