Olaylar Ve Görüşler

Kadına karşı şiddetle mücadele ve İstanbul Sözleşmesi - Dr. Fulya EROĞLU

26 Kasım 2021 Cuma

Her gün kadın cinayetleriyle karşılaştığımız bugünlerde, kadına karşı şiddet olgusuyla etkin mücadelenin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi ise pek çok endişeye neden olmuştur. Sözleşmeden çekilme kararına karşı, “sözleşmenin Türk aile yapısı ile uyuşmadığı”, “eşcinselliği özendirdiği” ya da “zaten iç hukukumuzda sözleşmenin öngördüğü korumalar sağlanmış olduğu için sözleşmeye ihtiyaç da bulunmadığı” gibi argümanlar ileri sürülmüştür. Peki, İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği nedir? Sözleşme gerçekten, “Türk aile yapısıyla uyuşmayan” hükümler barındırmakta mıdır? İç hukukumuz sözleşmenin ötesinde midir? Mümkün olduğunca anlaşılabilir bir şekilde bu soruların cevaplarını vermeye çalışacağız.

İDDİALAR ASILSIZ

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen sözleşmenin tam adı, “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. Kadına yönelik ve aile içinde her türlü şiddeti kapsamına almaktadır. “Bu sözleşmenin, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları orantısız bir biçimde etkileyen kadına karşı her türlü şiddet için geçerli olacağı” (madde 2) belirtilmektedir. Sözleşmede yer alan bazı tanımlar ise şunlardır: madde 3: 

‘Kadına karşı şiddetten’, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.’

‘Aile içi şiddet’, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgâhı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.’

‘Kadın’ terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.”

Sözleşmede, iddia edildiği gibi aile yapısına etki edecek herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Aile içi şiddet tanımının kapsamı geniş tutularak, önceki eşler tarafından gerçekleştirilen ya da aynı ikametgâhı paylaşmayan bireyler tarafından gerçekleştirilen şiddet fiillerinin de mücadele kapsamına alınması sağlanmıştır. Sözleşme, şiddet uygulayan kişi ile mağdur arasında resmi nikâh bulunması şartını da aramamakta ve “birlikte yaşayan bireyler” arasındaki şiddet fiillerinin de engellenmesini hedeflemektedir. Kişilere herhangi bir yaşam tarzı dayatmamakta, ancak hangi yaşam tarzını benimsemiş olursa olsun herkesi koruması kapsamına almaktadır.

KAPSAM YETERSİZ

İç hukukumuzda da kadına karşı şiddetle mücadaleye ilişkin belli başlı düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak sözleşmede yer alan hükümlerin bir kısmı henüz iç hukukumuza alınmadan sözleşmeden çıkılmıştır. Örneğin:

Sözleşmenin 46. maddesinde, kadına karşı şiddet fiilleri suç olarak düzenlenirken bazı ağırlatıcı sebeplere de yer verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ne yazık ki gerek kanunlarımızda yer alan suç tipleri gerekse bunlara ilişkin ağırlatıcı haller, sözleşmenin öngördüğü kapsama erişememiştir. Örnek olarak, sözleşmenin 46. maddesinde, “suçun bir çocuğa karşı veya çocuğun huzurunda işlenmesi” hali bir nitelikli olarak görülmektedir, buna karşılık iç hukukumuzdaki nitelikli haller bu kapsama erişememektedir. 

ALTERNATİF SÜREÇ YASAKLANMALI

Diğer örnek, sözleşmenin “zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin veya hüküm vermenin yasaklanması” başlıklı 48. maddesidir. Her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin yasaklanması gerekmektedir. Ancak iç hukukumuzda kadına karşı şiddet olaylarında uzlaşma gibi alternatif çözümlere başvurulabiliyor. Bazı şiddet fiilleri uzlaşma dışında tutulmuş olsa da, örneğin basit tehdit suçu gibi, manevi şiddet teşkil eden fiillerde uzlaşmaya başvurulabiliyor. Kadına karşı gerçekleştirilen bir tehdit fiilinin uzlaşma sonucu çözülmesi, özellikle şiddetin çoğunlukla dört duvar arasında yaşandığı aile içi şiddet olayları açısından oldukça vahim sonuçlara sebep olmaktadır. 

Ayrıca hukukumuzda takdiri indirim, hapis cezasının ertelenmesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, basit yargılama usulü, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, cezanın infazının ertelenmesi vb. uygulamalar yer alıyor. Kadına karşı şiddet fiillerinde bu tip indirim ya da ertelemelerin olması, kadına karşı şiddet olaylarında mücadeleyi güçleştiriyor. Failde, kadının artık devlet korumasından eskisi gibi yararlanmadığı düşüncesini pekiştirmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin sağladığı güvenceler, ne yazik ki iç hukuk tarafından henüz sağlanamamıştır.

DR. FULYA EROĞLU 

ALTINBAŞ ÜNİVERSİTESİ CEZA VE CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU ANABİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları