Olaylar Ve Görüşler

Kötü Türkler(!) Kulübü - Işıl NEBİOĞLU

17 Kasım 2021 Çarşamba

Son günlerde herkes onu konuşuyor, tartışıyor. Başarılı bir sinematografi ve nefis oyunculuklar. “Kulüp” dizisinden bahsediyorum. Fırsat, bütçe ve zaman verildiğinde Türk dizi sektörünün dünya standartlarında işler yapabildiğini dijital platformlarla gösterdik. Proje emekçilerinin ellerine sağlık.Bu, işin biçimsel yönü. Bir de içerik yönü var. 

Sanat yüzyıllardır propaganda aracı olarak kullanılmıştır, fikirleri topluma tanıtmak, yaymak, yönlendirmek için. Bu bazen siyasi iradenin, bazen sanatçının tasarrufudur. Diziler de ülkemizde halka en kolay ulaşan ürünler. Dolayısıyla yönetenlerle doğrudan ilişkili kanal patronları, evimize istediği propagandayla girebiliyor.

Dijital platformlar daha “özgür”. Netflix gibi dünyaya hükmeden bir mecra, bizi dünyaya ve bize anlatabiliyor. Nasıl anlatmak isterse öyle. Proje tasarımında ne kadarı sipariş, ne kadarı tasarımcı insiyatifi, bu değişkendir. 

Bir proje tasarlanırken karakter analizleri çıkarılır. Karakterin tüm özellikleri, projedeki misyonu belirlenir.

Örneğin 50’li yıllarda geçen bir dizi çekeceksiniz. Politik atmosferi azınlıklar perspektifinden anlatacaksınız. Karakter kaleminde altı ana karakter ve yan roller var. Ana karakterlerin üçü gayri müslim, üçü “Müslüman - Türk” önkabullü roller. 

İlk üçlü iyi karakterler. İkinci üçlüde bir salt kötü, bir ortalama kötü, bir de iyi karakter var. Fakat iyi karakter de bir “azınlık”. Dışlanan bir eşcinsel. 

SACİT ASLAN YALANLADI

Yan rollerde de durum aynı. İyi - Müslüman - Türk bir muhafazakâr. Kötü adamın namaz kılmasını bile engellediği bir “azınlık”. 

Maksim’in sahibi Sacit Aslan bir yayında merak edilen “O kulüp Maksim mi” sorusunu cevapladı. Cevap hayırdı. Ama üç ana rol gerçekti. Senaristlerden birinin ailesi olan bu üç kişi Maksim çalışanıydı. Dizideki gibi “gayri müslimleri kovun” dayatması yaşamadığını ve duymadığını söyleyen Aslan, yanlarında çalışanların isimlerini bile sayıyordu. Matilda ve kızı anlatıyı tutarlı kılıyordu.

İsmini bile değiştirmeden çizdiğiniz karakter üzerinden bir fantezi işleyebilirsiniz tabii ki. Kuşaklarca çalıştığınız yerden, kimliğiniz yüzünden kovulmuş gibi anlatabilirsiniz hikâyenizi. Kurgu bu ya... Üstelik dönem benzer olayların yaşatıldığı, utanç verici bir dönem.

İster tarihsel bir kesit olsun ister bir fantezi, tasarladığınız eserde tüm iyilerin “azınlık”, “çoğunluğun” tamamen kötücül olduğu kabulü akla yatkın mı? Ve bu kabulle neyi amaçladınız?

Dizinin geçtiği yıl, 6-7 Eylül Pogromu’nun sonrası, 1959.

Bu durumda bu bir Demokrat Parti eleştirisi midir? Öyleyse soru baki: “Çoğunluğu”, niçin siyasi iradeye dahil edip, bir bütün olarak kötü resmettiniz? 

BU BİR YÜZLEŞME Mİ, KÖRÜKLEME Mİ?

Eserini “Mozaik çatladı” ifadesiyle, gururla sunan Menderes hükümetini haklı kılmak mı doğruydu, inadına birbirini kollayan, sarılan komşuyu, dostu -en azından bir sahne- hatırlatmak mı?

Geçen yıl aynı mecrada, yine tartışmalı bir dizi yayımlandı: “Bir Başkadır”. Onun cümlesi ise “iyi muhafazakârlar, kötü laikler” idi.

Sol, kimlik siyasetiyle paralize edilir, aydınlanma ve sınıf siyaseti kenara itilirse liberalizm her alanı doldurur. Kültür sanat alanında da olan budur.

1938, koca bir ulus ağlıyor. Manşetler “Babamızı Kaybettik” diye haber veriyor. Ata’nın naaşı Ankara’ya taşınıyor. Puslu gökyüzünden düğmeler yağıyor tabutun üstüne. Yahudi yurttaşlarımız ceketlerinden, gömleklerinden kopardıkları düğmeleri atıyorlar babalarına. Yahudi kültüründe bu “Sensiz bir eksiğim” demek. Ne büyüleyici bir uğurlama...

LİBERALİZMİN PERDELEDİKLERİ

1940, Naziler Paris’e giriyor. Yahudi halkı insanlığın en büyük utancını yaşarken Paris büyükelçimiz Behiç Erkin 20 bine yakın Yahudi’yi Fransa’dan Türkiye’ye getiriyor. Aralarında binlercesi tek kelime bile Türkçe bilmeyen, çok eskiden Türkiye’den Fransa’ya yerleşmiş insanlar. Nazi kamplarına düşenlerin izini sürüp onları dahi kurtarıyor. Yahudilerce “büyükelçinin vagonları” gibi isimler veriliyor kurtuluş trenlerine. Destansı bir mücadele... 

Bizzat Atatürk’ün çabalarıyla kurtarılıp ülkeye getirilen onlarca Yahudi bilim insanının hikâyelerini dinledik hep.

Kardeşliğin, yurttaşlık hukukunun, eşitliğin uğradığı saldırı, 70 yıllık karşıdevrimin büyük eserlerinden biridir. Oysa Türk devrimi bu esaslarla gerçekleşmiştir. 

Neyin altını çizdiğiniz, neyin propagandasını yaptığınız sizin seçiminizdir. Yahut birilerinin seçimini uygulamaktasınızdır. Ama göstermek istemediğiniz gerçeklik halkın hatıralarında mevcuttur. Mozaik o denli parçalanamamıştır. 

Biz bizi biliriz, severiz. İyiyi, kötüyü sadece insanlıkta ararız.

IŞIL NEBİOĞLU

UYGULAYICI YAPIMCI / SİNEMACI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları