Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gerilimli Yıllar / 9

27 Haziran 2009 Cumartesi

‘Genç subaylar tedirgin’ haberinin ardından gözler Başbakanlık ve Genelkurmay binalarına çevrildi. Başbakanlık bir açıklama yapmadı.

Genelkurmay ise ikinci gün basın toplantısı yapılacağını telefonla gazetelere duyurdu.

Genelkurmay Basın Halkla İlişkiler Daire Başkanı Albay Atilla Onkök beni de aradı.

Cumartesiden pazartesiye ömrümün en uzun iki günüydü. Haber sağlamdı ama, nasıl bir açıklama yapılacaktı?

AKP hükümetini doğrudan destekleyen yayın organları Cumhuriyet’i suçluyordu. Her şey gayet güzel giderken Cumhuriyet, pişmiş aşa su katıyordu. Ortalığı karıştırmanın ne gereği vardı?

Org. Özkök basın toplantısında yanına Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Korgeneral Aslan Güner’i de almıştı.

Org. Özkök’ün uzun basın toplantısında 2 temel tümcesi vardı:

• Bu tür dedikoduları üretenleri lanetliyorum.

• Bir rahatsızlık, tedirginlik varsa bu hepimizdedir.

Birinci tümce kolayca anlaşılabileceği gibi, haberi yazan kişiye değil, yazan kişiye verenlere idi.

İkinci tümce ise rahatsızlığın sadece bir kesime atfedilmesine tepkiydi. Aslında Cumhuriyet’in haberinin bütününde, rahatsızlığın tüm kurumda olduğu vurgulanıyordu.

Özkök’ün sorular üzerine verdiği yanıtta bir tümcesi daha vardı: “Artık darbe sözcüğü bu kurumda konuşulamaz.”
 

‘Hepimiz kaygılıyız’

Org. Özkök’ün 26 Mayıs 2003’te düzenlediği basın toplantısında söyledikleri özetle şöyleydi:

“Önce hepinizin soracağı soruları yanıtlayayım: Bunlardan birincisi genç subaylar tedirgin meselesi. Bu en güncel konumuz biliyorsunuz. Bu konuda bir gazetemizde bir haber yer aldı ve süratle gündemi işgal etti. Bunun tabii bir haber kaynağına istinat ettiği aşikâr. Bu haber kaynağı besbelli ki kerameti kendinden menkul bir kaynak. İki kişi arasında baş başa yapılmış bir konuşmayı her nasılsa sanki dinlemiş gibi bu habere almış ve değerli gazetecimize ulaştırmış olması gerekiyor. Bu yazıyı hazırlayan yazarımızın önem ve konumunu da dikkate aldığımız zaman, bu kaynağın üstelik önemli bir kaynak olduğunu da değerlendiriyorum. Ancak hemen vurgulamalıyım ki maalesef yanlış olmaktan öteye yalan ve maksatlı bir haber. Dolayısıyla bu konudaki bütün yorumlar da mesnetsiz kalıyor. Şayet TSK’de tedirginlik varsa bu bir kesimde değil, TSK’nin bütünündedir. TSK olarak çeşitli konularda derin kaygı ve duyarlılıklarımız gayet tabii ki vardır. Hepimiz bazı konularda hassasız. TSK bir bütündür. Genç Subaylar tanımına dayalı olarak yapılan yorumları reddediyorum. Üzüntüyle karşılıyorum. Bizde gövde-baş ayrı değildir. Kaygılarımız ortaktır... Bütün bunlar hiçbir rahatsızlığımız yokmuş anlamına gelmez. Ama mesela bunların başında devlet kadrolarına irticai düşünceleriyle şaibeli kişilerin yerleştirilmekte oluşu ve gayet tabii ki bu kişilerin icraatının Silahlı Kuvvetler’in yanında ülkenin geleceğini düşünen bütün kurumlarca izleneceğini ve izlenmekte olduğunu da biliyoruz. Bu ülke hepimizin ülkesidir. Bu devlet hepimizin devletidir.”

Özkök, anımsatma üzerine daha önce basında yer alan “Hükümetle şiir gibiyiz” tanımını reddederek, “Kat’a söylemedim” dedi.
 

‘Ortak akıl üretiriz’

Özkök, kendi değerlendirmesinin ardından toplantıya katılan gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Sorular ve Özkök’ün verdiği yanıtlar şöyle:

- Cumhuriyet’in manşetinde yer alan haberin bütünü TSK’de genel bir rahatsızlık olduğunu içeriyordu. Hükümetin kimi uygulamalarına kuşkuyla yaklaşıldığı yazılıydı. Bunlar yanlış mı?

Özkök: Zaten ben bunu size söyledim Sayın Balbay. Silahlı Kuvvetler’de bütün olarak rahatsızlık var dedim. Bunlardan bir tane de örnek verdim. Kaygılarımız oluyor dedim. Ben bunları söyledim. Gayet tabii ki var. Ama alt kademelerden böyle gelmedi... Büyük bir güven duygusu var. Astların yapacak o kadar çok işleri var ki.

Gayet tabii ki Türkiye’nin meselelerini takip ederler. Ama bunlar bir şikâyet değil, zaman zaman komutanların onlarla yaptığı konuşmalar gündeme gelir ve bunlar silsileler yoluyla gelir ve çok sağlıklı bir sistemdir. Oradaki söylediklerinizden tabii doğru olanlar var. Benim daha ziyade gündeme getirmek istediğim başlığın taşıdığı mesaj ve bunun çok yorumlara yol açması. Şunu açıkça söyleyeyim, bu yazının başlığı yanlıştır veya falanca kişinin söyledikleri yanlıştır gibi kategorik yaklaşmak istemiyorum; doğruya doğru, eğriye eğri, gayet tabii ki ama bu başlık belli bir sonuç yaratır. TSK’de gövde ayrı, baş ayrı diye bir şey olmaz. TSK’de kolektif akıl vardır. Bizim beynimiz kafatasımızın içindekiyle sınırlı değil. Ortak akıl üretiriz. Tartışırız. Alt kademelerden bizim görüşümüzü paylaşmayan subaylar da açıkça ne düşündüklerini ifade ederler. Planlar böyle oluşur.
 

‘Çeşitli platformlar var’

- İrticai kadrolaşma konusunda rahatsızlığınızı söylediniz. Bunları Başbakan’a ilettiniz mi?

Özkök: Türkiye’de güvenliği ilgilendiren bütün konular için çeşitli platformlar var. Bu platformların en başında MGK var. Tabii Başbakan’la yapılan konuşmalar var. Ama buralarda ne konuşulduğunu, ne yapıldığını söylemek durumunda değilim. Gayet doğal olarak böyledir.

- Sayın Başbakan cumartesi öğle saatlerinden itibaren 3 gündür onlarca kez TSK ile ahenkten söz etti. Hükümetle ilişkiniz bu düzeyde mi? Açıkça ifade eder misiniz?
 

‘Ahengi sorgulamalı’

Özkök: Burada ahenk tabirini sorgulamak lazım. Problemler olabilir, farklı görüşler olabilir. Önemli olan farklı görüşlerin veya problemlerin üstesinden gelebilecek mekanizmaların oluşturulmuş olmasıdır. Gayet demokratik düzen içerisinde bunlar oluşturulmuşsa, zorlukların üstesinden gelme donanım ve yazılımları oluşturulmuşsa korkacak hiçbir şey yoktur. Sayın Başbakan bunu nasıl ifade etti, ben söyleyemem, onu kendisine sorarsınız. Ama ben size teorik olarak bunu söylüyorum. Ahenk demek, karbon kopyası gibi tamam ben böyle istiyorum demek anlamına gelmez.

Mesela şimdi benim için de bazı şeyler söylüyorlar, bunu A kişisi, başbakan veya falanca basın beğendi, öyleyse bu onlardan...

Böyle şey olur mu? Hepimiz bir hareket yaparız, bugün beni beğenen yarın beğenmez. Tabii kaygılarımız vardır, süregelmektedir dedim.

Ama dediğim gibi bunlardan korkmamak lazım. Hep beraber oturup bir problem varsa bu problemi gidermek lazım.


‘28 Şubat sürecek’

- 28 Şubat devam ediyor mu?

Özkök: Şimdi şöyle, doğru cevap almayı hak etmek için suali de çok doğru sormak lazım. Ben dedim ki 28 Şubat bir sebep-sonuç ilişkisidir. Sebep ortadan kalkmadan sonuç da ortadan kalkmaz. Ben bu kadar açık söyledim. Aynen böyle dedim.

- İngiltere’deki strateji kuruluşu Türkiye’de darbe olasılığından söz ediyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özkök: Bu sözün bu mekânda konuşulmasını bile istemiyorum. Türkiye büyük bir devlettir. TSK büyük bir silahlı kuvvetlerdir. Onlar bizi tanıyamadıklarından... Böyle bir şeyi konuşmayı şiddetle reddediyorum. Biz büyük bir devletiz, büyük bir orduyuz.


‘Buna cevabım yok’

- Aralık ayındaki YAŞ‘ta Milli Savunma Bakanı’nın ordudan atılması gerekenlerle ilgili şerh koyması sizi üzdü mü? YAŞ kararlarının yargıya açık olmasına ne diyorsunuz?

Özkök: O tabii onların takdiridir. Herkes kendi perspektiflerinden bakar, hukukçular kendi açısından bakar. Bizim tutumumuz anayasada ve kanunlarda yazılı olan husustur.

- TSK içinde pek çok karargâhta Cumhuriyet’teki manşetin fotokopisi çekilip dağıtılıyor. Siz bütünlüğün yanı sıra tabanda daha hassas bir yaklaşım olmadığından emin misiniz?

Özkök: Buna cevabım yok...


Bugün yine biz haklı çıktık


Eğer 2003’te ‘Cumhuriyet uyduruyor’ diye değil de, ‘TSK bu tür gerilimleri kaldırmaz, herkes üstüne düşeni yapmalı’ diye yaklaşılsaydı, belki de sonraki yıllarda yaşanan güvensizlikler olmayacaktı.

Ertesi gün gazetelerin önemli bir bölümü “Bakın hiçbir şey yokmuş, her şey dedikoduymuş” değerlendirmesini öne çıkardı. Ama haberlerin bütünü öyle demiyordu.

2009 yılındayız ve soruyorum:

Bugün neyi konuşuyoruz?

Şunu:

Türkiye 2003-2004’te çok ciddi darbe tehlikeleri atlatmış. Darbenin kıyısından dönmüşüz.

Doğrudan “darbe” tehlikesi değil ama, çok ciddi bir iç sıkıntı olduğunu, o günlerde, sıcaklığın yaşandığı günlerde kim yazmış?

Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay. Her şey bir yana, bu hakkımın teslim edilmesini isterim.

Eğer 2003’te “Cumhuriyet uyduruyor” diye değil de, “TSK bu tür gerilimleri kaldırmaz, herkes üstüne düşeni yapmalı” diye yaklaşılsaydı, belki de sonraki yıllarda yaşanan güvensizlikler olmayacaktı.

Genel olarak mütevazı olmayı yeğlerim ama, bu konuda olmayacağım. Haber çok önemliydi ve yaraya tuz basıyordu. Bir gerilimi duyuruyordu.

O gün “Cumhuriyet ortalığı karıştırıyor. Her şey sütliman” diyenler, bugün şunu söylüyor: “O günlerde demokrasi direkten dönmüş. Çok ciddi darbe tehlikeleri atlatmışız. Cumhuriyet de, Ankara Temsilcisi de buna alet olmuştur...”

Hangisi doğru?

Haklı olan kim?

İlhan Abi’nin sık kullandığı bir değerlendirme ile yine biz haklı çıktık. Şimdi herkes döne döne o günlerde yaşananların ayrıntılarına ulaşmaya çalışıyor.

O gün biz şunu söyledik: “Dağın arkasından duman geliyor. Bu ciddi bir durum olabilir.” Daha ötesini, sonradan iddia edilen kimi planları bilmiyorduk.

Şimdi bize şunu söylüyorlar: “O günkü ateşi siz yakmışsınız. Yakılmasına öncülük etmişsiniz...”

Bu, gerçeklerle 180 derece zıt bir iddia. Ben bir gazeteci olarak alabildiğim bilgileri okura aktardım. Sonradan öğreniyoruz ki, içeride çok daha ciddi tartışmalar yaşanmış. Benim bunlardan haberim, bilgim yoktu. Zaman zaman kimi kulis bilgisi niteliğinde haberler aldım. Ancak bunları doğrulatmak mümkün olmadığı için haber de yapmadım. Elbette bir gazeteci olarak haber kaynaklarımdan neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyordum. Tüm ayrıntılarını bilemediğim “gerilimi” tam olarak çözemediğim için de haberlerimiz doğal olarak sınırlı kaldı.

Yeniden altını çizmek isterim, biz bu haberi masa başında üretmedik. Gerilimli bir dönemde gerçekleşen Başbakan-Genelkurmay Başkanı görüşmesinin içeriğini aktardık. Bizdeki bilgilerin kimi bölümleri, öteki gazetelerde de olduğu için onlar da haberi sürdürdüler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umut ve mücadele! 21 Kasım 2024
Yine yeniden BOP! 20 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları