Olaylar Ve Görüşler

Depremin Şiddetini Nasıl Azaltırız?

05 Mayıs 2015 Salı

Bu kez deprem, Nepal Cumhuriyeti’nin başkenti ve çok sayıda budist ve hindu tapınağının bulunduğu Katmandu’yu 7.8 büyüklüğüyle vurdu...

Büyük can ve mal kaybına neden oldu... Tarihi anıtlar, kültür varlıkları, konutlar, işyerleri, iki dakika süren depremde yıkıldı... Maddi ve manevi zarar çok büyük... İnsanoğlu asırlar boyu bu tür felaketlerle beraber yaşıyor, ancak bu felaketlerden gerektiği gibi ders almıyor.

Felaket mi?
Konunun uzmanları, anlaşılan isteseler de yeterince insanları aydınlatamıyor. Depremin felaket haline gelmemesi için deprem öncesi nelerin yapılması gerektiğini tek tek saysalar da, insanlar uzmanların anlattıklarına masal dinlermiş gibi kulak veriyor... Deprem riski büyük olan yerlerde yerleşmeye devam ettikleri gibi, daha evvel depremden zarar görmüş, ama yıkılmamış, ancak ufak onarımlarla, deprem sonrası oluşan çatlaklar sıvanarak kapatılmış olan binalarda yaşamlarını sürdürdükleri izleniyor.

Depremi unutmamak
Deprem yalnız insanların, toplumların canlarını almıyor, onların ekonomik yapısını da yok ediyor. Yakınlarını, akrabalarını kaybetmiş olanların ekonomik koşullarının da bozulmasıyla bunalıma girdikleri, dolayısıyla ruhsal dengelerinin de bozulduğu bir gerçektir. Deprem öncesi, hele depremi hiç yaşamamış olanların, uzmanların anlattıklarını doğru algılayamamalarının da doğal olduğunu, depremi yaşayanlarla bir empati kuramadıklarını da anlayışla karşılamak gerekir.
Bu psikolojik gerçeğe karşı yapılması gereken belki de en önemli yöntem, depremi insanoğluna hiçbir zaman unutturmamaktadır. Yazılı ve görsel medya, sürekli olarak insan belleğinde depremi canlı tutmanın yolunu aramalıdır. Sürekli görsel programlarla, depremin gerçekleştiği anların insanların gös- terimine sunulması, ilköğretimden itibaren eğitimin tüm kademelerinde depremin oluşum nedenini, depremin büyüklüğünü ve şiddetini gösteren olguların tanıtımının yapılması büyük felaketleri önlemenin tek yoludur.

Sonrası...
Deprem öncesi alınacak önlemler ne kadar kapsamlı olursa, deprem esnasında ve depremin yaralarının sarılması evresinde, başka bir deyişle rehabilitasyon döneminde depremin zararları daha aza indirilebilir.
Deprem sonrasında, insanlar evlerine dönmek istemezler, çoğu kez onlar için geçici barınakların kurulabileceği, kent içinde büyük alanlara gereksinme vardır. Meslek odalarının sürekli olarak “kent içindeki yeşil alanların yapılara peşkeş çekilmemesi, bunların genişletilmesi gerekir” biçimindeki feryatlarının arkasında bu gereksinme yatmaktadır.

Yangın riski
Deprem yalnız yıkmaz, aynı zamanda da büyük yangınların olmasına neden olur. Dolayısıyla, yangın riskini azaltmak için, doğalgaz gibi enerji hatlarının sürekli bakımı yapılmalı ve benzin istasyonlarının yoğun iskân alanlarının dışına çıkarılması gerekmektedir.
“Deprem öldürmez, bina öldürür” gerçeğini de bu vesileyle tekrar anımsatmakta yarar görmekteyim. Söz konusu söylem, binaların depreme karşı gerekli mühendislik hizmetleri alınarak inşa edilmelerini ifade etmektedir. Binaların hem mimari ve statik projelerinin, hem de uygulamaların deprem riskini minimize edecek biçimde gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. İskân bölgelerinin kent toprakları içindeki yer seçimi ve yine bir mimari projenin taşıyıcı sistemi kurgusunun, deprem riskini minimize edecek doğrultuda seçilmesi, büyük felaketlerin önlenmesinde başlıca rol oynar.
Yukarıda sözü edilenler, depremin büyük bir felaket olmaması için, ülkemizde veya evrenin başka bir köşesinde büyük bir deprem olduktan sonra genelde dile getirilen tavsiyelerdir... Gölcük ve çevresini etkileyen 1999 depremi on altı yıl evvel gerçekleşti.
Uzmanlar, o günlerde Kuzey Anadolu Fayı’nın Marmara Denizi içinde yer alan bölümünde, otuz yıl içerisinde önemli bir kırılmanın olacağını dile getiriyorlardı. Bu konuda önemli araştırmaların yapıldığını biliyoruz. “Bu otuz yıl” ın on altısı gitti, geriye on dörtü kaldı... Belki de bu tavsiyelerle “depremle beraber yaşama” adına İstanbul için daha doğru ve çok sayıda işler yaparız.

(*) Depremin büyüklüğü mutlak bir değer olup, ölçülebilir... Depremin şiddeti ise etkilediği bölgedeki hasara bağlı rölatif bir değerdir.  

Prof. Dr. METE TAPAN

 

-

 

Parti Beyannamelerinde Neden Yok?

 

Seçimler yaklaşırken partilerin seçim beyannamelerinde, kentsel dönüşümün geleceğine yönelik somut hedeflerin olmaması düşündürücüdür.

AKP, 2012’de Van depremi sonrası çıkardığı 6306 sayılı yasayla sektörü büyük bir kaosa sürüklemiştir. Üniversitelere, meslek kuruluşlarına, uzmanlara danışmaksızın hazırlanan bu yasa; kentleri talana açarken, mülk sahipleri, yükleniciler ve kamu kurumları arasında da anlaşmazlıklara neden olmaktadır.

Vatandaş çaresiz
Deprem sonrası Japonların İstanbul’da yaptığı çalışmalarla belirlediği riskli alanlarla, İBB’nin ilan ettiği riskli alanlar üst üste çakışmamaktadır. İstanbul’un değerli semtlerinde yoğunlaşan parsel bazlı yıkyap uygulamaları, bu bölgeleri açık bir şantiye alanına çevirmiştir. Yasadaki riskli bina başvurusu ve raporlanması süreci; kat malikleri üzerinde baskı yaratmaktadır. Hukuki ve teknik destek alamayan vatandaş; yüklenicilerle karşı karşıya kalmakta, imzaladıkları sözleşmeler nedeniyle ciddi riskler almaktadırlar.

Zorunlu göç
Diğer taraftan kentsel dönüşüm alanlarındaki imar planı değişiklikleriyle yapılan uygulamalar, bölgenin sosyal ve ekonomik yapısını değiştirirken farklı mağduriyetlere de ne- den olmaktadır. Vatandaşlar, ya belediyelerin baskılarıyla ya da yüklenicilerin kent merkezi dışında kendilerine sundukları konut imkânlarıyla yaşadıkları yerlerden ayrılmaya zorlanmaktadır. Bu zorunlu göç, sosyal problemleri de beraberinde getirmektedir. Sulukule, Derbent, Piyalepaşa, Okmeydanı ve Fikirtepe’de yaşananlar bunun canlı örnekleridir.
Kentsel dönüşümle yapılan inşaatların doğurduğu çevre-gürültü kirliliği ve iş makinelerinin yarattığı yaşamsal tehlikeler ciddi boyuttadır. İnşaatların tamamlanmasıyla ortaya çıkan yetersiz altyapı sorunları, ilgili kamu kurumlarınca geçici tedbirlerle çözülmeye çalışılmaktadır. Kentsel dönüşüm adı altında yapılan bu uygulamalar sürdürülebilir değildir. Kamusal alanların rant uğruna imara açılması, göçe zorlanan insanların sosyal durumu, bürokrasiyle uğraşmak zorunda kalan emeklilerin beklentileri, kentsel dönüşümün yeniden ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Seçimler yaklaşırken, partilerin kentsel dönüşüme yaklaşımları seçim beyannamelerinde yeterli açıklıkta değildir. AKP’nin rant ekonomisine dayalı inşaat uygulamaları orta- dayken, hiçbir bilimsel öngörü içermeyen önerileri inandırıcılıktan uzaktır.

Peki, muhalefet?
Ana muhalefet partisi CHP, kentlerin depreme karşı güvenli bir hale getirilmesi için, çağdaş planlama kriteri olan demokratik katılıma öncelik tanıyarak, sosyal yapıyı bozmadan bir değişim öngörmektedir. Ancak seçim beyannamelerinin içeriğin- de, Kentsel Dönüşüm yasasıyla bugün yaşanan kaosun çözümüne yönelik net bir görüş belirtilmemektedir.
Diğer muhalefet partilerinin yaklaşımında ise bugün toplumumuzun gelişme dinamikleri içerisinde çok önemli problemler barındıran bu konunun yeteri derinlikte ele alınmadığı gözlenmektedir.
Partiler hazırladıkları programlarında, toplumun sorunlarına çözüm bulmak için belirledikleri öncelikli hedeflerin detaylarına yer vermişlerdir. Demokrasi, barış, insan hakları, adalet, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, terör konuları elbetteki önceliklidir.

Milyonların beklentisi
Bununla beraber insanların en doğal hakkı ve gereksinimi olan barınma, konut edinme konusundaki hedeflerini de detaylı olarak açıklamalıdırlar. AKP’nin Kentsel Dönüşüm yasasıyla yarattığı rantı paylaşanlara karşı; güvenli ve sağlıklı barınma ihtiyacı içerisindeki milyonların beklentileri dikkate alınmalıdır.
Bunun içinde muhalefet partileri seçime kadar kalan süre içerisinde kentsel dönüşüm konusundaki hedeflerini netleştirerek kitlelerle paylaşmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki hava kadar, su kadar, ekmek kadar önemli olan, sağlıklı ve güvenli barınma gereksiniminin de toplumda karşılığı vardır.  

MEHMET NEZİHİ KARAHASAN İnşaat Yüksek Mühendisi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları