Olaylar Ve Görüşler

Babam İlhan Erdost’un Gömütünde - Türküler ERDOST

07 Kasım 2021 Pazar

Babamın gömütü başında, onu yitiremeyişimizin 41. yılında, onun zihnimde amcamla özdeşleşen varlığında...

Bir büyüteç... Kitabevinde, amcamın masasının üzerinde durur. “Gözlüğü varken büyütece ne gerek” sorusunu aklımdan geçirsem de sorumun saçma olma olasılığı, beni amcama sormaktan geri bırakıyor. Gerçi amcam en saçmaladığım anlarda bile yanımda olur, bundan hiç kuşkum yok. Belki biraz da onun en doğrusunu bileceğine dair inancımla bu soruyu belleğimde saklıyorum.

TUTUNDUKÇA DAYANILIR OLDU

Bir büyüteç... Babamın öldürümüne tanıklığında amcam bu öldürümün, arka planında yatanların yani büyük resmin net olarak görülmesini sağladı. Kırık kaburga kemiklerinin ve kanayan değerli bir beynin “kalp krizi yalanı”nı yok edişiydi bu. Görevli olmayan bir erin, başka görevler üstlenerek babamın bedenine indirdiği darbelerin ete kemiğe bürünmesiydi. O büyüteç, hem geçmişi görünür kıldı hem bugünü hem de yarını... Amcamın tanıklığı, direnci, bilgisi, deneyimi, öngörüsü ve sosyalizme olan inancı mıydı olanları görünür kılan, yoksa büyütecin kendisi mi, bunu yaşım büyüdükçe daha iyi anladım. Büyüteç aslında kendi başına hiçbir şeydi. Büyüteci nereye tuttuğun önemliydi ve de onu tutan el... Onu tutan el, kreş çıkışında eve giderken elimi tutup, kendi deyişiyle “her gün yinelenen” koca bir yitirişin acısını gizledi benden. İçindeki yangın o kadar büyüktü ki onun büyüklüğü karşısında bir büyüteç bile işlevsiz kalırdı. Eller birbirini tuttukça tutundu o dimdik duruşuyla yaşama da, biraz olsun dayanılır oldu yangı.

ORGANİZE BİR KÖTÜLÜK

Büyüteç, kitaplardaki yazıları büyütürken, 36 yaşında öldürülmüş babamı büyütemedi hiç. Büyüteçlere gönül koyacaksam, sanırım bu olur nedeni. Aslında bir insan yaşamında oldukça küçük sayılabilecek bir yaştan başlayarak ölümün büyümekle özdeşleşmediğini çözmüştü zihnim. Yine de hep korktum sevdiklerimin büyüyüp yaşlanmasından ve bir daha onları göremeyecek olmaktan. Babamın kutlayamadığı yaş günlerimizle, kardeşim Alaz’la biz büyüdükçe babamın yaşı aynı kaldı. Yaşı aynı kaldı belki ama biz büyürken onun da içimizdeki yeri büyüdü, özlemi büyüdü, boşluğu büyüdü. Ardından gidenlerin bıraktığı boşluğu da kendisine katıp, büyüteci çerçeveleyen merceği neredeyse kapladı.

Ah büyüteç, küçük ellerimle taşı aralayıp babamı görmek isteyişimden, “Ama küçük değil mi burası, babam daha büyük değil miydi anne?” sorularımdan ve babamı bir küçük taşın içine sığdıramayışımdan ötürü yoksa seni mi suçlamalı? Bir çocuğun tüm bu sorgulamalarından, elbette bir büyüteç değil, “üstün olan hukukun” bile tanıklıklar olmasa üzerini örteceği koskoca bir kötülük suçlu. İnsan olana yakıştırmak konusunda aklımın sınırlarının -en azından bu yaşıma kadar- yetersiz kaldığı organize bir kötülük...

UMUT, ACININ DİRENCİNDE

Masalların tersine, uyuyup uyuyup büyüyemeyen, derin uykudaki bir toplumun belleğini yitirmemesi içindi büyüteç. O büyüteç ki hem dünü görünür kıldı hem bugünü hem de yarını... Sanmayın şimdi masanın üzerinde öylece duran bir büyüteç sözünü ettiğim. O büyüteç bugün Onur Yayınları’nın bir kitabı olarak Anadolu’nun dört bir yanında bir kütüphanede, sosyalizmin alfabesi olarak bir gencin ışıldayan belleğinde, cezaevinde bir tutuklunun duvarlarla sınırlanamayan her biri ayrı renk düşlerinde, Marksizmin klasiklerinden bir kitap olarak bir üniversite öğrencisinin paltosunun cebinde, ezilen halkların acılarının dirence dönüşünde ve umudunda tüm insan kalanların.

TÜRKÜLER ERDOST



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları