Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
240 Yıl Önceki Çığlığa Özlem - Prof. Dr. Mustafa ALTINTAŞ
“Beyinler,
fikirler ve insanlar özgürleşecek
mi? Sansürün, baskının, işkencenin kalktığını, ‘Sizin fikirlerinize karşıyım
ama bunları söyleme hakkınızı
kısıtlayanlara karşı sonuna dek sizi savunurum!’ diyebilenler tarafından yönetilen bir ülkede yaşayabilecek
miyiz?
Özgür düşüncenin yaygınlaştığını; halk kitlelerini, ceza veren bir Allah
ve cehennem azabıyla korkutarak sindiren ideoloji ve inançların eriyip yok olup gittiğini biz de görebilecek miyiz? Aydınlanma çağı bizim ülkemize de gelecek mi?”
YAŞAMSAL ÖNEMDE
Yukarıya alıntıladığım bu dileğin, atılan bu çığlığın, ülkemizden yükseldiği yanlışına düşmeyin. Bunlar, Danimarka Kraliçesi Carolina Maltilde’ye ait. 240 yıl önce dile getirilen bu dilek ve sergilenen isyanın, günümüz Türkiyesi’nde yaşamsal önem taşımakta olduğu bir gerçektir.
Anayasanın 5’inci maddesinde devletin temel amaç ve görevleri; “Türk milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini,
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” diye tanımlanmaktadır.
“Yasama”, “Yürütme (Cumhurbaşkanlığı)” ve “Yargı” organlarının varlık nedeni
ve meşruiyeti, bu amaca erişme ve görevin
gereğinin yerine getirilmesine dayalıdır.
ÖZÜMSEMEKLE MÜMKÜN
“Yükseköğretim
Kurumları”; devletin temel amaç ve görevlerini gerçekleştirecek
üç organdan biri olan “Yürütme
Organı” içinde yer
almaktadır. Yükseköğretim kurumları, bir yurttaş olarak hak sahibi olduğum
huzurlu bir yaşamın gerçekleşmesi,
ülke ve insanlığa hizmet etmek üzere kurulmuşlardır (Ay, Başlangıç ve Md.130).
Bu nedenle, her üç organ
ve üniversiteler; hak sahibi olduğum huzurlu bir yaşam hakkımın olmazsa olmazı
olan “temel hak ve özgürlükler ile kişi hak ve özgürlükleri” korunması ve
geliştirilmesi ile görevlidirler.
Üniversite adlı kuruluşların
meşruiyeti, anayasanın 25, 26, 27 ve 28 inci maddelerinde sıralanan “düşünce ve kanaat özgürlüğü”, “düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü”, “bilim
ve sanat özgürlüğü”, “basın özgürlüğü”ne sahiplenmesine, bunları
özümlemelerine bağlıdır.
YAPILAN, ‘TERÖR’Ü SULANDIRMAK
Buna karşın, üniversite tabelalı kuruluşların yöneticileri, sıraladığımız hak ve özgürlükleri baskılamayı, görevlerinin olmaz ise olmazı kabul ederek, efendilerinin buyruğuna aykırı görüş ve düşünce sahiplerinin, ülke ve insanlık yararına çabalarını, disiplin terörü ile önlemeyi ve cezalandırmayı varlıklarının güvencesi görmekteler.
Bu terörün
yığınsal hedefi, “Barış
Akademisyenleri” olmuştur. Covid-19 salgını konusunda toplumu bilgilendirmeyi
mesleğinin gereği bilen Dr. Güle Çınar ve Doç.Dr. Yusuf Savran, yöneticiler
tarafından “yalanlamaya, özür dilemeye” zorlanmışlar,
Prof.
Dr. Barbaros Çetin hakkında disiplin soruşturması açılmıştır. Disiplin terörü yanı sıra, yargı zulmü, KHK ile
meslekten kopartılan simge isim ise Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu olmuştur. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kalp
Uzmanı ve Çukurova Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu,
sağlık hizmetlerini konu alan bir konuşma nedeni ile, elleri kelepçelenerek savcı huzuruna
çıkartılarak tutuklanmış, Üniversite
Yönetimi ve meslektaşlarını
“gıkı” çıkmamıştır.
Terörün
komediye dönüştürüldüğü bir
başka üniversitede ise, bir öğretim üyesi, “Av. Halit Çelenk Hukuk Ödülü Yarışması”na katılması ve ödül kazanması nedeni ile
soruşturulabilmiştir.
ZULMÜN SON ÖRNEĞİ
Zulmün son örneği ise 7 Temmuz günlü gazetemiz
Cumhuriyet tarafından, kamuoyuna “Muhalefet
Edene Yaşam Hakkı Yok” başlığı ile duyurulmuştur.
Bu kez hedef alınan ise
Uludağ Üniversitesi TF Halk Sağlığı ABD Öğretim Üyesi ve Türk Tabipler Birliği Covid-19 İzleme Grubu Üyesi Prof.Dr. Kayıhan Pala olmuştur. Covid-19 konusunda yaptığı
uyarıcı açıklamaları, Rektörlük tarafından” halkın yanlış
bilgilendirilmesi ve paniğe yönlendirici
olması” gerekçesi ile,
disiplin soruşturmasına konu kılınmıştır.
Asıl büyük tehlike ve korkutucu olanı ise; sayıları iki yüzün üzerine çıkmış üniversite ile sayıları yüzü aşmış tıp, hukuk ve iletişim fakülte kurullarının; Sağlık Bakanlığı ile TTB, baro başkanlıkları ile Adalet Bakanlığı, RTÜK ve Basın İlan Kurumu ile bağımsız medya arasındaki anlaşmazlıklarda, çatışmalarda hukukun, aklın, vicdanın yanında yer alma yerine, güçlünün yanında yer tutmalarıdır. Bu ise,Üniversitenin intiharı demektir.
Keşke, 240 sene sonra, Danimarka Kraliçesi Carolina Maltilde’ye, “bizim ülkemizde beyinler, fikirler ve insanlar özgürleşti, sansür, baskı ve işkence kalktı, düşünce özgürlüğü yaygınlaştı, bizim ülkemize de Aydınlanma Çağı kurumlaştı
ve kurallaştırıldı, halk kitlelerini, ceza veren bir Allah ve cehennem azabıyla
korkutarak sindiren ideoloji ve inançların eriyip yok olup gittiği” müjdesini verebilseydik.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
En Çok Okunan Haberler
- Narin Güran davasında ikinci gün sona erdi!
- 'Önümüzdeki 72 saat önemli, bir baba olarak...'
- Milyarlık vurgun iddiası!
- Hâkimin itirafı
- Erdoğan'dan 'sürpriz' 10 Kasım kararı
- 'Kurultay haktır, Genel Başkan padişah değildir'
- Erdoğan'dan kayyum için ilk açıklama
- '22 yılın yükünü sırtıma almam'
- Yangın itirafı!
- Açıklayacağına söz verdiği 'gizli dosyalar' neler?