Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cumhuriyet, Demokrasi ve Refah İçin; “TÜRKİYE İTTİFAKI” - Prof. Dr. Duran BÜLBÜL
Türkiye
Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık dehlizlerine
sokuldu.
“Fetullah
Gülen Terör Cemaatini”nin “mezardaki ölüleri kaldırın oy kullandırın” dediği yargının vicdanına
el konan ve siyasi iktidarın güdümüne sokan “2010 Referandumu”ndan Süreci “15
Temmuz”a taşıyan “Ergenekon” ve “Balyoz” operasyonlarına kadar, CİA ile koordineli olarak sayısız “karşı devrim” hamleleri topluma içi
zehir dolu dolu şeker kaplı “elmalı
şeker” gibi sunuldu.
İşin aslı önlerindeki en büyük engel olan ve bizde
karşılığı “saltanatın lağvedilmesi ve
yerine TBMM’nde cisimleşen millet egemenliğin yerleştirilmesi” ile
özdeşleşen “Cumhuriyet rejimi” hedef
alındı.
”Yeni
Osmanlıcılık” argümanları üzerinden tıpkı “din sömürüsü” gibi “Osmanlı tarihinin de sömürüsü” yapılarak
“orada hilafet ve saltanat vardı,
şimdide saltanat ve hilafet olacak” düşüncesi dayatılır oldu. Çoğu zaman
dışa vuramadıkları cumhuriyet düşmanı “Fesli
Kadir”in ”keşke yunan galip gelseydi de hilafet ve saltanat kaldırılmasaydı”dediği
halde iktidar katında gördüğü itibar ve vefanın tamda karşılığı buydu.
SİSTEM
DEĞİŞİKLİĞİ” DEĞİL “REJİM DEĞİŞİMİ”NİN TA KENDİSİ!
Günümüz çağdaş
demokrasilerinde ve bilimcil demokraside olmasa olmaz olan halkı tek bir kişi
ve zümrenin vicdanına bırakmamayı amaçlayan “Yargı-Yürütme-Yasama” organlarının oluşturduğu “güçler ayrılığı”nın da “tekçi” bir müdahale ile bertaraf edilmesi,”Yüce Meclis”in etkilerinin
tırpanlanması da sürçlere eklendiğinde bugün “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen olay, sundukları gibi bir
“Sistem Değişikliği” değil “Rejim Değişimi”nin ta kendisidir.
İşin bu siyasal boyutunun totaliter rejim yönünde evirilmesi
bir yana ekonomik olarak “ortak millet
aklı”nın ve “kurumlaşmış devlet Bürokrasisi”nin
etkileri ortadan kaldırılarak “devlet
ekonomisi” ve “bütçeleme”, halk
tarafından görülebilir, Sayıştay ve
benzer kurumlarca da denetlenebilir olmaktan çıkarılmış, sonuçlarını tüm millet
olarak ağır ödeyeceğimiz “tekçi bir
keyfiyete” havale ettirilmiştir.
Son dönem AKP’nin
eski kurucu hafızalarının silinmiş, milletvekili ve parti yöneticiliği adeta “memur”laştırılmış, parti yönetimi de
devlet yönetimi gibi “tekçi” bir hal
almıştır.
Nitekim kendi partileri içinde bu “tekçi müdahale”den ve oluşumdan duyulan rahatsızlığın aynı anda
kendilerinin içinden çıkmış “iki yeni parti”
oluşumu olarak tezahürünün yegâne nedeni tamda budur.
Bu süreçlerden
sonra buğun gelinen nokta “Millet
İttifakı”ile bu “Karşı Devrim”e
duruş ve demokratik yollardan “Cumhuriyetin
Müdafaası” şeklinde tezahür ederken, bu durum giderek kelimenin tam
anlamıyla “TÜRKİYE İTTİFAKI”na evirilmiştir.
“MİLLET OLMAYA ALIŞMIŞ BİR HALKI ÜMMET HALİNE
GETİREMEZSİNİZ”
Bizdeki “Cumhuriyet” bazılarının
işine geldiği gibi anlamaya çalıştığı “Cumhuriyet”
hiç değildir. .
Bu Cumhuriyet bir “İslâm
Cumhuriyeti” de olabilirdi.
Adı “Cumhuriyet” olup da niteliği “gerici”
olan bir model de olabilirdi. Aynı bugünkü Bangladeş
İslâm Cumhuriyeti ya da İran İslâm
Cumhuriyeti gibi.
3 Mart 1924'te
gerçek devrim niteliğindeki yasalar kabul edilmeseydi, 29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyet
sadece biçimden öteye gidemezdi.
Evet, “Halife”liği kaldıran yasa,
Şeriye ve Evkaf Bakanlığı'nı kaldıran yasa,
Eğitim ve öğretimi birleştiren "Tevhid-i Tedrisat"
yasası.
Bu anlamda, 3 Mart 1924 Milletimizin “din
devleti” düzeninden “Lâik
Cumhuriyet” düzenine geçişinin tarihidir.
Atatürk, 1 Mart 1924'te
Meclis'i açış konuşmasında dinin kişisel çıkar ve ihtiraslara alet edilmesi
noktasında şöyle der:
"İslâm dinini, asırlardan beri
alışılageldiği şekilde, bir politika aracı konumundan uzaklaştırmak ve
yüceltmek gereğini görüyoruz. Kutsal ve dini inançlarımızı ve vicdani
değerlerimizi, karanlık ve kararsız olan ve her türlü çıkar ve ihtiraslara
giriş sahnesi olan politikalar ve politikanın bütün kısımlarından bir an önce
kesin biçimde kurtarmak, milletin dünyevi (dünya ile ilgili) ve uhrevi (ahiret
ile ilgili) mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak bu suretle İslâm
dininin yüksekliği belirir."
(TBMM Tutanak, Devre II, Cilt VII, S. 3-6)
Bugün din üzerinden siyaset yapmanın,
halkı din ve mezhep farklılıklarıyla kışkırtmanın, “Cumhuriyet Devrimleri”nden uzaklaşmanın ortaya çıkarttığı kötü bir
siyasal iklimin yaratılmış olmasını ibretle izliyoruz.
Ellerinden
gelse "Cumhuriyet Bayramı" kutlatmak
istemeyen, boğazına kadar “din
simsarlığı”nın ve hırsızlığın batağında bir zorlamanın da içinde olduğumuz
günlerden geçiyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin evlatlar
olarak; Büyük Önder Mustafa Kemal'in
“Cumhuriyet Aydınlanması”nı can
siperhane koruyup geliştiremezsek ülkemizi olağanüstü zor günler bekliyor.
Ama bilinsin ki sadece bedelini ağır
ödeyeceğimiz zor ama “sürdürülebilirliği
olmayan” zor günler.
Ben tamda burada eski Demokrat Parti geleneğinin bir büyük isminin
Sayın Hüsamettin Cindork’un “cumhuriyet”imize ilişkin yakın zamanda
sarf ettiği şu sözlerini hatırlatıyorum:
“Millet olmaya alışmış bir halkı ümmet haline
getiremezsiniz. Cumhuriyet medeniyetinin tadını almış insanlar ümmet olmaz.
Önümüzdeki seçimden çok umutluyum”.
“DÜYUN-U
UMUMİYE” YOLUNA SOKULDUK
Bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de tüm alanlarda bir dönüşüm yaşanmış, fakat dünyanın
çağdaş ve sosyal devletlerinde yaşanandan farklı olarak, ülkemizde dönüşüm, “tekçi” bir yönetim altında, “çöküş” olarak kendini göstermiş ve
topluma dayatılmıştır.
Osmanlı Devleti, 17. Yüzyıldan itibaren, içinde bulunulan ekonomik, siyasi ve sosyal nedenlerle, mali sıkıntılar yaşamaya başlamış, söz konusu mali sıkıntıları aşmak amacıyla Galata Bankerleri ve bazı mali kurumlardan, kısa vadeli ve yüksek faizli borçlar almıştır. Osmanlı devleti ilk dış borcunu 1854 Kırım Savaşı sırasında, savaşın finansmanını gerçekleştirmek amacıyla almış ve o gün, İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı’ nın borçlanma senetlerini alabilmek için bayram havasında kuyruğa girip, sokaklarda yatmışlardır.
İlginçtir ki bugün, ülkemizde yaşanana benzer olarak Osmanlı’ da da, “dönüşüm” olarak adlandırılan bu süreç, 1881 yılında, borçların kesin ödenmesi amacıyla, Muharrem Kararnamesi çıkarılması ve 1854-1877 döneminde alınan borçların faizlerinin ödenmesi amacıyla “Düyun-U Umumiye İdaresi” nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Osmanlı’ da yaşanan sürece
benzer olarak, ülkemizde yenileşme ve dönüşüm diye sunulan tüm siyasi, sosyal,
hukuki ve mali hareketlerin de bir “çöküş
süreci” olduğunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Devlet yönetmenin ana
unsuru,giderek “yoksullaştırdıkları yoksul halkı, yönetme Sanatı”ndan ibaret hale
gelmektedir..
Mali yasalarımızın, hukuk sistemimizin, ekonomik
yapımızın, gelir dağılımının nasıl bozulduğunu, ücretli ve dar gelirlilerin
nasıl yoksullaştırıldığını, bazı sendikaların iktidarın arka bahçesi sarı
sendika olduğunu, hazine arazilerinin nasıl peşkeş çekildiğini, yurttaşın
vergilerinden oluşan devlet kaynaklarının nasıl dağıtıldığını ve bunun
sonucunda cumhuriyet değerlerinden, adalet, demokrasi ve hukuk sisteminden
nasıl yok edildiğini hep birlikte izliyoruz.
“KÜFÜR
İLE BELKİ AMA ZULM İLE PAYİDAR OLMAZ MEMLEKET!”
İktidar
sahibinin her sözünün yasa olduğu ya da yasa yerine geçtiği, muhaliflerine
parmak sallayıp yargı erkini baskılayarak keyfiyetine göre yönlendirmek
istendiği bir durumda bir durumda demokrasiden bahsetmek mümkün müdür?
Selçuklu
veziri Nizâmülmülk’ ün; ‘Küfür ile
belki ama zulm ile payidar olmaz memleket.’ Sözüyle ifade etmek istediği
gibi, adalet, zulmün olmaması halidir.
Devleti ve devletin kurumlarını zayıflatarak kısa vadede güçlü iktidar oluşturabilirsiniz ancak, uzun vadede o kurgulan bu yapı bunu kuranları silip süpürecektir.
Prof. Dr. Duran BÜLBÜL
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
En Çok Okunan Haberler
- Narin Güran davasında ikinci gün sona erdi!
- 'Önümüzdeki 72 saat önemli, bir baba olarak...'
- Milyarlık vurgun iddiası!
- Hâkimin itirafı
- Erdoğan'dan 'sürpriz' 10 Kasım kararı
- 'Kurultay haktır, Genel Başkan padişah değildir'
- Erdoğan'dan kayyum için ilk açıklama
- '22 yılın yükünü sırtıma almam'
- Açıklayacağına söz verdiği 'gizli dosyalar' neler?
- CHP'den Oğuz Kaan Salıcı'ya sert yanıt