Olaylar Ve Görüşler

Kapitalizme karşı onurlu duruş - Prof. Dr. Melih BOYDAK

05 Ağustos 2023 Cumartesi

Küreselleşme, sermayenin küreselleşmesidir ve sermaye doğayı dışlar. Bugün Akbelen, Fırtına Deresi, İkizdere, Kazdağları ve Munzur Vadisi’ne yapılan baskının temeli küreselleşme ve sermayedir. Akbelen direnişi doğa yıkımına ve fosil yakıtların kullanımına karşı saygın bir mücadele, halkın yaşam hakkına, toprağına göz diken vahşi kapitalizme karşı bir duruştur.

Küreselleşmenin özünde varsıl ülkelerin, yoksul ülkeler üzerindeki hegemonyalarını artırma düşüncesi yatmaktadır. Küreselleşmenin yönlendirici ve uygulayıcıları IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, çok uluslu şirketler ve uluslararası tahkim yasalarıdır. Sistemde çok uluslu şirketler, politikacı, bürokrat, medya zinciri kurulmakta, STÖ’ler elde edilmeye ve yerel halk bölünmeye çalışılmaktadır. Fakir ülkelerin doğası, sermayenin baskısı ile yıkıma uğradı. Devletin sosyal rolü ve bireylerin sosyal güvencesi zayıfladı. Yoksul ülkelerin birçoğu bağımsız olarak kalkınma yeteneklerini kaybettiler. Küreselleşme, ormanlarda ve doğada sınırsız tahribata neden oldu. Dünyanın ekosistemlerindeki ekolojik sermayesi de artık insan gereksinimini karşılayamamakta hızla azalmaya başlamıştır. 

Bu yıkıma karşı hazırlatılan “Brundtland Raporu” veya “Dünya Komisyonu Raporu”nun (1987) merkezinde yer alan ve Rio Deklarasyonu’na (1992) da temel oluşturan “sürdürülebilir kalkınma” görüşü de doğa tahribatını ve küresel ısınmayı durduramadı. Raporda yer alan ‘kuşaklar ötesi sorumluluk’ kavramı, ekonomik büyümeye yön verecek bir politik prensip olarak tanımlanmıştı. “Sürdürülebilir kalkınma” kavramı, doğanın bir bütünlük içinde, dengeli bir sistem olduğu ve doğanın korunması gerektiği “reformcu çevrecilik” veya “ekolojik gelişme” anlayışı ile örtüşmektedir.

“Reformcu çevrecilik”in engelleyemediği olumsuz süreçte, Norveçli felsefeci Arne Naess tarafından, doğayı merkez alan “derin ekoloji” görüşü gündeme geldi. Derin ekoloji; insanı canlı cansız tüm öğelerle eşit sayıp, ekosistem bütünlüğü ile biyolojik çeşitliliğin devamını esas almaktadır. Doğadan sadece yaşamsal gereksinimlerin karşılanmasını, yeryüzünde her şeyin değerli olduğunu, hatta değeri sadece insan değeri olarak görmenin ırkçılık olduğunu kabul etmektedir. Kapitalist dünya bu görüşün çok uzağındadır. 

Anayasanın 169’uncu maddesindeki “Ormanlara zarar verecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilmez” hükmüne karşın, değişik yasalarla, örneğin ormandan alan çıkaran 2B uygulamalarıyla ve maden yasası ile bu hüküm yok sayılmaktadır. Zengin dünyanın terk etmeye başladığı termik santrallar ile enerji elde etme köhne teknolojisi, kapitalizm yoluyla ülkemizde dayatılmakta, sermayeyi doğaya ve topluma tercih eden, ilkel ve insan merkezli bir doğaya bakış anlayışı hala sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Termik santrallar, doğa yıkımı yanında, insan yaşamını tehdit eder boyutlara gelmiş ve köylümüzü topraklarını terk etmeye zorlamaktadır. Bodrum ve Milas’ın su kaynaklarının etkileneceği bir ortama sürüklenmektedir. Vahşi kapitalizm bir yaşam ortaklığını, ekosistemi acımasızca yok etmektedir. Türkiye’nin doğası için bir yıkım olan Maden Yasası ivedilikle değiştirilmeli, Türkiye yenilenebilir enerjiye yönelmelidir.

Akbelen direnişi, köylümüzün, halkımızın sağlığını, doğasını, suyunu, tarlasını tehdit eden ve göçe zorlanarak elinden alınmak istenen yaşam hakkını demokratik yolla savunma hakkıdır. Dünya ölçeğinde önem taşıyan bu onurlu ve demokratik duruş, tüm kesimlerce desteklenmelidir. Doğayı koruma bir vatan savunmasıdır.

PROF. DR. MELİH BOYDAK 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları