Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Çokuz... Korkuyoruz... Susuyoruz... Direniyoruz...’

09 Haziran 2020 Salı

Dün sabah güne Tele1 Ankara Temsilcisi ve Kulis programı yapımcısı İsmail Dükel’in oğlu Batuhan’ın telefonuyla başladık. Durumu kısa ve net özetledi:

“Babamı gözaltına aldılar. Terörle Mücadele’den geldiklerini söylediler. Niçin gözaltına aldıklarını açıklamadılar.”

Dükel, yeri yurdu belli, arandığında ulaşmak bir yana, çağrı çıkarsalar kendisi Emniyet’e gelecek bir gazeteci. Bunun yerine gün doğarken evine gelip “terör”le ilişkilendirilerek gözaltına alınıyor. İlerleyen saatlerde OdaTV Haber Müdürü Müyesser Yıldız’ın da gözaltına alındığı haberi geldi.

Öğle saatlerinde Dükel’in avukatı Semih Ecer’i aradık. Henüz “suçlamayı” tam olarak öğrenemediklerini söyledi. Dosyada gizlilik kararı varmış. Bırakın evrensel hukuk ilkelerini, bizim kanunlarımızda bile kişinin neyle suçlandığını bilme hakkı vardır.

***

Erdoğan, 30 Mart günü, yani koronavirüs salgınının Türkiye’yi de sardığının resmen açıklanmasından üç hafta sonra kararını verdi:

Koronavirüs mücadelesi ile muhalefetle mücadeleyi birlikte yöneteceğim!

Bu kararın sonuçlarını iki aydır yaşıyoruz. Bunu küresel gidişin dışında değerlendirmek mümkün değil. ABD’den Macaristan’a kadar mevcut yöneticiler, “Daha barışçı, daha eşitlikçi bir dünya mümkün” cümlesiyle başlayan hiçbir yaklaşım istemiyorlar.

CHP’den barolara, medyadan akademisyenlere kadar ses çıkarabilecek bütün kesimler hedefte!

Dün Tele1’le dayanışmak üzere kanalın Ankara Bürosu’na gelen CHP milletvekilleri ve MYK üyeleriyle bu gerçeği paylaştık. 

Muhalefete kurulan oyunları bozmak önemli, oyuna gelmemek önemli, öyle görünüyor ki bunun bir adım ötesi gerekiyor...

***

Dün öğleden sonra Tele1’in Reşit Galip Caddesi’ndeki bürosundan Cumhuriyet Ankara Bürosu’na yürüyerek geçtim. Hem biraz nefes alırım hem yazıyı kurgularım diye düşündüm.

Seğmenler Parkı’nı geçip, Farabi’ye, oradan Cinnah Caddesi’ne...

Seğmenler Parkı, piknik alanı gibi. Hafta sonu gibi... Seyyar sandalye, masa getirip çay partisi düzenleyenler, çimlere uzananlar, ağaçların etrafında öbeklenenler...

Üç kişilik bir grup ses duvarıyla yolumu kesti:

“Lütfen bir bardak çayımızı için!”

Gazeteye yetişmek gerek, dedimse de kıramadım. 

Üç kadın öğretmen... Ankara’da Çankaya ilçesi sınırları dışında öğretmenlik yapıyorlar. İlk cümlelerinden biri şu oldu:

“Biz de az önce İsmail Dükel’in gözaltına alınışını konuşuyorduk...”

En genç olanı 27 yaşında, en umutlusu da o. Bugün için her şey kötü olabilir ama mutlaka iyiye gidecek. Buna inanıyor. Avrupa’da üç ülkeye gitme hakkı varmış, gitmiş, bir süre yaşamış, sonunda ülkesine dönme kararı almış.

Yaş büyüdükçe karamsarlık da büyüyor! Sohbet öyle gelişti. En deneyimli öğretmen karamsar ama sendikasını değiştirmemiş. “Varsın muhalif sendika desinler, ölsem değiştirmem. Hiç değilse bunu koruyayım” diyor. En genci de “üstüne gelmesinler” diye iktidar sendikasına, Eğitim-Bir-Sen’e üye olmuş. “Onların sendikasındanım diye üzerime gelmiyorlar, şu aşamada durum böyle ama bu teslim olduğum anlamına gelmez. Biz bu ülkenin sahibiyiz” diyor. Üçüncü öğretmen, muhalif sendikadaymış, istifa etmiş, iktidar sendikasına da geçmemiş. Onun birinci kaygısı laiklik. Bunun demokrasiden de önce geldiğini düşünüyor. “Oyumu hep CHP’ye verdim” dedi, şöyle devam etti:

“Ben CHP iktidar olur mu olmaz mı diye düşünmüyorum. Artık böyle düşünmekten vazgeçtim. CHP var olduğu sürece, Cumhuriyetin temel değerlerini koruyacak kişiler de vardır, diye düşünüyorum.”

En deneyimli olan CHP’ye “biraz kızgın”. Hem kendisini hem çevresini biraz daha güçlendirmesi gerektiği inancında.

İktidara kızgın değil misiniz, diye sordum. Şu yanıtı verdi:

“Onlara karşı duygularımı yitirdim!”

Okulda onlar gibi düşünen öğretmen ne kadar var? Şu yanıtı verdiler:

“Çok var. Ama korkuyorlar. Büyük bir korku var. Biz de korkuyoruz ama onlar gibi düşünmediğimizi de susarak hissettiriyoruz. Şu aşamada ancak bu kadar direniş gösterebiliyoruz. Ne olursa olsun, içimizdeki direnme duygusu da devam ediyor!”

Seğmenler Parkı’nın ortasındaki ceviz ağaçlarının taze yapraklarından birini kitap sayfası çevirir gibi selamlayıp kokusunu içime çektim.

Hey Ankara!.. Yine en kara günlerindesin... Ama ne olursa olsun... Bu topraklarda umut da yeşerecek!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umut ve mücadele! 21 Kasım 2024
Yine yeniden BOP! 20 Kasım 2024
Çekin elinizi! 19 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları