Olaylar Ve Görüşler

Gözümüzü Açmak Lazım

02 Mayıs 2015 Cumartesi

Bir savaşın içinde, kimseler hatırlamaz yitirilen çocukları. Ne uzuvlarını kaybedenleri görürsünüz sokaklarda, ne toprağa gömülenleri.

Açmalıyız, kocaman açmalıyız, patlarcasına açmalıyız gözlerimizi. Olup biten tüm rezilliklere alıştırdılar bizleri, her türlü ölümü sıradanlaştırıp hayatlarımızın tam ortasına bıraktılar.

Suskunluğa bağımlılık
Bu topraklar çok kan gördü, bu topraklar kanla körlendi. Vicdanlarımızın içine suç yığıp, ortaklaştırdılar hepimizi. Kan kör eder mi demeyin, eder. O kadar çok görürsünüz ki, her yara, her acılı ses, her gidiş suskun bir bağımlılık yaratır ki suskunluğa bağımlılık en tehlikeli olanıdır.
Tüm provokasyonlar belli bir kabul içine sokularak yapılır. Bunun için önce bir düşman veya düşmanlar yaratılır. Hedefe koyulacak kişi, kurum, konu her ne ise algıda ona dair bir yer açılması, manşetler, haberler, yazılar, söylemler, söyleşiler, açıklamalar, gösteriler ile işlenir. (Hrant böyle katledildi)

Empoze etmek
Organize cümleler, kişiler, kurumlar, görsel ve yazılı organlar yoluyla görünmeyen ama hissedilen bir kampanya ile sürekli empoze edilir. Birbiri ile yan yana gelmeyecek farklı kesimlerin bir çeper etrafında, hedefe konan şeyin üzerinde benzer cümleler kurması, toplumun sinir uçlarına mesajlar bırakacak girişimlerde bulunması, normal dönemlerde göze batmayabilir ama siyasi atmosferin ve gerginliğin çok üst noktalarda seyir ettiği dönemlerde mutlak bir anlamı vardır.

Nefret örgütü
Bizi, bizleri, hepimizi öldürecek bir ülke isteyenler az değil. Bizi, bizleri, hepimizi yıllar yılı hiç durmadan korkunç bir savaşın içine çekip, “milli” sunumlar ve tabutlar arkasına yığıp nefret örgütleyerek kıydıklarını, unutmayalım. Bir savaşın içinde, kimseler hatırlamaz yitirilen çocukları. Ne uzuvlarını kaybedenleri görürsünüz sokaklarda, ne toprağa gömülenleri.
Görünmez yaparlar çektiklerinizi, yaşadıklarınızı. Göze görünmez hale getirildikçe, kazanıldı sanırsınız.
Oysa “düşman” hiç bitmez, bir sonraki siz olursunuz. Bakışınız, görüşünüz, anlayışınız, yaşantınız, giyiminiz, kahkahanız, bir anda tehdit haline getirilip, sistem değirmeninde öğütülmek için öne atılır. Hatırlarsınız, sizde bir zamanlar başkalarını atıyordunuz belki de en öne.
Hepimiz birbirimizden nefret ettikçe, hepimiz birbirimize öfke biriktirdikçe, kol kola yürümenin, birlikte yaşamanın ve var olmanın hissini tatmadıkça, bilemeyeceğiz bunun anlamını. Gözlerimizi açalım, görmek ve anlamak için büyütelim bakışlarımızı.

‘Yeni bir yaşam’
Haysiyet suikastçıları dolanıyor çünkü etrafımızda. İçimizde saklanıyor, içimizde soluklanıyor ve pusularını kuruyorlar. Şarkıda dediği gibi: “Dil çöplerini kuytuda biriktiriyor.” Kirletmeden yaşayamaz, var olamaz onlar. Biz izin verdiğimiz için bu kadar rahat çekiyorlar tetiği.
“Yeni bir yaşam” dedikçe kurşunluyorlar bir yerleri, “yeni bir yaşam” dedikçe kırıyorlar, camımızı, penceremizi, “yeni bir yaşam” dedikçe sarılıyorlar eskinin köhne, kanlı yöntemlerine. Sistem kendisini değiştirmek, ileriye taşımak isteyene değil, var olanı koruyanlara yaslanıyor, karşı çıkanları da “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan ezberlere geçirerek boğazlıyor.
“Deniz olsam, kederim her yere taşar” diyen o madenci yakını teyzenin sözlerinde bütün gerçeğimiz. Ne zaman acının ortaklaştıran yanında dursak, ona tutunsak, birbiri mizi anlamaya başlasak, ne zaman duyumsasak hislerimizi, ne zaman yakınlaşsa ülkenin bir ucu, diğer ucuna, birbirimizin evlatlarının ölü bedenlerini atıyorlar önümüze. Bizi yine bizle vuruyorlar. İşte Ağrı’da yapılmak istenen buydu ve bunu yapmaya devam etmek için tek ihtiyaçları olan şey, açık veya gizli işledikleri şovenizm.

Ezen ve ezilen
Şovenizm, adalet duygunuzu ve insafınızı yok eder. Ezilenin yanında değil, ezenin yanında farklı görünümlerle saf tutar. Ezenden yana saf tutmaya başlamışsa aklınız, vicdanınız, artık daha az insansınız demektir. Daha az ve daha tehlikeli...
Sivas, Maraş ve onlarca katliamı yapanların hepsinin bir aileleri, eşleri, çocukları olduğunu tutun aklınızda. Şovenizmin eksilttiği insanlığımızın, nasıl birer cinayet makinesine dönüştürüldüğünü anlarsınız.
Sizi, “vatan savunmasına” çağıranlar ölmez asla. Linç etmeye çağıranlar hep seyrederler uzaktan. Her şey olup bittikten sonra, keyifle bakarlar yıkılan evlere, yakılan insanlara ve geride kalan çığlıklara. Bu hiç değişmez.
Bu yüzden açalım gözlerimizi, açalım kocaman. Bir daha kıyılmasın hayata.

AKIN OLGUN Gazeteci-Yazar

                                                                                 

 

Bir Öğrencinin Çağrısı

Hukuk öğrencilerinin asli görevinin sadece ders çalışmak olduğunu düşünenler olabilir. Oysa ülke sorunlarına kayıtsız kalmamak için edebiyat, tiyatro ve müzikle de iç içe olmalıdırlar.

Hukuk eğitimine 3 yıl önce başlamış biri olarak fakülteye girdiğim günden bu zamana kadar aldığım eğitimi, ülkemizdeki hukuk sistemini farklı yönleriyle düşünerek kendi içimde tartışmaya ve anlama çalıştım.

Asli görev
Bu eleştirel bakış artık ülkemizde bir ihtiyaç olmaktan çıkmış ve zorunluluk halini almıştır.
Hukuk öğrencilerinin asli görevi ne olmalıdır sorusunun tek cevabının ders çalışmak olduğunu düşünenler olabilir.
Bu birinci aşama sayılmalıdır. Diğer aşamalar ise edebiyat, tiyatro, müzik ve örgütlenme.
Hukuk öğrencileri olarak edebiyat, tiyatro ve müzikle iç içe olmalıyız.

Yaşar Kemal okumak
Ülkenin en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorunu hakkında düşünmek ve araştırma yapmak isteyen bir hukuk öğrencisinin ilk yapacağı işlerden biri Yaşar Kemal’in eserlerini okumak olmalıdır.
Yaşar Kemal’in gözünden ülkenin sorunlarını anlayabilen ve yorumlayabilen bir hukuk öğrencisi kendi içinde bu ülkede yaşanan anadilde eğitim hakkı konusunu, 12 Eylül darbesinin getirdiği sorunları bambaşka bir bakış açısıyla görmeye çalışacaktır.
Anadolu kültürünün zenginliğinin ayrıştırıcı değil, birleştirici ve kucaklayıcı olduğunu anlamaya en başta bu ülkenin siyasi ve hukuki sorunlarına çare üretecek insanların ihtiyacı var.

Fazıl Say’ı dinlemek
Sivas katliamını anlamak isteyen bir hukuk öğrencisi orada yaşanan vahşeti Fazıl Say’dan dinlemelidir. AİHS 2. Madde’yi anlamak isteyen bir hukuk öğrencisi “Yaşam Hakkı” kavramını Fazıl Say’ın melodilerinden dinlemelidir. Hakkında hukuksuz bir şekilde dava açılan ve ülkeye büyük zarar verdiği siyasilerce düşünülen Fazıl Say 30 yılı aşkın bir süredir onların çözemediği, aslında çözmek istemediği “Kürt Sorunu” hakkında olumlu bir çaba göstermiştir.
İstanbul’da hukuk fakültesine yeni başladığım zamanlarda dinlediğim Mezopotamya Senfonisi’ni hiç aklımdan çıkaramayacağım. Sanki Fazıl Say geceleri herkes uyurken Diyarbakır’ın çarşılarında dolaşmış, Harran Ovası’ndan koşarak geçmişti. Orada yaşanan acıları, savaşları çok hüzünlü bir şekilde hissedersiniz bu eserde. İnsan hakları hukukçusu olmak isteyen bir hukuk öğrencisinin yolu Say’ın Mezopotamya Senfonisi’nden mutlaka geçmelidir.

Genco Erkal’ı izlemek
Genco Erkal hukuk öğrencileri için büyük bir hazinedir. Ben böyle düşünüyorum en azından. Aziz Nesin’i oynar, Bertolt Brecht’i oynar işi gücü bırakır, 50 sene sonra “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni oynar. Türkiye’de ve dünyadaki siyasal olayları öğrenmek isteyen bir hukuk öğrencisi Genco Erkal’ın yakasına acilen yapışmalıdır.

Zor olanı başarmak
Hukuk öğrencileri olarak ülkemizde ve ülkemiz dışında yaşanan olayları insan kavramının üzerinden giderek yorumlamaya çalışmalıyız. Bunu yaparken de dikkat edilebilecek en önemli şeylerden biri politikacıların sözüyle hareket etmek değil politikacıları bizim sözümüzle hareket etmeye zorlamak olmalıdır. Hepimizin birlikte hareket etmeye artık daha çok ihtiyacı var. Yapmamız gereken şey ise bir hayli zor. Umutsuz değilim asla.
Yaşar Kemal’in dediği gibi “Bu bir çağrıdır” dostlarım.

F. ÇAĞDAŞ İSLİM Bilgi Üniv. Hukuk Fak. Lisans Öğrencisi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları