Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Russell Crowe’dan Son Umut!

04 Ocak 2015 Pazar

2023 yılına dek, her yıl pek çok tarihi olayın 100. yılı... 2015’te bugün de güncelliğini koruyan üç önemli  100. yıl var; Sarıkamış Harekâtı, Ermeni dramı, Çanakkale zaferi.
Her biri tarihimize çok farklı bakmamızın, dünyada farklı algılarla karşılanmamızın kapısını açan bu üç olayı, 100. yılda aklın ve bilimin ışığında en gerçekçi şekilde anımsamak, yeni kuşaklara taşımak, geleceğimiz açısından çok önemli.
1912-1913 Balkan Savaşı’nın ve göçünün yaralarını saramamış Osmanlı, 22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 arasındaki Sarıkamış Harekâtı’nda 60 bin gencini yitirdi.
200 yılı aşkın süredir sürekli toprak kaybeden Osmanlı, Anadolu’nun derinliklerinde de Ermenilerle sorun yaşayınca 14 Ermeni mebusunun da bulunduğu İstanbul Meclisi’nden 24 Nisan 1915’te büyük acılara neden olan Ermenilere zorunlu göç yasasını çıkardı.
1699 Karlofça’dan beri her savaştan yenilgiyle çıkan Osmanlı, 1915’in ilkbaharından sonbaharına dek Çanakkale’de kimliğini bulan bir zafer kazandı.

***

2015’te, üç 100. yıla nasıl bakacağız?
Cervantes’in, bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim sözünü tarihe uyarlamak gerekirse şunu söyleyebiliriz:
Bana, 2015’in üç 100. yılına nasıl baktığını söyle, sana siyasi görüşünü söyleyeyim...
Zira her üç olayın da bugünkü siyasi yelpazenin renklerine açık ya da koyu tonlarda karşılık gelen yönleri var.
Bu yılın tarihsel konularını oluşturacak bu olaylarla ilgili çok yazıp çizeceğiz. Ben de siyasi kimliği olan bir yazar sorumluluğu içinde kütüphanemi buna göre yeniden düzenledim.
Russell Crowe’un başrol oynadığı, ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu Son Umut filmini de yukarıdaki düşüncelerin ışığında izledim. Filmin senaristleri Andrew Anastasios ve Andrew Knight’ın Türkiye’yi, Anadolu topraklarını, tarihini çok iyi bildikleri, bunları perdeye yansıtırken olağanüstü bir duyarlılık ve incelikle hareket ettikleri filmin her karesinden anlaşılıyordu.
Film, Çanakkale Savaşları’nın bitiminden 4 yıl sonrayı, 1919’u anlatıyor. Olaylar Avustralya’dan 3 çocuğunu Çanakkale’ye göndermiş, dönmeyince aramaya çıkmış baba Connor’ın çabası etrafında dönüyor. İstanbul’un İngiliz, Batı Anadolu’nun da Yunanistan işgali altında olduğu o dönem tüm gerçekliğiyle yansıtılmaya çalışılmış. Bunun yanında yakında Mustafa Kemal’in geleceği de güzel, izleyene heyecan veren bir motifle işlenmiş. Anlaşılan “elin yabancısı” Mustafa Kemal’e “bizim yöneticilerimizden” daha saygılı!
İngilizlerin o emperyal, yenilgi kabul etmez yanları da vurgulanmış; İngiliz subay İstanbul’u işgal etmiş olmanın da güveniyle, “Çatışmaları kaybettik ama savaşı kazandık” diyor.
Ama film Çanakkale’nin, az sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözü olduğunu da hissettiriyor.

***

Bütün bunlardan öte filmin özünü, savaşın vahşeti oluşturuyor. 40 milyonu aşkın insanın yaşamını yitirdiği 1. Dünya Savaşı, pek çok “ilki” de içeriyor. Bunlardan biri, dünyada ilk kez savaşın sadece cepheyi değil tüm taraf ülkelerin yaşamını etkilemesi. Bir başka deyimle cephenin, insanların yaşadığı tüm coğrafyalar olması. Bu da kayıpların korkunç boyutta katlanmasına neden oldu.
Russell Crowe bize 21. yüzyıldan 20. yüzyıla nasıl bakmamız gerektiğine ilişkin son bir umut sunuyor. Önce insan deyin, önce yaşam deyin, diyor. Savaşta can veren bir askerin arkasında o acıya dayanamayıp yaşamına son veren anne, yaşamını oğluna adayan baba var, diyor.
Samimiyetle söylemek gerekirse teşekkürler “Russell” kardeş... Sözcük oyunuyla selamlamak gerekirse sağ olasın “Asıl” kardeş!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özgen Acarkeoloji! 7 Kasım 2024
Hedef CHP! 6 Kasım 2024
Değişimin 1. yılı! 5 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları