Olaylar Ve Görüşler

Öğrenciler okuldan neden kaçar? - ERDAL ATICI

13 Eylül 2023 Çarşamba

“Çocukla hayat arasına engeller koyarak onları birbirinden ayıran, çocuğu can sıkıcı dersliğe kapayarak hep öğretmeni dinlemeye ve onun karşısında susmaya, hareketsizliğe sevk eden öğrencilerin oyun oynamalarına, türkü ve şarkı söylemelerine, gülmelerine, arkadaşlarıyla şakalaşmalarına yüz vermeyen veya engel olan, bunlara fırsat ve imkân hazırlamayan okul, eski okuldur...” İsmail Hakkı Tonguç, 1965

Okullar açılıyor diye çevrenizde hiç sevinen öğrenci gördünüz mü? Çoğunun yüzünde bir yılgınlık, isteksizlik ve bezginlik var. Daha öğretim yılı başında onların bu ruh halini düşününce insan üzülüyor.

Peki, çocukları okuldan bu kadar soğutan neden ne? Bu sorunun ekonomik, sosyal ve dizgesel birçok nedeni var, ama soruyu gençlere yönelttiğimizde, temel neden olarak ekonomiyi ve ezberci eğitim dizgesini gösteriyorlar.

Eğitimden kaçma

Ezberci eğitim; kendilerinde ilgi, merak ve heyecan uyandırmıyor, öğrendikçe mutlu olabilecekleri bir eğitim ortamı sağlamıyor. Önceki kuşaklara göre daha özgür yetişen, internet ortamında her türlü bilgiye ulaşabilen bugünün çocukları, okulda olmanın, öğrenmenin mutluluğunu ve sevincini de içlerinde duyamayınca okuldan kopuyorlar. Bu öğrencilerin çoğunun öğrenim yaşamı ya sona eriyor ya da açık ortaokullara ve liselere kaçıyorlar. Ayrıca ekonomik zorunluluktan dolayı Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) giden çok sayıda öğrenci var... Eğitimin başarılı olabilmesi için temel koşul; okulların yaşam okulu olmasıdır. Tonguç’un da belirttiği gibi “okul, çocukla hayat arasına engel koymamalıdır...” Yaşamdan kopuk, ayakları yere basmayan, öğretilen bilgileri işe yaramayan, çocukların yaşamını değiştirmeyen eğitim, eğitim değildir.

Sevilen/sevilmeyen ortam

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de, çocukların büyük çoğunluğu okullarını, ders kitaplarını ve hatta öğretmenlerini sevmiyor. Sevmedikleri bir ortamda da bulunmak istemiyorlar.

Çok değil, otuz kırk yıl önce okula giden bizler, öğretmenlerimizi ve okulumuzu çok severdik. Çünkü orada yaşamımızda gereksinim duyacağımız bilgiler öğrenir, kendi aramızda tartışır, konuşur, mücadele eder, birbirimizle yarışırdık. Okullar ayrı ayrı değildi, öğrenciler “nitelikli”, “niteliksiz” diye seçilerek ayrıştırılmıyordu. Bölgeler, okullar arasında bu kadar derin uçurumlar yoktu. Doktor, mühendis, amir, memur devletin okullarına güveniyordu ve özel okul arayışına girmiyordu. Liseleri bitiren tüm çocuklar, soruların çalınmadığı, özel kontenjanların bulunmadığı bir üniversite sınavına girerek, devlet üniversitelerinde okuyarak, emekle, alın teriyle meslek sahibi oluyor, devlet katında yoksul varsıl eşit olarak; adam kayırmayla, adrese teslim sınavlarla karşılaşmadan işe girip, çalışarak mesleğinde yükselebiliyorlardı. Yoksa ne İslamköylü Süleyman Demirel cumhurbaşkanı ne Tuncelili Kemal Kılıçdaroğlu SSK genel müdürü ne de Aziz Sancar Nobel Ödülü sahibi bilim insanı olabilirdi.

Sistemin bozulması

Ne yazık ki kendileri devletin parasız yatılı okullarından yetişen o kuşaklar, Neoliberal ve gerici istilaya karşı; cumhuriyetin laik, parasız, karma, bilimsel, parasız okullarını canla başla savunamadılar. Hatta geldikleri koşulları unutarak yoksul halk çocuklarının önünü açan bu sistemin bozulmasında pay sahibi oldular.

Son olarak; çocuklarımızın okullarını sevmesini istiyorsak ders kitaplarının hurafelerden, gereksiz bilgilerden arındırıldığı, çocukların metinler üzerinde düşünebildiği ve analiz yapabildiği, düşünce ve görüşlerini topluluk içinde rahat rahat açıklayabildiği, kitap okuduğu resim yaptığı, müzik dinlediği bir eğitim dizgesini ivedilikle oluşturmalıyız.

Öğrenciler; karnının doyduğu, müzik dinleyebildiği, resim yapabildiği, top oynayabildiği, yaşamlarında gerekli olan bilgileri aldığı, öğretmenlerin içtenliğini gördüğü, dostça tartışabildiği ve en önemlisi mutlu olduğu bir ortamdan neden kaçsın?

ERDAL ATICI - KÖY ENSTITÜLERI VE ÇAĞDAŞ EĞITIM VAKFI BAŞKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları