Olaylar Ve Görüşler

Deprem üzerinden toplum mühendisliği - Hüseyin Özbek

09 Mayıs 2023 Salı

17 Ağustos 1999 Gölcük depremi, sonraki yıllarda Türkiye’ye yaşatılacak devlet depreminin tetikleyicisi olarak kullanılacaktır. Büyük felaketten saatler sonra bölgeye intikal eden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, arama kurtarma, tedavi, barınma, beslenme ve düzenin sağlanmasında övgüye değer çalışmalar yapmasına rağmen, niçin başarısızlıkla suçlanıp hedefe konulduğu ileri yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. Gölcük depreminin, TSK’nin din karşıtı, laikçi tutumuna karşı ilahi bir uyarı olduğuna ilişkin yazılı ve görsel medya kampanyasının ibretlik belgeleri arşivlerde tazeliğini korumaktadır.

Ulusal kurumlar

Emperyalizmin, Sovyetler’in çöküşü sonrası yeniden kurguladığı uluslararası denklemde ulus devlete, ulusal ekonomiye, ulusal kurumlara yer yoktu. Türkiye’nin, ulus devlet üniter yapı temelli kuruluş denklemini terk etmesinin zamanını gelmişti. Yeni Türkiye, milli ordu, milli ekonomi, milli bürokrasi, milli yargı, milli eğitim, milli dış politika gibi ağır bagajlardan bir an önce kurtulup, uluslar arası sisteme entegre olmalıydı!

Yeni dünya düzenine entegrasyonunun ekonomik ayağı esas olarak 24 Ocak kararları ve 12 Eylül ile önemli ölçüde tamamlanmıştı. Cumhuriyet sayesinde büyüyen, gelişen özel sermayenin, tekelci aşamada uluslararası sistemin çekim alanına girmesi entegrasyonu daha da kolaylaştırmıştı. Laik, demokratik hukuk devleti modelinin ana taşıyıcıları, kiriş ve kolonları olan anayasal kurumların, geleneksel bürokrasinin tasfiyesi daha sancılı bir süreç izleyecektir.

Emperyal sistemin Türkiye’ye biçtiği yeni role uygun yapılanmayı, siyasal, ekonomik, bürokratik değişim ve dönüşümleri gerçekleştirebilmek için öncelikle TSK tasfiye edilmeliydi. BOP projesinin düşünsel ve kurumsal engeli TSK, BOP projesinde rol alacak TSK ile yer değiştirmeliydi. Dış dinamikler ve siyasi otorite, başta TSK olmak üzere, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine bağlı rejim dinamiklerinin tasfiyesi konusunda mutabıktılar.

Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkan, ulus devlet üniter yapı temelinde kurulan Cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin koruyuculuğunu birincil görev addeden, halkın güven duyduğu bir kurumun tasfiyesinin olağan koşullarda gerçekleştirilmesi çok zordu. Ülkenin bölünmez bütünlüğünün, laik demokratik rejimin güvencesi TSK algısının, gelişmenin ve demokratikleşmenin engeli, darbeci, statükocu, kurumsallaşmış zorbalık algısıyla yer değiştirmesine yönelik kampanya, son derece başarılı bir psikolojik harekât olarak not edilmelidir. Araçsallaştırılan yargı ve silaha dönüştürülen hukuk üzerinden gerçekleştirilen tasfiye operasyonunun başarısında, tekelci sermaye, ikinci cumhuriyetçi, bölücü, cemaatçi konsorsiyumunun tribün katkısı gözden kaçırılmamalıdır.

Silivri süreci

Şimdilerde siyasi iktidarın, FETÖ’nün üzerine atarak sıyrılmaya çalıştığı “Silivri süreci” bu tasfiyenin yargı üzerinden gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildi. “Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Amirallere Suikast” vs.kumpas davalar, TSK’yi halkın ortak gurur ve güven simgesi olmaktan çıkarıp, silahlı/ kurumsal suç örgütü olarak tanımlanmasına yönelik bir stratejinin acımasız saha uygulamalarıydı.

Hiç kuşkusuz gelecek kuşaklar, Ergenekon ve türevi davaları, yer depremini devlet ve rejim depremine dönüştürmeye yönelik algı mühendisliğinin ibretlik kanıtları olarak okuyacaklardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları