Olaylar Ve Görüşler

Demokratikleşme sürecimiz - Doğan ERGENÇ

06 Kasım 2023 Pazartesi

Cumhuriyet kavramının bir dar bir de geniş anlamı olduğunu söyleyebiliriz. Dar anlamda cumhuriyet, devlet başkanlığının irsi olarak geçmediği bir devlet biçimi olarak tanımlanır. Geniş anlamda ise “halk egemenliği” olarak tanımlanır. Geniş anlamda cumhuriyet demokrasi ile aynı anlama gelmektedir. Atatürk’ün bu kavramı geniş anlamda, yani “halk egemenliği” anlamında kullandığı görülmektedir.

BELİRLİ KOŞULLAR

Evet, erken Cumhuriyet döneminde tek parti yönetimi vardır. Ancak asıl amaç çok partili bir demokrasidir. Tek parti dönemini, “demokrasi için hazırlık dönemi” olarak tanımlamak mümkündür. 

Kimi çevreler ise tek parti dönemindeki uygulamaları eleştiriyorlar ve Atatürk’ün aslında demokrasiyi benimsemediğini iddia ediyorlar. Neresinden bakılırsa bakılsın, hatalı bir görüş bu.

Öncelikle şu husus vurgulanmalıdır: Bir ülkede demokrasinin uygulanması için belirli koşulların varlığı gerekmektedir. 1920’li ve 1930’lu yılların Türkiye’sinde demokrasinin ortaya çıkması için elverişli koşullar yoktu. Halkın büyük bir bölümünün okuma-yazma bilmediği, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmadığı, endüstrileşmemiş, yoksul bir toplumdan bahsediyoruz. Böyle bir toplumda demokrasinin uygulanması oldukça zordur.

Ama dahası var. Dış koşulların da demokrasinin uygulanması için elverişli olmadığı görülmektedir. Birçok ülkede otoriter ve totaliter rejimler egemendir, liberal demokrasiler rafa kaldırılmıştır.

Hem iç hem de dış koşulların demokrasinin uygulanması için müsait olmadığı bir dönemde iki kez çok partili rejime geçiş denemesi yapılmıştır. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye çok partili bir düzene geçmiş ve 14 Mayıs 1950 tarihinde iktidar değişikliği yaşanmıştır. Bu, dünyada başka örneği olmayan bir olaydır. Bu olay aynı zamanda, Cumhuriyetçilerin tek parti yönetimini geçici gördüklerini ve asıl amacın demokrasi olduğunu göstermektedir.

SİHİRLİ BİR DEĞNEK

Erken Cumhuriyet dönemini demokratik olmadığı için eleştirenler, demokratikleşmenin zamanla olgunlaşan bir süreç olduğunu unutuyorlar. Hiç kimsenin elinde demokrasiyi bir anda kuracak sihirli bir değnek yoktur. Demokratikleşme uzun zaman alan, yer yer geriye gidişleri olan bir süreçtir.

Örneğin, Fransız Devrimi’nin demokratik ve laik bir dünyanın yolunu açtığı söylenmektedir. Gerçekten de öyledir. Bu devrimle birlikte egemenlik gökten yere inmiş teokratik düzen yıkılmıştır. Peki, Fransız Devrimi’nin ilk yıllarındaki otoriter, baskıcı uygulamalara ne diyelim? Bu uygulamalar var diye, Fransız Devrimi’ni yapanları “demokrasi düşmanı” olarak tanımlamak mümkün müdür?

Demokratik devrimler ya da burjuva devrimleri geleneksel toplumdan modern topluma geçiş anlamına gelirler. Bu devrimlerle birlikte teokrasinin yerini laiklik alır. Toplum ümmet aşamasından ulus aşamasına geçer ve liberal demokrasinin temelleri atılır. Fakat bütün bunlar bir anda gerçekleşmez. Geriye gidişler olabilir, çeşitli gruplar (kadınlar, işçiler) oy kullanma hakkına çok sonra ulaşabilirler. Yani demokratik devrimler bir anda dört başı mamur bir demokrasi kuramazlar.

Bu gerçekleri dikkate aldığımızda erken Cumhuriyet dönemindeki uygulamaları daha doğru değerlendirebiliriz.

DOĞAN ERGENÇ

SOSYOLOG



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları