Olaylar Ve Görüşler

Dost acı söyler Aziz... - Prof. Dr. Hasan YAZICI

12 Ekim 2021 Salı

2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi Aziz Sancar tıp fakültesinden arkadaşım. İkimiz de İÜ Tıp Fakültesi’ne 1963’te girip 1969’da mezun olduk. Ancak 3.5 yıl birlikte okuduk. 1967’de İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi kuruldu. Ben eğitimime orada devam ettim. Aziz ise İÜ Tıp Fakültesi’nde eğitimini sürdürdü. Hatırladığım kadarıyla, oldukça içine kapanık ancak çok çalışkan bir arkadaştı. Derslerde ön sırada oturur, titizlikle not tutardı. O yıllara ve arkadaşıma ait en çarpıcı anım, kıymetli ve rahmetli hocamız Prof. Dr. Ekrem Kadri Onat’ın parazitoloji derslerinden... 

Hoca biraz zorca bir konuyu anlattıktan sonra, şaşmaz olarak, biraz duraklar, arkasından tüm sınıfa “Arkadaşlar anladınız mı?” diye sorar, ardından yine şaşmaz olarak, Aziz’e döner, “Aziz, sen de anladın mı?” derdi. Bu tabii bir şaka, daha da ötesi bir övgüydü. Hocamız, Aziz’in aklını ve çalışkanlığını çok iyi biliyordu.

POLİTİK UĞRAŞ ENGEL DEĞİL 

Aradan yıllar geçti, arkadaşımın bilimsel başarılarını gururla izledim. Özellikle DNA tamir mekanizmalarıyla ilgili çalışmaları kendisine, kesinlikle hakettiği, Nobel ödülünü kazandırdı. 

Buraya kadar herşey iyi. Ancak geçtiğimiz günlerde Sözcü gazetesinde onunla yapılan söyleşiyi okuduğumda kimi önemli konuda kendisine hiç katılmadığımı söylemem gerek diye düşündüm. 

Birincisi, söyleşide “Bilime politika ve din karıştırmayacaksınız. Bu Türkiye’de çok ciddi bir sorundur... Bunun öbür tarafı da var. Bilim adamları da din ve politikaya karışmayacak” önerisinde bulunuyorsun. Önerinin birinci kısmına tümüyle katılıyorum. İkinci kısmına tümüyle karşıyım. Din konusu biraz karmaşık çünkü karışma derecesi önemli. Bireyin dinine kimse dil uzatamamalı ancak bilim insanları, herkes gibi, din kurumu hakkında konuşmaktan alıkonamaz. Bilim insanının politikaya karışmaması önerinin yanlışlığında ise karmaşa yok. Kestirmeden söyleyeyim. Bilimin temelinde katılmamanın kutsallığı yatar. Düşündüklerini, özellikle onları yönetenler hakkında, korkusuzca söyleyemeyen toplumlarda bilim de cılız kalır. 

Bu bağlamda, hangi ülkenin 10 yıl sonra dünyanın bilim önderi olacağı önsezine hiç katılmıyorum. Ne mutlu insanlığa ki her çeşit zihinsel ve bedensel tutsaklıkla bilim, hiçbir çağda koşut gitmedi.

YAMAN BİR SAVUNUCU

 Yıllar önce, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) adına katıldığım bir insan hakları toplantısında, hemoglobin molekülünün yapısını bulan M. Perutz’la (Nobel ödülü, 1962) tanışmıştım. Toplantıda “Hangi Hakla İnsan Hakları” diye çok güzel bir konuşma yapmıştı. Bir süre sonra, TÜBA adına İstanbul’da bir insan hakları toplantısı düzenledik. Toplantıya, görme yollarını bulan T. Wiesel (Nobel ödülü, 1981) de katılmıştı. Demek insan hakları gibi yaşamsal politik uğraşlar, kişinin bilimselliğini eksiltmiyor. 

İkincisi, gençlere öğüt verirken “Ellerin eğer işlemiyorsa istediğin kadar kafan işlesin, bir işe yaramaz. Albert Einstein benim teknisyenim olamazdı. Çünkü Einstein, deney yapmıyordu. Einstein, evrenin doğuşu, ışığın hızı bilmem ne ile uğraşıyordu. Eğer deney yapmaya kalksa, benim teknisyenim bile olamazdı. Çünkü adam hayatında hiç deney yapmamıştı” diyorsun. Söyleşinde, “sahte” bir tevazu telaşın olmadığını belirtiyorsun. Onda kuşku yok. Ancak sen de anımsa ki hasarıyla uğraştığın DNA molekülünün yapısını bulan J. Watson ve F. Crick, bu çağ açan buluşlarını (1962 Nobel ödülü), büyük çapta başta R. Franklin olmak üzere, başka araştırıcıların deneysel verilerine dayandırmışlardı. Watson ve Crick, 1953’te DNA molekülünün yapısını bulduklarında Cambridge Üniversitesi’nin ünlü Cavendish Laboratuvarı’nda çalışıyorlardı. Laboratuvarın başı da yukarıda kendisinden söz ettiğim, yaman bir insan hakları savunucusu olan M. Perutz’du.

ANIMSATMA SORUMLULUĞU

Bunların yanında, kimi örnekte gözlem ve deney kuramdan önce değil, sonra da gelebiliyor. Kıymetli teorik fizikçimiz Prof. Dr. Mahmut Hortaçsu’nun bana bu yazı nedeniyle hatırlattığı gibi Einstein’ın ünlü Genel Görelilik Kuramı’nın doğrulanması, ağırlıklı olarak kuram sonrası gözlem ve deneylere dayanıyor. 

Aziz Bey kardeşim, bu eleştirilerimin ana amacı ülkemiz gençlerine, dünyada bilim ve bilim insanı konularındaki düşünceleri senin dediklerinden çok farklı olanların da olduğunu anımsatmak. Ancak sevgili hocamız Ekrem Kadri Unat’ın yıllar evvel dediği gibi “Sen de anladın mı Aziz?” demek de içimden gelmiyor değil. 

PROF. DR. HASAN YAZICI

EMEKLİ İÜ ÖĞRETİM ÜYESİ / BİLİM AKADEMİSİ ÜYESİ 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları