Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gerilimli Yıllar / 11

29 Haziran 2009 Pazartesi



‘Çankaya sorumluluk hissedene çok zor’

Sezer kamuoyu önünde fazla yer almadı. Daha önce de aktardığım gibi bunu bir davranış biçimi olarak yerleştirdi ve değiştirmedi. Ancak sorumluluk duygusu kendi deyişi ile “çok zor ve yıpratıcıydı”

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kamuoyu önünde fazla yer almadı. Daha önce de aktardığım gibi bunu bir davranış biçimi olarak yerleştirdi ve değiştirmedi. Ancak sorumluluk duygusu kendi deyişi ile “çok zor ve yıpratıcıydı”.

Özellikle ulusal çıkarlarla ilgili konularda hem dış etkiler hem de AKP’nin yeni açılımları öne alması, ister istemez Sezer’i “arada” bırakıyordu. Sezer bunların büyük bölümünü Köşk’ün duvarları içinde tutuğu için “gerilim” dışarıdan fazla hissedilmiyordu.

KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Ankara ziyaretlerinden Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin “devlet konuğu” olarak davet edilmesine kadar pek çok konuda Köşk’le hükümet arasında yaklaşım farklılığı yaşanıyordu.

En ciddi “gerilim” ise atamalar ve yasaların onaylanmasında gündeme geliyordu. Böylesi günlerde AKP iki koz öne sürüyordu:

1- Cumhurbaşkanının görev süresinin kısaltılması.

2- Cumhurbaşkanının yetkilerinin daraltılması.

Bu tartışmaların yaşandığı günlerde Sezer’e sormuştum:

- Görev sürenizin 5 yıla indirilmesi planlanıyor. Ne diyorsunuz?

Gülümseyerek şu yanıtı vermişti:

- Keşke...

Ardından şöyle devam etmişti:

“Biliyorsunuz ben bu görevi bir devlet görevi olarak aldım. Bittiği gün evime taşınacağım. Kısaltırlarsa erken taşınmış olurum.”

“Yetkilerinizin daraltılmasını nasıl karşılarsınız” soruma da şu karşılığı vermişti:

“Ne kadar yetkimiz varsa onu kullanırız. Çankaya sorumluluk hissedene çok zor. Bazen sabaha kadar uyuyamadığım konular oluyor.”


AKP’ye en büyük iyiliği Sezer yaptı

Başlık ilk bakışta itici gelebilir. Şöyle açmak isterim: Sezer, siyasetten gelen bir kişi değildi. Bu anlamda arkasında siyasi destek yoktu ama, siyasi yük de yoktu. Sezer, bu durumu “karar özgürlüğü” olarak kullandı. Hükümetin eğrisine eğri, doğrusuna doğru dedi. Kimi çetrefilli konular vardı ki atılacak adım gerilim sözcüğünü geride bırakacak sonuçlar doğurabilirdi. Sezer buna karşı çıktığında hükümet doğal olarak tepki gösterirdi. Küçük çaplı bir kriz de doğardı. Ancak o adım atılmış olsaydı, daha ciddi sonuçlar doğurabilirdi.

AKP’nin askerle, yargıyla, üniversitelerle, devlet bürokrasisi ile ilişkilerinde Sezer, kamuoyu önünde görünmeyen bir güç olarak “denge” unsuruydu.

Bir örnek vermek gerekirse Sezer Köşk’te olsaydı, AKP’ye kapatma davası açılmasına neden olan süreç büyük olasılıkla yaşanmazdı. 2008 başındaki anayasa değişikliği konusu “günah keçisinin” Köşk olduğu bir başka mecrada çözülürdü.


DEĞERLENDİRMELERİ HEM BENİM HEM DE YAZI İŞLERİ MUTFAĞI İÇİN ÖNEMLİYDİ

İlhan Selçuk okulu

İlhan Selçuk, bizim genel söyleyişimizle İlhan Ağabey, kısaltılmış söyleyişimizle İlhan Abi, Ankara’yı İstanbul’un çok önemli bir parçası olarak görür.

Gazete açısından durum böyledir...

Başkent Ankara’ya bakışı ise bir bütündür; Meclis, Çankaya, siyaset, ordu, yargı, Dışişleri...

İlhan Abi Ankara’ya gelişlerinde yukarıdaki yelpazenin olabilirse tümüyle temas kurmak ister... Ben de başarabildiğim kadarıyla bunu gerçekleştirmeye çalışırım...

Bu kesimlerle gündüz oturmalarımız olur. Akşam ise başka bir meclis:

Dostlar meclisi!

İlk akşam genellikle baş başa otururuz. Bu benim için, zevk ve okuldur...

Ben de programı ona göre yaparım. Diyelim Ankara’ya 10 Mayıs’ta gelecekse programı 11 Mayıs’tan itibaren yaparız.

10 Mayıs akşamı bizim...

‘ABİ ORASI BOŞ KALSA...’

9 Ağustos 1993’te Ankara temsilcisi olarak göreve başladığım günden beri ortalama ayda bir kez, bazen 2 ayda bir kez Ankara’da İlhan Abi ile buluşuruz...

Benim için kritik buluşmalardan biri 1994 sonu, öteki de 1995 başındakiydi. O dönemde benim yazılar, gazetenin birinci sayfasından değişik sütunlardan giriyordu. 24 Ocak 1993’te bombalı bir saldırı sonucu yitirdiğimiz Uğur Abi’nin (Mumcu’nun) sütunu boştu.

İlhan Abi 1994 sonundaki oturmamızda, sohbetin bir yerinde konuyu değiştirip seslendi:

“Balbay, artık gazetenin sağ alt köşesinde birinin yazmaya başlaması gerek...”

Baş başayız...

Mesajı aldım...

Bir an kendimi yüksek bir dağın tepesinde, derin, uçsuz bucaksız bir vadiye ve sonsuzluğa bakar gibi hissettim.

Aklıma gelen ilk şeyi söyledim:

“Abi, orası boş kalsa...”

İlhan Abi konuyu orada kesti. Başka şeyler konuştuk.

‘DOSTA DÜŞMANA KARŞI BİRİNİ YAZDIRMALIYIZ’

1995 Martı’ndaki gelişinde ise konuyu ortada bırakmadan, doğrudan kararını söyledi:

“Balbay, Uğur’un yerini doldurmak değil söz konusu olan... Bizim orada dosta düşmana karşı birini yazdırmamız gerekir. Bu kişi içimizden olmalı, genç olmalı...”

Bu anlatılabilir bir yaklaşımdı ve ben orada yazmaya başladım.

İlhan Abi, baş başa sohbetlerimizde hem geçmişe ilişkin olayları ve bunlardan çıkardığı dersleri anlatırdı, hem günümüzü irdelerdi.

2002-2005 arasındaki konuşmalarımız, birlikte yaptığımız temaslar, sonrasında yaptığımız değerlendirmeler, benim için tam bir “okul” değerindedir. Anlattıkları elbette günlük yazılarına paralel şeylerdi ama güncel gelişmeler bağlamında yaptığı irdelemeler, bu okulun ruhunu oluşturuyordu.

Özellikle Ankara’daki gerilimlere ilişkin yaptığım haberler, yazdığım yorumlar İlhan Abi katında da gerilim yaratıyordu diyebilirim. Ben “Ankara’da görünen gerçekler bunlar” dediğimde İlhan Abi, “Bunların hiçbirine itirazım yok” der, gazetenin bulunduğu konumu anlatırdı.

İlhan Abi’nin değerlendirmeleri hem benim hem gazetenin yazı işleri mutfağı için çok önemliydi. Özellikle 2003’ün ortasından sonra kimi ciddi haberleri, zaten hissedilmekte olan ama bütün unsurlarını bilemediğimiz gerilimin üzerine benzin dökmemek için çok daha dikkatli kaleme aldık.

‘SUÇ UNSURU’ OLARAK KARŞIMIZA ÇIKTI

Bütün bunların, İlhan Abi ile gazetecilik zemininde, neredeyse abi-kardeş duygularıyla kurduğumuz diyalogların “suç unsuru” olarak karşımıza çıkacağını, hatta “terör örgütü faaliyeti” olarak iddianamelere konu olacağını, hiç ama hiç düşünmemiştim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umut ve mücadele! 21 Kasım 2024
Yine yeniden BOP! 20 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları