Olaylar Ve Görüşler

Kadının statüsü: 1 eksi 1

02 Haziran 2015 Salı

Türkiye’de statüsü gittikçe tehlikeye düşürülen kadınlar için, Anayasa Mahkemesi’nin resmi nikah olmadan imam nikahı yapan kişilere cezai yaptırımın kaldırılmasına ilişkin kararı, AKP iktidarının Türkiye’yi kontrol altına alma hedefinin sadece bir parçasını oluşturuyor.

Ayşenur İslam 28 Mayıs 2015 tarihinde Habertürk Ankara binasını ziyaretinde TOKİ konutlarında 1+1 daire tiplerine artık yer verilmeyeceğinin nedenini Türk aile yapısına uygun olmayışı şeklinde açıkladı.
Bu büyük sosyolojik tespiti izleyen saatlerde, 1+1 dairelerin ortadan kalkmasına karar veren zihniyetin uzantısı diğer bir karar da Anayasa Mahkemesi’nden geldi: Resmi nikâh olmadan, imam nikâhı yapan kişilere cezai yaptırım kalkıyordu.
Türkiye’de statüsü gittikçe tehlikeye düşürülen kadınlar için, skandal niteliğini taşıyan bu karar aslında AKP iktidarının, Türkiye’nin değişmekte olan sosyolojik bütününü, kontrol altına almak adına attığı adımlardan yalnızca birkaçını oluşturuyor.

Sanayileşme ve kadın
Sanayileşme, kentleşmeyi ve onun doğal sonucu olarak da bireyselleşmeyi meydana getirmiş, kadını da aile ile özdeşleşen konumundan özgürleştirerek, onun birey olarak attığı her adımda patriarkal olan tüm toplumsal kodlarını kimi zaman bilinçli kimi zaman ise değişimin bir dişlisi olarak kırmasına ve bu toplumsal yapıdan beslenen iktidarın yok olmasına da imkân tanımıştır.

AKP politikaları
2012 yılından beri kadınların bedenleri üzerinden yürütülen politikaların altında, 2023’ü hedefleyen mevcut iktidarın büyük bir korkusu yatıyor. Çünkü AKP’nin ağırlıklı olarak oylarını aldığı bölgeler olan kırsal ve gecekondu semtleri bireyselleşmenin neredeyse olmadığı, kadın özgürlüğünün yalnızca giysiler üzerinden “açılmak” ya da “kapanmak” olarak algılandığı, kadınların ücretli ve güvenceli işleri bulmakta zorlandığı, çocuk gelinlerin, aile içi şiddet oranının yüksek olduğu, kişilerin erkek ya da kadın olsun kararlarını tek başlarına veremedikleri yerler olması bilinen bir gerçek.
Ancak, AKP’nin yıllar içerisinde yürüttüğü, yol götürme, kırsal kesimi oy kaygıları ile büyükşehirlere bağlama, dünya konjonktüründeki değişimler, sosyal medyanın kullanımının, iktidar için olumsuz etkileri bu seçimlerde yekten gözükmeyecek olabilir ancak parti önümüzdeki yıllarda işlerin içinden çıkmakta zorlanacağının da farkında.

Kadın cinayetleri
Kaçınılmaz olarak kentleşme, hane halkını dışarıya çıkmaya ve çalışmaya zorlarken, kadınların da istihdamda yer alarak ekonomik olarak güçlenmelerine, kendi kararlarını verebilmelerine imkân tanır. 2014 yılı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre kadınların yüzde 47’si, kendi hayatları ile ilgili vermek istedikleri kararlar yüzünden öldürülmüşlerdir.

1+1’i önleme!
1+1 evler, çocuksuz bir çiftin, bekar kadın ve erkeklerin tercihlerini oluştururken, bu dairelerin inşasını önleme “geleneksel aile” yapımızla bir ilgisi olmazken, özel hayata müdahalenin de ötesinde, bir toplumun değişen ihtiyaçlarına da ket vurmaktır.
Bununla birlikte, Türk aile yapısının sıkıntılı bir dönemden geçtiğinden hemfikirim; nedeni ise hemen hemen her gün, korkunç bir biçimde, sokak ortalarında, sessiz kuytularda, bazen de ışıklı evlerde kadın cinayetlerinin işlenmesi, başkentin göbeğinde yetiştirme yurtlarında çocukların şiddete, tacize uğraması hatta dayaktan öldürülmesi...
UNICEF’in 2014 verilerine göre, çocuk gelinlerinin oranının yüzde 28, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oranın yüzde 41’e varışı, kızların babalarının çocuklarını doğurmaları, sığınma evlerinin Avrupa Birliği standartlarına göre 3 bin 800 olması gerekirken 65 ile sınırlı oluşu ve öldürülen kadınların yüzde 46’sının eşlerinin tarafından öldürülmesine neden olan mizojenist ve yetkinlikten yoksun iktidar politikalarının varlığıdır.
Üzülerek belirtmekte fayda var ki, T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın hem kendisi hem de bugün makamı dolduran kişi aslında yoklardır. Edebiyat bölümü mezunu olmasından cesaret aldığım, Sayın Ayşenur İslam’a naçizane tavsiyem, 1987 yılında Duygu Asena’nın kadın hareketine ivme kazandıran değerli eseri “Kadının Adı Yok” adlı kitabı okuması ve artık bırakın kadının adı değil, içinde bulunduğu anlayışın politikaları devam ettirildiği takdirde bizzat kadının kendisinin de toplumda olmayacağını fark etmesidir. Kadınlı bir toplum umuduyla...  

DENİZ BAĞRIAÇIK Sosyolog ve Toplumsal Cinsiyet Uzmanı

 

-

 

Resmi nikâhın önüne geçilirse

 

Anayasa Mahkemesi’nin çoğunlukla vermiş olduğu “imam nikâhı” kararının mantığını anlamak, hukukla bağdaştırmak mümkün değildir.

Medeni Kanun’dan önce yürürlükte olan İslam Hukuku’nda evlenme, devletin resmi memurlarının değil din adamlarının gerçekleştirdikleri bir işlem olarak öngörülmüştü. İmam tarafından gerçekleştirilen bu işleme imam nikâhı adı verilmekteydi. Bu düzenlemede bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi mümkün idi.

Boşanma hakkı
Boşanma ise tamamen farklı idi. İslam’da imam nikâhı evlenme yasak olmasına karşın, boşanma imamın kararını gerektirmemekteydi. Boşanma hakkı erkeğe tanınmış bir haktı, kadının boşanma hakkı yoktu. Bu düzen kadını ezen ve yok sayan bir düzendi. Evlenme konusunda karar yetkisi olmayan, velisi tarafından dahi imam önünde verilebilen kararla evlendirilen kadının boşanma konusunda da karar yetkisi yoktu. Evlenme imam güvencesine bağlandığı halde, boşanma ise tamamen kocanın insafına bırakılmıştı.

Medeni Kanun
Kadın hakları alanında bir devrim olan 4 Ekim 1926 tarihli Medeni Kanunumuz (Türk Kanun-u Medenisi) kadını bu çağdışı düzenden kurtarmış, evlenmeyi devlet güvencesine, boşanmayı ise yargı kararına bağlanmıştır. Bu anlamda olmak üzere kadın bizzat kendi özgür iradesi ile devletin resmi evlendirme memuru önünde evlenme isteğini açıklarsa evlenebilecek, haklı bir neden olmadan yargı erkeğin başvurusu üzerine boşanmaya karar veremeyecektir.

İmam nikâhının esareti
Getirilen bu düzenlemeye rağmen kişilerin İslam dinine ilişkin inançları nedeniyle “imam nikâhıyla” evlenmesi ve özellikle birden fazla kadınla evlenme geleneğini devam ettirmesi tehlikesini önlemek gerekmekteydi. Erkeğin İslam Hukuku’nun ve toplumun baskıları karşısında zina suçunu işlemekten kurtulmak için resmi nikâh yerine imam nikâhı yolunu uygulamaya devam etmeleri önlenmediği takdirde kadınların imam nikâhının yol açtığı esaretten kurtulması mümkün olmayacaktı.

Peki İsviçre?
İsviçre Medeni Kanunu’nda bu kaygı “resmi nikâh yapılmadan kilise nikâhının” ön plana çıkarılmasının önlenmesi amacıyla eski 118. maddesinin II. fıkrasında “Evlenme cüzdanı gösterilmeden kilise nikâh töreni yapılamaz” emredici hükmü getirilmiştir. Ancak maddedeki “kilise nikâhı yapılamaz” hükmünün yanlış anlaşılmaya yol açacağı düşüncesiyle, sonradan “kilise nikâh töreni yapılamaz” ifadesi yerine her türlü dini nikâhı yasaklamak amacıyla “dinsel evlilik yapılamaz” şeklinde değiştirilmiştir. Kurala aykırı davrananlar için hapis cezası da getirmiştir.
Dünyanın en demokratik ülkeleri arasında gösterilen İsviçre’de bugüne kadar İsviçre Ceza Kanunu’ndaki 292. Madde hükmünün Anayasa’ya aykırılığını iddia eden tek kişi çıkmamıştır. İsviçre Medeni Kanunu’ndaki bu düzenleme bizim ülkemiz için çok daha gerekli olup, bizim eski TMK’mizin 110. maddesine aynen alınmıştır. Bu hükmün boşa çıkartılmaması için de eski TCK’mize buna aykırı davrananlar için hapis cezası öngörülmüştür.

Hapis cezası
Yeni 01.01.2002 tarihli 4721 sayılı TMK’miz eski 110. maddeyi 143. maddesine aynen almış ve bu düzenlemeyi korumuştur. Anayasa koyucusu Anayasa’nın 174. Maddesinin 4. Fıkrasında Türk Medeni Kanunu’nun bu hükmünün Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülemeyeceğini öngörerek bu düzenlemeye çok sıkı bir güvence sağlamıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı
Anayasa Mahkemesi bu haklı mantık ve yasal gerekçelere uygun olarak, Türk Ceza Kanunu’ndaki cezai hükümlerin Anayasaya aykırılığı iddiasını 1999 yılında ret etmiş iken, yeni yapısı ve üyeleri ile aynı mahkeme Mayıs 2015’de resmi nikâh yapılmadan dini tören yapılmasını yasaklayan ve failleri hakkında cezai yaptırım öngören “TCK’nin 230. maddesi hükümlerini Anayasa’ya aykırı bularak” iptal etmiştir.

Hukuk neresinde?
Bu karar ile Türk kadınına resmi nikâhla getirilen güvence yok edilmiştir. Erkek hem de birden fazla kadınla imam nikâhı yaparak İslam Hukuku gereği zina suçunu işlemekten ve bu tür birleşmeleri meşru gören toplumsal baskıdan kurtarılmış kadın hakları alanında yaratılan önemli bir devrimi yok etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, bu kararı ile Anayasa’nın 174/4 hükmünü ihlal etmiştir. Zira bu hüküm resmi nikah yapılmadan dini tören yapılmayacağına ilişkin düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülemeyeceğini öngörmekle, bu hükmün ihlaline ilişkin cezai yaptırımlara ilişkin hükümleri de kapsayan bir ruh ve anlam taşımaktadır. İptal kararı bu ruh ve anlama aykırı olmuştur.  

Prof. Dr. AHMET M. KILIÇOĞLU Atılım Üniv. Hukuk Fak. Öğr. Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları