Özgürlüğü Kullanmak...

05 Ekim 2014 Pazar

Montaigne özgürlüğü yorumlarken şöyle diyor:
“Özgürlüğüme öyle düşkünüm ki,  koca Hindistan’ın bir köşesini bana yasak etseler dünyanın tadı kaçar.”
Hiç yapamayacağı bir şeyi insana yasaklasalar, itiraz eder. Yapmasa bile yapma hakkını ister.
Bazen de tam tersidir. İnsanın istemediği bir şeyin zorla yaptırılmasına karşı çıkması, onu yapmamasıdır özgürlük.
Bütün bunlardan öte özgürlüğü kullanabilmek çok önemlidir. Zira toplumda özgürlüğünü başkalarına teslim etmiş ya da özgürlüğünü hissetmek istemeyen öyle çok insan vardır ki, o sorumluluğu taşımaktan korkuyorlar.
Özgürlük akılla birleşince gerçek değerini bulur.
İnsanın kendi aklıyla sorunu yoktur. Bilgenin dediği gibi, yeryüzünde en dengeli dağıtılmış olan şey akıldır; çünkü herkes kendisindekini beğenir.
Asıl olan insanın o beğendiği aklını özgürlükleriyle birleştirebilmesidir. Örneğin bunu bugün Türkiye koşullarında yapabilmek için aklın ve özgürlüğün yanına biraz da cesaret koymak gerekir. Aslında bu sadece bugün değil tarihin pek çok döneminde böyle olmuştur. Zaten böylesi koşullarda “cesaret” eksikse, bu sözcüğün başındaki “c” harfi düşer, gerisi kalır!

***

“Özgürlüğü kullanmak” benim de aylardır ayrıca kafa yorduğum bir kavram.
Son aylarda birbirinden çok farklı iletilerle karşılaşıyorum. İki ucu paylaşmak isterim. Bir kesim şöyle diyor:
“Çok dolaşıyorsunuz... Sürekli insanların içindesiniz... Sizden daha ötesini bekliyoruz...”
Bir başka kesimden de şu tür iletiler alıyorum:
“Kayboldunuz... Hiç ortalıkta yoksunuz, hayrola!”
Her ikisinin ortasında tonlarca yorum var.
Uzun süre kafeste kalan bir kuş, kapak açılınca ilk, kanatlarını olabildiğinde hızlı çırpıp kendisini tellerin dışına atar. Sonra hızla yükselir ve kanatlarını özgürce çırpmanın tadına varır. Ardından doğası gereği nasıl yaşayacaksa ona yönelir.
İnsan farklıdır. Başta vurguladığımız gibi sahip olduğu özgürlüğü içgüdüsel olarak değil, aklıyla kullanabilir ya da kullanmamayı yeğler. Bu iki uç arasında da tonlarca fark vardır.

***

Bir deney okumuştum. Bir kuşu kafese koyup büyük boş bir binaya getirmişler. Binanın içinde kafesin kapağını açmışlar ve binadan ayrılmışlar. Kuş özgürlüğüne kavuştuğunu düşünüp kanat çırparak yükselmiş, binanın çatısında bir boşluk görmüş. Hızla oraya yönelmiş, başını boşluğa sokmuş ama tüm bedenini çıkaramamış. Bir kez daha denemiş. Bir kez daha, bir kez daha...
Kuş sürekli aynı yerden çıkmayı deneye deneye kanlar içinde yaşama veda etmiş.
Oysa çatının alt kısmında birkaç kuşun sığacağı bir başka boşluk varmış.
Özgürlüğü kullanmak, hep aynı yerden çıkış aramak da olmamalı.
Yazı aramızda, ben de bizim kuştan pay çıkarıp özgürlüğü salt aynı şeyleri yapmak için değil, daha başka çıkış yolları aramak için de kullanmalı diye düşünüyorum. Vicdanen özgürlüğümü olabildiğince kullandığımı, sorumluluklarımı yerine getirdiğimi, en azından getirmeye çalıştığımı düşünüyorum. 9 ayda 58 ilde binlerce kişiyle buluştum. Düşüncelerimi, hedeflerimi paylaştım.
Ama yetmiyor...
Mademki, bedenini ve beynini kuşatan demir parmaklıklar yok, o zaman bu kapkara gidişe dur diyecek bir şeyler yapabilmelisin, diyorum.
Üzerime düşeni yaptım demek yetmez, diyorum.
Hem ne demek üzerime düşeni yaptım, bunu diyecek noktadaysan üzerine başka düşecekler var demektir, diyorum.
Umut sadece fakirin ekmeği değildir, hedefin ekmeğidir, her ikisini de büyütmelisin, diyorum.
Hem umutsuzluk yalnızlıktan doğar, o zaman milyonlarca kişi bir arada kendini yalnız hissediyorsa, bunu aşmanın bir yolunu bulmalı, diyorum...
Diyorum da diyorum...
Benimki bir bayram sohbetiydi...
İyi bayramlar diyorum...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Güven end-eksi! 2 Mayıs 2024
Emek en cüce değerdir! 1 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları