Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kadın
Askerde komutan bir anket yapmış. Soru şu: “Mendil görünce aklınıza ne geliyor” Cevaplar gelmiş. Yüz elli asker “Nezle” yazmış. İki yüz asker “hasret” yazmış. Yüz seksen asker “ayrılık” yazmış. Bir cevap ilginç, “kadın” yazıyor. “Bulun getirin şu askeri bana” demiş komutan. Bulup getirmişler çocuğu. Komutan, “Oğlum mendil görünce senin aklına kadın mı geliyor?” demiş. Asker, “Yok komutanım, ben ne görsem aklıma o geliyor” demiş... Kadınlar alınmasın ama şarkısını söyleyen de kadın yani. “O şimdi asker, canı neler ister” diye söylemiş kadın. Ayrıca kadın sadece askerde iken değil, her zaman hatırlanması gerekendir. Anadır, eştir, kızındır. Emeği hepimizin üzerinde en fazla olandır. Kadınsız bir dünya olmaz, olamaz. Ben kadınları severim. Ayılar döver, ben överim. Kadın övgüye değer en yüce varlıktır. Kadın sevmeyenler tanıdım. Baktım, kendilerini bile sevmiyor. Kadınlarla ilgili fıkraları erkekler uydurduğu için, zaman zaman eleştiri konusu olur bu fıkralar. Ben kadını savunan fıkraları severim. Çok feminist biri çıkıp “Bizim kadın olarak savunulmaya ihtiyacımız yok” diyecek olursa ona da yanıtım vardır: “Benim erkek olarak savunulmaya çok ihtiyacım var.” Şimdi ne olacak?...
TSM
Açılımı Türk sanat musikisi, bildiğiniz gibi. Şimdilerde TRT’de çalınmayan şarkılar var. RTÜK izin vermiyormuş. Çünkü içinde içki, saki, mey gibi, açıktan açığa alkolü savunan sözler var bu güftelerde. Olmaz tabii. Biz Osmanlı torunları falan olarak, öyle içkiydi, sigaraydı bu gibi şeyleri TRT ekranlarından ve mikrofonlarından şarkı yoluyla da olsa savunamayız. (Ben yazılarımda hiç ünlem kullanmam, biliyorsunuz.)
Aklıma esti şöyle bir araştırayım dedim. Dayımın oğlu bu konuda uzmandır. Her ne kadar Hava Kuvvetleri’nden emekli bir yarbay ise de TSM konusunda hocalık yapmıştır. Ona sordum, “Mehmet (Tunçelli) acaba içinde içki geçen eski güftelerden küçük bir derleme yapman mümkün mü?” dedim. On dakika sonra bana onlarca şarkı sözü ve bestecisi gönderdi. “Bu kadarı yeter, tamamdır, sağ ol” dedim. Osmanlı saraylarından yetişmiş veya hacı olmuş veya cami imamlığı yapmış büyük bestecilerimizden birkaç örnek vereceğim:
En eskilerinden Itri ile başlayalım (1640-1711). Bir şarkısından:
“Saki dil-i sad pareme bir kez nazar eyle. (Saki, bildiğiniz gibi “içki sunan” demek.
Zekayi Dede Efendi: (1825- 1897) Şarap iç kızarsın ruhun gülleri.
Hacı Arif Bey: (1831-1885) Şarap iç gülfeminde güller açılsın. Meyler süzülsün meydana gelsin.
Leyla Saz: (Sarayda büyümüştür) Rast-Meyi aşka gönül peymane olsun.
Şevki Bey: (1860-1891) Mey içerken düştü aksin camıma.
Rıfat Bey: (1820-1888) Getir saki bade maye-i candır.
Daha çok var, yüzlerce ama ben bir de Cumhuriyet devrinden örnekle bu işi kapatayım. Okulumuzun TSM bölüm başkanlığına yapmış can dostum, ağabeyim, rahmetli Alaeddin Yavaşça’nın bir bestesini vereyim:
Sakiye mey sun ki bir gün lalezar elden gider...
Bu sözler Fatih Sultan Mehmet’indir... Ben ne zaman Fatih Camisi’ne bir yakınımın cenazesine gitsem, hemen onun türbesine girer, dua ederim. Bu dünya güzeli şehri bize armağan ettiği için. Ayrıca ressamdır. Mühendistir. Dört dili güzel konuşur. Bilgedir. Çünkü O Fatih Sultan Mehmet’tir. Atatürk’ün de en sevdiği padişah.
RIFAT ILGAZ
Entike kuşu rule rule
Haydi hoop hamuşule
Ave lüpe lüpe lüpe
Ave lüpe lüpe
Ave lüpe karo
Ave lüpe karo
Haydi haykanoş
Eti kalo moş.
Bu, ilk “Hababam Sınıfı” oyununun giriş şarkısıydı. Sözlerinin hiçbir anlamı yoktu. Rıfat Hoca (Ilgaz) özellikle yapmıştı bunu. Çünkü Hababam Sınıfı zaten gerçekçi olduğu kadar absürt bir lisenin sınıfıydı. Kimi “Kabataş Lisesi”nden esinlenme kimi “Aydın’ın okulundan” (Aydın Ilgaz Rıfat Hoca’nın oğlu) alma derler ama işin aslı “Hababam Sınıfı” Türkiye’dir... İlk oyun Beyoğlu “Küçük Sahne” de “Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda” sahnelendi. Zeki-Metin ikilisi o oyunda büyük sükse yaptı. Ertesi sezon Ulvi Hoca, “Muammer Karaca Tiyatrosu’nun altı oyunları”na kiracı oldu. Zeki-Metin dışındaki kadroya Ali Poyrazoğlu ile ben geldim. Oyun yine kapalı gişe yaptı. Sonra ben arkadaşlarımla “Halk Oyuncuları”nı kurduk. Oradan ayrılınca “İstanbul Tiyatrosu Altı Oyunları”nı kiraladık Oğuz Aral’la ortak. Rıfat Hoca’ya gittik. Benim yeni projem “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı” idi. Yine kapalı gişe yaptık. Sonraki yıllarda oyunu iki kez daha sahneledim... Günün birinde yine genç gruplar bu oyunu oynamak isterlerse oyunun amblem şarkısını bulamayabilirler. O nedenle tiyatro tarihine Rıfat Hoca’nın yazdığı absürt sözlerle kalsın diye yazdım. Çok büyük şair, çok büyük öğretmen, çok büyük ağabeydi Rıfat Ilgaz. Hâlâ oğlu da kızı da dostumdur.
‘MÜJDE AR GEZEN’
Yıllar önce Kadir İnanır’la bir film çekiyoruz: “Uyanık Kardeşler” Tarabya Oteli’nin bahçesindeyiz. Çiçek satan roman kızları geldi. Biri, “Aaa Müjdat Gezer burda” dedi. Kadir başladı gülmeye, “Seni tanıdılar Gezer diyo sana” dedi. Kız kafasını çevirdi konuşana. Bir baktı ki Kadir İnanır. “Aaa Kaaadir İnan da burda” dedi. Kadir’e “Seni de tanıdılar” dedim. Takipçiler genellikle isimlerimizi zaman zaman yanlış söylerler ve ben buna hiç alınmam. Nejat Uygur diye bana gelen mektup var. Allah rahmet eylesin çok sevdiğim ağabeyimdi, Nejat Uygur. Bir gün bir olayını anlattı bana: “Uçakla Ankara’ya gidiyorum, yan koltuğuma bir beyefendi oturdu. Gidene kadar beni methetti... Sizi kutluyorum, çok takdir ediyorum, okul açtınız, genç çocukları okutuyorsunuz, bravo size Müjdat Bey...” Neyse indi uçak Ankara’ya tam kapıdan çıkarken hostes bana “İyi günler sevgili Nejat Uygur” dedi. Adamcağız da yanı başımda. Kıpkırmızı oldu. “Affedersiniz üstadım, karıştırdım, özür dilerim” dedi. “Boş verin bu ilk değil, Müjdat’a da Nejat diyorlar, boş verin” dedim.
Bu isim karıştırmaların en tatlısı ise aldığım bir mektuptu. Adresime gelmişti ve şöyle başlıyordı:
“Sevgili Müjde Ar Gezen ablacığım...” Mektubu Müjde’ye verdim... Böyle tatlı yanlışlıklara can kurban. Ama günümüzde maşallah hiç karıştırmıyor büyüklerimiz. Bütün mahkeme celpleri aynen adımıza geliyor.
ATATÜRK DİYOR Kİ
Askerliğimi yaparken alayın kütüphanesine dalmıştım. “Atatürk Diyor ki” adlı kitaptan çok yararlanarak dört bin askere “Atatürk Günleri” yapmıştım. Canım dostum İlker Başbuğ’un “Savaş ve Barış” kitabını, başucu kitabı yapmamın nedenlerinden biri, içerisinde sık sık, beni ta o askerlik günlerime götüren notların bulunması oldu. Lord Kinross’un kitabında, Büyük Taarruz’un başladığı 26 Ağustos’u başlangıç alan Mustafa Kemal, “Arkadaşlar, on dört gün sonra İzmir’deyiz” diyor. Fakat Türk ordusu İzmir’e 9 Eylül’de giriyor. Sonraki günlerde Ankara’daki bir buluşmada Mustafa Kemal arkadaşlarına diyor ki:
“Kusura bakmayın. İnsan, hesabında bazen yanılabilir. Tahminimde bir günlük yanlış yapmışım...” Türk ordusu, Mustafa Kemal’in hesabına göre bir gün önce giriyor İzmir’e Mustafa Kemal de cinas olarak “Kusura bakmayın bir gün önce girdik” demeye getiriyor...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Yoğun kar yağışı beklenen iller açıklandı!
- Afyonkarahisar'da feci kaza
- Yandaş yazar, son anket sonuçlarını açıkladı!
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Yıkımda son perde
- İl başkanı hayatını kaybetti!
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Ölü ve yaralı var!