Olaylar Ve Görüşler

Kamburu Atmak - Ferruh TUNÇ

14 Temmuz 2020 Salı

Birinin yüzünde bir sivilce çıkar, günlerce mesele edinir. Bense sırtımda bir kamburla yaşıyorum... Sözcüğü sözcüğüne aynı değilse de bu ifade otuz kırk yıl önceden öykücü Necati Tosuner ile yapılan bir söyleşiden aklımda kaldı.

O ve onun gibi nice yazarlarımız var; edebiyle” yaşıyor ve yazıyorlar, fakat biz yeterince izleyemiyor, etkileşemiyoruz onlarla: Dirsek atma ile sırt sıvalama dışında, birbirimizden haberdar olacağımız, yüreklendireceğimiz ve bir o kadar zorlayarak, birbirimizi geliştireceğimiz bağları ne piyasalar ne dergiler ne festivaller sunuyor çoktandır edebiyat dünyasındaki bizlere.

Sanırım bunun en önemli nedeni edebiyatla sınırlı olmayan, onu da içeren bir bağlam yitimi”. Bizi biz yapacak; birbirimizle ilgilenme, birbirimizi merak etme ve sevme dayanağı da olacak; kendimizi, ilgimizi, dünyalarımızı kapsayıp, genişletirken birbirine bağlayacak olan etkileşim” eksikliğini ben buna bağlıyorum. Bu öyle önemli ki, varlığı bizi hafifletecek olanın yokluğu, sırtımıza birilerinin git gide ağırlaşan bir yük bindirmesine neden oluyor: Otoriterlik, hoyratlık, bayağılık, değerbilmezlik, kibir ve küstahlıktan oluşan kamburumuz günden güne irileşiyor.

YENİ BİR ÇAĞ KIRILMASI

Bretton Woods düzeninin yıkılmasını milat alabileceğimiz bir çağın yeni bir kırılmaya ya da milada dayandığı zamanları yaşıyoruz: Doların altın karşılığı olmaktan çıkmasıyla akışkanlık ve keyfilik kazanan sermaye, dünyayı kuşatıp nefesini keserek seçeneği olan reel sosyalizmi de yok ettikten sonra, eksikleriyle, yanlışlarıyla da olsa, eskiden insanların bir kısmını bütünleyen, etkinleştiren, umutlandıran insani paradigmaları, mantalite ve dünya görüşlerini de öldürdü; yerine neoliberal ekonomizmi, pragmatik felsefeyi, tekniğe hizmet eden bilimi, imansız dini koydu.

Bunları reddeden sanatı ise sözüm ona muhalif, nihilist bir estetizmin kucağına iteleyerek insanlığın en büyük umudu ve dayanağı olan sezme ve duyma gücünü; kurduğu gönüllü kölelik, öğrenilmiş çaresizlik, habersiz sömürü, yalandan özgürlük düzenini tehdit eder olmaktan çıkardı.

Aydınlanma, ulusal kurtuluş, yeniden kuruluş ve sosyalizm çağlarının birçok nedenle kesintiye uğrayan diğerkam, eşitlikçi, barışçı, enternasyonalist ve yurtsever sanatının yerine kolonyal medenileştirme dönemi ile -kullandığı yöntemler dışında- özde benzer olan oryantalist, Batı merkezci, emperyal muhayyileyi tehdit etmekten uzak, sosyal ve insani gelişim alanları dışında temalara sürgün edilmiş bir sanatı teşvik etti.

Uygulaması çöken sosyalizmin, aslında onun bir türü olduğunu ve bir türe indirgenemeyecek sosyalizmin aslında sanatsal bir tahayyülün ürünü olduğunu, bu tahayyülün kendisi için en büyük tehlike olduğunu hiç kuşkusuz biliyordu; bu yüzden, kurulu düzenle hesaplaşmak dışında her şeyi yapmakta özgür yeni bir sanat kurumu, -bununla birlikte bir edebiyat- yaratmaktadır diyebiliriz neoliberal globalizm.

NEOLİBERAL KAMUFLAJ

Bir çocuğun oyun tepsisi gibi kıtaların, bölgelerin, ülkelerin yaşamlarını alt üst etti, saray erbabının av partilerini andıran kitlesel cinayet partileri düzenledi. Kardeşi kardeşe düşürdü. Sağlığı, eğitimi, ulaşımı, taşeronlaştırdı; kamusal hizmetleri sermayesi olanın nemalanacağı kamu-özel ortaklığı yaftalı yeni düzeneklere devretti.

Ulusal varlıkları uluslararası sermayeye devretti. Var olan her şeyi finansallaştırarak küçük tasarrufçuyu bir at yarışı oyuncusuna çevirdi. Cemaatçiliği şirketokrasi destekli sivil toplumculukla, etnikçiliği kültürel haklarla bocaladı. Uygarlığı, cinsiyet ayrımcılığına karşı olmak ve cinsel tercih özgürlüğüne saygı duymakla sınırladı.

Mutluluğu, hedonist bir iyi hissetme haline, insanı bir tüketici olmaya indirgedi. Mangıristan” liberalizmini, kazino kapitalizmi”ni, demokratik, eşitlikçi, bütüncül kamusal bir gönenç arayışının yerine koydu; onu, sistemin tekelci kapitalist, emperyalist makine dairesini örten bir kamuflaj olarak kullandı.

ÜLKEMİZ, HALKIMIZ, DİLİMİZ

Bağlam yitiminden kurtulmak üzere, onun bizi sürdüğü ya da gönüllüsü olduğumuz nihilist estetizmden kurtarmalıyız. Etnik kimlik, coğrafi alan, kültürel haklar, cinsiyet ayrımcılığı gibi çok önemli konulardaki duyarlığımızı daha büyük paradigmalara taşımalıyız. Sırtımızdaki kamburları atmalıyız.

Diktatörleri halkının ve ülkesinin üstüne değil, siyasal mezarlarına devrilecek şekilde tahtlarından indirmeliyiz. Bugün hâlâ en büyük ve değerli varlığımız ülkemiz, halkımız ve dilimizdir. 

Geçmiş bir masala dönüşmeyecek, yarın ulaşılmaz bir düş olarak kalmayacaksa öykümüzdeki bu dağılmayı, şiirimizdeki bu kendi kendine yeten kapalılığı, romanımızdaki onu sığlaştıran zanaat ve kestirme sanatçı olma hevesini terk ederek bizi, anlaşmazlıklarımızı belirginleştirerek ortaklıklarımızı çoğaltacak, böylelikle bir üst yaşam deneyimine taşıyacak yollar arayıp bulmalıyız. Bu bağlam yitimini durdurmalı, bizi etrafında toplayacak, bizi yeniden yaratacak sanatın yolunu açmalıyız.

Söze girerken değindiğimiz söyleşideki öykücü Tosuner, doğuştan ve tedavisi mümkün olmayan bir kamburu taşımaktan söz ediyordu ve bunun sırttan mental olarak atılabileceğine getiriyordu sözü. Bağlam yitimimiz doğuştan değil, bu yüzden sırtımızdan atmak daha da kolay olsa gerek.

Yoksa şimdiki sivilcelerimiz bile kamburlara dönüşebilecek.

FERRUH TUNÇ
ŞAİR - YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları