Olaylar Ve Görüşler

Kültürel bölünme ve Türkiye - Doç. Dr. Ayşe ATALAY

12 Ağustos 2023 Cumartesi

Kültürel bölünme yaşamı algılayış biçimi, gelenekleri, örf ve adetleri, sosyal ve ekonomik statüleri çok farklı toplulukları ayıran sınırlardır. Bu sınırlar çağa, topluma göre değişebilir. Sınıfsal uçurumlar, devletlerce izlenen sosyo-ekonomik politikalar, toplumların eğitim düzeyi, inanç sistemleri bu sınırların biçimlenmesinde önemli rol oynar.

Osmanlı İmparatorluğu geri kalmışlığının nedenlerini arka arkaya aldığı yenilgiler sonucu toprak kaybı yaşamasına ve bunun getirdiği ganimetlerden yoksun kalmasına bağlamış; yüzeysel bir bakış açısıyla hareket etmiştir. Batı’nın geliştirdiği tekniği kullanarak yenilgisine çare aramıştır. Oysa Batı uygarlığının evriminde sömürgeci geçmişin yanı sıra sınıfsal ve düşünsel etkiler birbirini izleyerek bir sentez oluşturulmuştu.

DESPOTİK BİR REJİM

Osmanlı devlet yapısı, merkezin çevre üzerinde katı bir biçimde egemenliğine dayanıyordu. Toplumun dinamizm kazanmasını engelliyordu. Despotik bir saray rejiminin kullandığı dil bile halk katmanlarından farklıydı. Böylece savaşlardan bitap düşmüş, yüksek vergilerin altında inleyen, yoksul, ezilmiş, eğitimsiz halk yığınları ikilemi doğmuştu.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, sürü gözüyle bakılan halk katmanlarına yeni bir kimlik kazandırılmak istenmiştir. Bu kimlik ise yurttaşlığın eşitliğine dayalı, laik, Aydınlanmacı, akıl ve bilimi önceleyen, özgür düşünceli bireylerden oluşan yeni bir toplum yaratma çabasında kendisini göstermiştir.

Feodalite ve daha sonraları oluşan sermaye elele vererek aydınlanmacı, laiklikten yana ilerici güçleri etkisiz duruma getirmek için sömürgeci dış unsurlarla beslenerek günümüz toplumunu şekillendirmeyi ne yazık ki başardı. Böylece bir yanda ilericilikten, çağdaşlıktan, bilimin yol göstericiliğinden, laiklikten, tam bağımsızlıktan yana toplumsal katmanlarla; kadın-erkek eşitliğine karşı çıkan, inancı kamusal yaşama egemen kılmak isteyen ve bunun sonucunda laikliği dinsizlikle bir tutan, feodal dünya görüşünün ağır basmasıyla gelenekçi, muhafazakâr, safsataların yönlendirdiği katmanlar arasında günümüzde görüldüğü gibi bir bölünme yaşanmaya başladı. Sınıfsal çıkarlarının süreklilik kazanması amacıyla popülist dinsel söylemler geliştirerek kültürel bölünmeyi teşvik eden egemen güçler böylece toplumu denetlemek için etkisini yazgıcılık, şükür kültürü şeklinde gösteren boyun eğmişliği kullanmaya başladılar.

BAŞ SORUMLULAR

Böylece kurucu değerlerden uzaklaşmayı ülkenin geleceği açısından da umursamayan egemenler, eşitsizliklerin yıkılmasına değil, dini duyguları sömürerek içselleştirilmesine ve böylece toplumsal rıza üretmeye çalışmaktadırlar. Atatürk’ün ebediyete intikalinden sonra çok partili yaşama geçilmesiyle birlikte izlenen uzun erimli ve sinsi bir senaryo vardır.

Kurucu önderimiz Atatürk’ü bir yol gösterici olarak değil sembolik bir figür olarak kurgulayanlar toplumsal bölünmeyi destekleyerek ekonomik ve siyasal ayrıcalıklarını sürdürmek ve sağlamlaştırmak amacı gütmektedirler. Yıllardır izledikleri politikalarla günümüzde ülkemizin içinde bulunduğu hazin duruma yol açan sağ siyasal partiler, sermaye ve onun destekçisi medya kültürel bölünmenin ve yaratacağı sonuçların baş sorumlularıdır. 

DOÇ. DR. AYŞE ATALAY



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları