Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İnsanlığın Yakıldığı Gün - Okan TOYGAR
“Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak”
Ataol Behramoğlu
Olaylar, şenliğin ikinci günü cuma namazından çıkan yaklaşık bin
kişinin “Sivas Aziz’e mezar
olacak”, “Vali istifa”
sloganlarıyla önce hükümet konağına,
ardından da kültür merkezine doğru yürüyüşe geçmesiyle
başladı.
Kimilerinin elinde bir gün önceden hazırlanmış olan ve halkı açıkça cihada çağıran “Müslüman Kamuoyuna” başlıklı bir
bildiri vardı.
Sayısı ve coşkusu
gittikçe artan bu grup, henüz
açılışı dahi yapılmamış olan Ozanlar Anıtı’nı ve kültür merkezi önünde bulunanları taşlarken, polis
telsizlerinden Emniyet müdürünün “Müdahale
etmeyin” talimatı duyuluyordu.
Herhangi bir engelle karşılaşmadığı için gittikçe cesaretlenen kalabalığın bir sonraki adresi, Aziz Nesin’in de
kaldığı Madımak
Oteli idi. Kısa sürede sayısı binleri bulan göstericiler şimdi sloganlar atarak oteli taşlıyorlardı.
ÇILDIRTAN ÇARESİZLİK
İçeride tiyatro topluluğunun en genç üyesi, on dört yaşını yeni bitirmiş olan Menekşe
Kaya’nın, kırılan cam seslerinden korkmuş olan on iki yaşındaki kardeşi Koray’a sarıldığı anlarda, canilerin
oteli kuşattığını duyan baba
İsmail Kaya otele doğru koşmaktaydı.
Koşarken sadece çocukları Menekşe ve Koray’ı değil, Ankara
Pir Sultan Abdal Derneği’nden öğrencileri
olan Huriye’yi, Yasemin’i, Asuman'ı da
düşünüyordu. Kim bilir ne kadar korkmuşlardı.
Kafasının içinde bir yığın soru ile tam otele giden
yola sapmıştı ki bir anda asker barikatı ile karşılaştı. “Geçemezsin” dediler ona. Binlerce saldırgan otelin önündeydi ama o gidemedi. İzin vermediler.
Bir baba olarak tarifi zor bir çaresizlik
içinde geri döndü.
Sadece iki kez otel ile telefon
bağlantısı kurabildi ve dernek yöneticisi
Kamber Çakır’dan otelin büyük bir kalabalık tarafından taşlandığını, çocukların yukarı katlara
çıkartıldığını öğrendi. Elinden hiçbir
şey gelmiyordu.
Devletin güvenlik güçleri tek umuduydu. Havaya ateş açsalar, basınçlı su sıksalar ya da göz yaşartıcı bomba atsalar belki de
dağılırdı gözü dönmüş kalabalık. Ancak saatler geçiyor, her nedense bunların hiçbirisi olmuyor, polis copunu dahi
kullanmıyordu.
KIRILMADIK CAM KALMADI
Kalabalık hızla
çoğalmış, yaklaşık on beş bin kişiyi bulmuştu.
İki gün önce kaldırım çalışması bahanesiyle elli metre
ilerideki PTT binasının önüne
yığılmış olan taşlar, hınçla
otele fırlatılırken polisin
anonsu duyuldu: “İçerdekiler, camın önünde durmayın, dışarıdakiler
tahrik oluyor”.
Bu anons ve Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun,
şenliklerin iptal edileceği, gelenlerin şehri terk edeceği ve Ozanlar Anıtı’nın
kaldırılacağı yönündeki
konuşması, gücünün her şeye
yetebildiğini anlayan kalabalığı daha da coşturmuştu.
Dışarıdaki uğultu gittikçe artıyor ve “Laiklik
gidecek, şeriat gelecek” sesleri artık daha da yakından işitiliyordu. Korunaklı
olacağı düşüncesiyle çocuklar,
gençler ve kadınlar odalardan
çıkarak koridorlarda toplanmışlardı. Aralarında en telaşlı olanı, ne olup
bittiğini anlamakta güçlük çeken
Carina idi.
“Türkiye’de
kadınların aile içi rolü ve çevre ile ilişkileri” konulu bir tez
hazırlamak üzere Hollanda’dan gelmiş olan yirmi üç yaşındaki Carina Cuanna o
anları günlüğüne “Fakat ben
bütün bunlardan ne anlarım ki? Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne
olduğunu anlamıyorum” diye yazacaktı ve bu, günlüğüne eklediği son satırlar olacaktı.
Artık otelin ön cephesinde kırılmadık cam
kalmamıştı. Şenlik için
hazırlanan oyunda Pir Sultan Abdal rolünü oynayan Sait Metin, masa, sandalye ve
koltuklardan yaptıkları barikatın arkasında arkadaşlarıyla birlikte bekliyordu.
O telaş içinde saatlerdir su
içmemişti.
Çevresine bakınırken merdivenin altında
bir soda kasası gördü ve bir
tane içmek istedi. Onu gören Ali Balkız, “Sait, yeğenim bu sayılıdır, parasını veremeyiz şimdi, habersiz içme istersen” deyince, Sait sodayı yerine
koydu.
Katliamdan tesadüfen kurtulacak olan Ali Balkız ve birkaç saat sonra
katledilecek olan Sait Metin o can pazarında bir şişe soda üzerine bunları konuşurken dışarıda Müslümanlık adına oteli taşlayıp çocukları ve gençleri
yakmak isteyen şuursuz kalabalık, “Cumhuriyet
yıkılacak, şeriat gelecek” diye bağırıyordu.
‘BURADA ÖLECEĞİZ’
Taş yağmuru artarak devam ediyor ancak beklenen yardım bir türlü
gelmiyordu. Yavaş yavaş herkesin üzerine ölüm korkusunun sinmeye başladığı o anlarda Asaf Koçak, mızıkası ile Bregoviç’in “Çingeneler
Zamanı” isimli film müziğinden bir bölüm çalıyor, Asım
Bezirci elinde tahta elbise askısı, yüzünde sıcak gülümsemesi ile espriler yapıyordu.
Yasemin
Sivri ve Serpil Canik, “Galiba
buradan çıkamayacağız, öleceğiz burada” deyince bir
öğretmen şefkati ile Latife Aydın onların yanağını okşayarak “O nasıl söz,
burası dünyanın öbür ucu mu,
tabii ki kurtulacağız, çıkacağız
buradan” diyerek onları yatıştırmaya çalışıyordu ama bir yanıyla buna sanki kendi de inanmıyordu.
İçeride gergin bekleyiş sürerken dışarıdaki kalabalık olanlardan çok keyif alıyordu. Birisi bulunduğu
noktadan olanları rahat gördüğü
için “Çok iyi görünüyor buradan, harika oldu ya” derken
diğeri “Yakın lan, yakın”
diyordu.
Tam bu sırada küçük bir askeri birlik otelin bulunduğu alana girdi.
Bu, içeridekiler için son umuttu, ancak içlerinden bir komutan göstericilerle her ne konuştuysa
askerler geri çekildi ve tam
o sırada otelin önündeki araçlar ateşe verildi.
Saat tam 19.50 idi.
On dakika sonra askerlerin gözü önünde ve kalabalığın coşkun tezahüratı altında otelin
perdeleri de ateşe verildi, içerisinin
ahşap dekorasyonu ve merdivenleri döşeyen sentetik halılar nedeniyle yangın
kısa sürede tüm binayı sardı.
İÇERİDE HOŞGÖRÜ, DIŞARIDA ‘YOBAZ ATEŞİ’
Yobazlardan birinin “Allahım
o senin ateşin, içeri gönder, cehennem ateşi bu işte,
kâfirlerin yanacağı ateş” dediği dakikalarda, içeride Menekşe, kardeşi Koray’a son kez sarılıyor, “Kâmili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil” diyen Nesimi Çimen eşinin başını göğsüne
bastırmış, yoğun duman
ve ateş arasından bir çıkış yolu arıyordu.
Saza, türküye, semaha düşkün ve Pir
Sultan Abdal oyununda Ali Baba rolünü üstlenmiş olan on dokuz yaşındaki Serkan
Doğan, yobaz ateşini fark eder etmez bir kâğıda bir şeyler yazdı ve yanmasın
diye, birkaç kez sararak pantolonunun cebine koydu.
Aşağı katlarda bunlar olurken Aziz Nesin ve Lütfi Kaleli, dördüncü kattaki bir odada, kapının altından gelen dumanın etkisiyle
nefes almakta zorlanmakta ve çaresizlik
içinde beklemekteydi.
Yangının hızla yayılmasından sonra duydukları tiz çığlıklar üç dört dakika içinde aniden kesilmişti.
Kaleli, Aziz Nesin'e, “Ölüyoruz abi” deyince
Aziz Nesin, “Lütfi, eğer öleceksek köşeye büzüşmüş, korkarak ölmüş bir adam gibi görünmeyeyim
bu güruha. Beni şu yatağa yatır” dedi. Onun bu sözleri üzerine ağlamaya başlayan Lütfi Kaleli, son bir çare olarak yan taraftaki camı
kırılmış odalardan birine götürdü
Aziz Nesin’i.
Pencereden dışarı baktığı zaman neşe içerisinde slogan atan binlerce insanı görünce şaşkına döndü. Otelde insanlar yanarken
dışarıdakiler bayram yapıyordu. Yaşananların, insanlıkla, inançla, Müslümanlıkla bağdaşır hiçbir yanı yoktu. Bağırarak aşağıdan yardım istedi. Onun komiser
olduğunu sanarak hemen itfaiyenin merdivenini uzattılar.
Önde Aziz Nesin,
arkada Lütfi Kaleli merdivenden aşağı
inmeye başladılar. Bir itfaiye memuru da yardım etmek için onlara doğru yönelmişti ki belediye meclis üyesi Cafer Erçakmak, Aziz Nesin’i kastederek “Esas öldürülecek hayvan o, kurtarma onu” diye bağırdı.
Bunun üzerine
itfaiye memuru, yetmiş sekiz yaşındaki Aziz Nesin’i elinden tuttuğu gibi
kalabalığın önüne savurdu.
Can havliyle merdivene tutunan Aziz Nesin’e bu sırada üç itfaiye memuru vurmaya
başladı. Başından yara alan Aziz Nesin’i bir komiser onların elinden güçlükle
kurtardı ve hastaneye götürmek
üzere kucaklayarak polis arabasına koydu.
Bir tarafta yirmi yıldır eserlerinin
telif haklarından elde ettiği gelirle eğitim olanaklarından yoksun çocukları okutan Türkiye’nin önemli aydını Aziz Nesin, diğer tarafta
Müslümanlık adına onu öldürmeye
çalışan belediye meclis
üyesi, itfaiye memurları ve azgın kalabalık…
Otelin içinde kardeşlik, hoşgörü, özgür düşünce, dürüstlük, çağdaşlık varken şiir, saz, türkü varken, dışarıda tüm bunları yakıp ortadan kaldırmak isteyen karanlık bir zihniyet vardı. İnsanlık yakılıyordu.
‘BENİM YAVRULARIM ORADA’
Aziz Nesin ve Lütfi Kaleli, polis arabası ile Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesi’ne götürülürken Ankara’da bir anne-baba her şeyden habersiz, hacdan yeni
gelen komşuları Hüseyin Amca’ya hoş geldin ziyaretine gitmişlerdi. Orada
otururlarken televizyondan Sivas’ta olaylar olduğunu ve Madımak Oteli’nin ateşe
verildiğini öğrenen anne Yeter Sivri, aniden ayağa kalktı ve o telaşla kapı yerine pencereden çıkmaya
çalıştı.
“Dur kızım sakin ol” diyen Hüseyin Amca’ya,
“Nasıl sakin olayım Hüseyin
Amca, benim yavrularım var orada” dediği zaman aslında iş işten geçmiş, kızları Hacettepe Felsefe ikinci sınıf öğrencisi, kitap kurdu Yasemin Sivri
ve semah delisi on altı yaşındaki Asuman Sivri, kara yobazların yaktığı ateşin dumanı ile birlikte göğe
yükselmişlerdi.
2 Temmuz gecesi Sivas’a gelebilen aileler ve katliamdan
kurtulanların bazıları ölenlerin teşhis edilmesi için hastanelere götürüldü. Serkan ve Serdar Doğan’ın babası
da onlardan biriydi, ancak buna dayanamayacağını söyleyince doktor ile birlikte morga dayısı
gitti.
Cenazeler nabız kontrolü ile veriliyordu. Dayı büyük bir üzüntüyle ilk önce Serkan’ı teşhis etti, sonra da
Serdar’ı. Ancak Serdar’ın nabzı atıyordu. Hemen morgdan çıkardılar ve tedavi
altına aldılar onu. Henüz çocuk
denecek yaşta kendisiyle birlikte düşleri ve geleceği de yok edilen Serkan
Doğan’ın ise pantolonunun cebinden çıkan kâğıtta şunlar yazıyordu:
“Yanıyorum. Anam sakın ardımdan
ağlamasın. Ali’yim ben. Pir Sultan yoluna ölüyorum. Başıma yeşil bağla
anam. Arkamdan da sakın ağlama.”
ACIMIZ DİNMEDİ, DİNMEYECEK
Sivas’a türkü söylemeye,
semah dönmeye, halay çekmeye gelmiş olan otuz beş canın yakıldığı o utanç gününün üzerinden tam yirmi
yedi yıl geçti. Acısı hâlâ dinmedi. Katliamı görmezden gelen ırkçıların, gericilerin inadına Sivas’ın ateşini hiç
söndürmeyeceğiz.
Öfkemizi,
hesap sorma istencimizi hep canlı tutacak, bir insanlık suçu olan bu kıyımda yaşamını yitiren
aydınlarımızı, çocuklarımızı
ve gençlerimizi asla
unutmayacağız.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
En Çok Okunan Haberler
- Narin Güran davasında ikinci gün sona erdi!
- 'Önümüzdeki 72 saat önemli, bir baba olarak...'
- Milyarlık vurgun iddiası!
- Hâkimin itirafı
- Erdoğan'dan 'sürpriz' 10 Kasım kararı
- 'Kurultay haktır, Genel Başkan padişah değildir'
- Erdoğan'dan kayyum için ilk açıklama
- '22 yılın yükünü sırtıma almam'
- Yangın itirafı!
- Açıklayacağına söz verdiği 'gizli dosyalar' neler?