Çözüm Süreci 2015’e mi Endeksli?

08 Eylül 2014 Pazartesi

Önceki gün güvenoyu alarak resmen göreve başlayan 62. Hükümet’in ana gündemini “çözüm süreci” oluşturacak. Bu süreçten sorumlu bakanlıktan AKP sözcülüğüne geçen Beşir Atalay’ın son 2 ay içinde yaptığı açıklamaların özeti şu:
Çok yol alındı ama yolun neresine gelindiği belli değil!
Atalay’a göre son çözüm sürecinin başlangıcı 2012’ye dayanıyor. Yani 2 yıllık bir mazisi var. Önceki çözüm süreçleri de tıpkı sonuncusu gibi büyük umutlarla başlamıştı, ancak düğüm süreci haline gelmişti. Hükümetin bu konudaki icraat anlayışı şu; çok süslü sözlerle kalıcı barışın çok yakın olduğunu ifade eden bir algı kampanyası başlat, tavsayana kadar sürdür... İnandırıcılık bitince, unuttur, sonra bir daha başlat!
Her seferinde de “bu kez farklı” deniyor. Devamı daha ateşli geliyor:
“Çözüme hiç bu kadar yakın olmamıştık... Bütün tarafların barışı böylesine istekli haykırdığı bir dönem yoktu... Çok yakında çok iyi şeyler olacak...”
Bugünkü tablo için de başta Atalay olmak üzere hükümetin konuyla ilgili bakan ve bürokratlarının ağzından bunları duyuyoruz.

***

Bu kez öncekilerden farklı olan hükümetin elinde çözüme ilişkin bir yetki yasasının olması. Bunu gerçek, kalıcı bir barış için nasıl kullanacağı ise meçhul. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde çıkan yasa oy tasasını da içinde barındırıyordu. Verilen hava da yukarıda özetlediğimiz gibi bu kez her şeyin çok farklı olacağına ilişkindi. Ancak Atalay’ın ağzından yapılan son açıklamalar çözümden çok şey bekleyenlerin yakında büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşacağını gösteriyor.
Zira Atalay’a göre iş olgunlaşıyor!
Bu olgunlaşmanın tamamlanması için de başta Kandil olmak üzere tüm taraflarla görüşmek gerek. Buna Atalay’ın diliyle Avrupa’daki temsilciler dahil.
Eğer bir konuyu hemen çözülecekmiş havası verip çözümsüz kılmak istiyorsanız, taraflarını artıracaksınız. Karşınızda birden fazla taraf oldu mu, ipler sizin elinizde demektir. Birinin getirdiği önerinin üzerine ötekini koyarsınız, bir öneri olgunlaşıyorsa masanın yan tarafındakine sulandırtırsınız... Sonra da işin içinden, “Çözümü istemeyen biz değiliz, onlar. Çözümsüzlükten beslenenler çözümü baltalıyor” der işin içinde çıkarsınız.

***

İç barışı konu aldığımız yazılarda ortak paydayı, “en kötü barış en iyi savaştan daha iyidir” yaklaşımı oluşturuyor. Bu kez de aynı düşüncedeyiz. Ancak tıpkı öncekiler gibi bu kez de gerçekten iç barışa değil, 2015 genel seçimlerine endeksli bir gidiş görüyoruz.
AKP’nin hesabı 2015 Haziranı’nda anayasaya hükmedecek bir çoğunluğa ulaşmak. Bunu sağlayabilecek olasılıklardan biri şu:
HDP, adının açılımına gönderme yapmak gerekirse sadece Hakkâri Diyarbakır Partisi olmak istemiyor. Tüm Türkiye’den oy alıp barajı geçmek istiyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde bunun olabileceğini hissetti. 2015 seçimlerine, daha önce yaptığı gibi bağımsız adaylarla değil de bu beklentiyle parti olarak girerse, kıl payı barajın altında kalırsa, bugünkü siyasi iklime göre AKP’nin alacağı milletvekili sayısı ortalama 35-40 artar. Bu da anayasayı değiştirme ya da referanduma götürme rakamına ulaşılmasını sağlayabilir. Yeniden altını çizelim; muhalefet bugünkü algıyı değiştiremezse olacak budur.
Böyle bir durumda HDP’nin siyasal pazarlık gücü azalacağı için bunun dışındaki güçlerin öne çıkması olasıdır.
İşte o gün başlatılacak yeni bir çözüm süreci kalmaz.
Bilgisayarımızdan yel alsın, çözülme süreci başlar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Emek en cüce değerdir! 1 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları